|

Taraflı gözlerin çağdaş Türkiye’si

Kitabın ilk baskısı 2012’de İngiltere’de yapılır. 26 Türk, 11 yabancı bilim insanı İngilizce okuyup yazan bir kitleye Türkiye’yi genel hatlarıyla, daha çok da çağdaşlaşma yolunda gösterdiği gayretlerle anlatmaya çalışmıştır. Dünden Bugüne Türkiye satır arası okumalar yapmak isteyenler için, ilginç bir araştırma.

Yeni Şafak ve
04:00 - 11/01/2017 Çarşamba
Güncelleme: 21:28 - 10/01/2017 Salı
Yeni Şafak
ÖMER YALÇINOVA


Dünden Bugüne Türkiye'nin ilk baskısı 2012'de İngiltere'de yapılmış. Kitap 2016'da Türkçeye çevrilir. İlk baskısı İngilizce'dir. Demek ki ilk etapta kitabın muhatabı olarak İngiliz kamuoyu dikkate alınmıştır. Bunu aklımızda tutalım. Altı kısımdan oluşan kitabın içinde 26 Türk, 11 yabancı “bilim insanı”nın makalesi vardır. Her başlığı ayrı bir “bilim insanı” yazmış. Her makale neredeyse beş sayfaya denk geliyor. Konular uzun fakat yer dar olduğu için, yazarlar özetin özetini, yani en önemli gördükleri noktaları yazmak durumunda kalmışlar. Bunu da aklımızdan çıkarmayalım.



HİLMİ YAVUZ'DAN SONRASI YOK


“Edebiyat” konusunu Talât S. Halman yazmış. Halman Türk edebiyatını anlatırken bir bilim insanından ziyade ideolog gibi düşünmüş ve hareket etmiş. Daha doğrusu Halman'ın makalesinden Türk edebiyatını değil de Türk Edebiyatından onun seçip çıkardıklarını, önemli gördüklerini okuyoruz. Örneğin Necip Fazıl'dan “…kendi ruhunun eziyetinde zevk buldu.” gibi tartışmaya açık, kişisel bir yorumdan öte anlam ifade etmeyen tek cümleyle söz ederken, Nazım Hikmet'i uzun uzadıya anlatma gereği duymuş. Tevfik Fikret'in sadece pozitivist, “İnsanı Allah'ın kulu olarak gören geleneksel anlayışa açıkça karşı çıkma…”sı yönleriyle işlemiş. Buna karşı Mehmet Akif'i “… şiirinin büyük kısmını İslâm dogmasına, tutkusuna ve summum bonum'una [“en yüce iyi”ye] adadı.” şeklinde anlatmış. Tabii ki Halman'ın beş sayfada Türk edebiyatını bütün boyutlarıyla işlemesini beklemiyoruz. Göstermeye çalıştığımız şey, bilim insanı diye tanıtılan kişilerin, nasıl ideolojik yanılsamalar içine girdikleri. Hakkaniyetle, Türk edebiyatı içindeki önemli şahısların etkilerini göstermekten imtina ettikleridir.



Hilmi Yavuz ismiyle karşılaşıyoruz mesela Halman'ın makalesinde. Ama Sezai Karakoç, İsmet Özel veya Cahit Zarifoğlu'nun isimleri anılıp geçilmiyor bile. İlginçtir Halman'ın İkinci Yeni şiirine de kota uyguladığını görüyoruz. Ece Ayhan, Metin Eloğlu, Ülkü Tamer yok makalede. Hatta Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday'dan sonra gelen şairlerin sanki hiç etkisi, gerçekliği, büyüklüğü olmamış gibi mevzuu bağlar Halman. Oktay Rıfat'la Melih Cevdey Anday'ın son dönemlerinde Garip akımına sadık kalmayışlarını imayla geçiştirir. Şiir denilince Halman'ın Nazım Hikmet ve Garipçiler dışında pek bir kimseye pirim vermediğini söyleyebiliriz. Hilmi Yavuz'dan sonrası ise hiç yoktur. Oysa kitap, 2012'de yayımlandığına göre, Türk şiirinin 2012'ye kadar olan gelişmeleri konu edilmeli değil miydi? Halman'ın bu ideolojik, daha çok da keyfi yaklaşımı, doğrusu Türk edebiyatını olduğu gibi değil Halman'ın olmasını istediği gibi yansıtmasıyla sonuçlanmış.



“İslâm” başlığının altında David Shankland'ın imzası bulunmaktadır. Eğer Batılılar Türkiye'deki Müslümanlığı, yaşanan İslâm'ı bu ve buna benzer makaleler yoluyla tanıyorsa, okuyorsa, vah onların haline. Makalede İslâm'a dair neredeyse hiçbir şey yok. Türkiye'deki Müslümanların yaşayışları, dünyaya bakışları, diğer İslâm ülkelerinden farklı olarak neler yapıp düşündüklerine dair de hiçbir şey yok. Sadece Osmanlı'dan Cumhuriyet yönetimine geçen Müslümanların anlayışlarındaki modernleşmeyi, Diyanet İşleri Başkanlığının fonksiyonunu işlemeye çalışmış Shanhland. Fakat bu konuların da sadece çevresinde dönüp durmuş, kapıdan içeri girebildiği söylenemez. Daha da acıklısı, makalenin yarısından çoğunda İslâm'la siyasetin karışık ilişkisinden söz edilmesidir. Oysa kitapta bu konuya ayrı bir başlık açılmış: “Din ve Siyaset”. Shankland'ın makalesinden İslâm'ın Türkiye'de bir din değil siyasi bir akım olduğu sonucuna ulaşıyoruz.



BİR HAYALİN SÖZCÜLÜĞÜ


“Din ve Siyaset”i Binnaz Toprak yazmış. Toprak'a göre Cumhuriyet, Batıcıların bir zaferidir. Yine Toprak'a göre 1946'larda Türkiye'de “çoğunluk” “Cumhuriyet reformlarını benimsemeye ve savunmaya…” başlamıştı. “1999'da ülke çapında yapılan bir ankette (Çarkoğlu ve Toprak, 2000) katılımcıların % 79'unun görüşü Cumhuriyet reformlarının ilerlemeye yol açtığı idi.” Buna rağmen nasıl olmuşsa, ki Toprak'ın makalesinden bu soruya herhangi bir cevap çıkarmak mümkün değil, Necmettin Erbakan'la başlayan ve Recep Tayip Erdoğan'la doruğa ulaşan “İslâmi politikalar” ortaya çıkmış ve kendilerine % 50'nin üzerinde seçmen bulabilmişti? Şaşırtıcı değil mi? Halman örneğinde görüldüğü gibi Toprak da Türkiye'yi değil, nasıl bir Türkiye istediğini yazmıştır. Olan değil olması hayal edilen Türkiye'nin sözcülüğünü yapmıştır Prof. Binnaz Toprak. Onun şu cümlesini yorumlamak bile mümkün değildir: “Faşist bir üçlü ayağın tipik örüntüsünde, Türk-İslâm sentezinin üç olmazsa olmazı cami, kışla ve aileydi.”



“Din ve Siyaset”te Toprak, AKP hükümetinin ilk dönemine biraz iltimas geçmiş. Fakat sonraki dönemine yüklendikçe yüklenmiş. Oysa biz kitaptan bir Batıcı yazarın hükümet eleştirilerinden ziyade Türkiye'deki din-siyaset ilişkisini irdeleyen, sağlam bilgilere dayanan, bütün verilerin tek bir açıdan ele alınmadığı, yani bilimsel bir makalesini okuyacak değil miydik? Öyle olmamış. Toprak “Din ve Siyaset”te laiklerin/Batıcıların 2007-2010 arasındaki AKP hükümetine dönük bütün kaygılarını yazmış. Yani konuya tek taraflı yaklaşmış, diğer yönelimlere, örneğin laiklerin karşısında yer alan İslamcıların görüş ve düşüncelerine hiç yer vermek istememiş. Sonrasında Prof. Toprak, bilimsel makalesinde hiçbir belge veya kaynak gösterge gereği duymadan Ergenekon'dan “…sözüm ona gizli bir örgüt…” diyerek; Doğan Holding davasından ise “…sözüm ona vergi kaçakçılığı…” diyerek hükümeti zan altında bırakmaktan da kaçınmamış. David Shankland'ın İslam'ı anlatırkenki kaygı ve vurgularıyla, daha doğrusu Müslümanlara yaklaşımıyla Binnaz Toprak'ın Türkiye'deki din-siyaset ilişkisine dair kaygı ve vurguları, daha doğrusu Müslümanlara yaklaşımı arasındaki benzerlik acaba ilginç bir tesadüften mi ibaret?


Dünden Bugüne Türkiye taraflı bir kitap. İnsan isterdi ki İngiltere'de Türkiye'ye dair bir kitap yayımlanacağı zaman tarafgirlik bir kenara bırakılsın. Türkiye bütün dinamikleriyle anlatılmaya çalışılsın.





• • •


Dünden Bugüne Türkiye


Derleyenler: Metin Heper, Sabri Sayarı


İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları


2016


517 sayfa




#Hilmi Yavuz
#Dünden Bugüne Türkiye
7 yıl önce