|

Tarihin nükleer enerjisi: Halil İnalcık

“Tarihçilerin Kutbu” Halil İnalcık, 100. yaşına girerken iki ciltlik bir eserle okurlarının kar­şısına çıkıyor. Tarihe Düşülen Notlar başlığıyla hazırlanan eserin 1. Cildi, hocanın konuş­malarından oluşuyor. 1947-2014 yılları arasında çeşitli vesileler­le yaptığı konuşmalar artık tek bir kitapta.

Yeni Şafak
11:57 - 9/09/2015 Çarşamba
Güncelleme: 08:59 - 22/09/2015 Salı
Yeni Şafak

İlk yazı, 1947 yılında Ankara Üniversitesi Tarih Enstitüsü'nün yaptığı Orta Anadolu ilmi gezisi­nin raporudur. Heyet, o zaman için en uygun ve hızlı ulaşım aracı olan trenle Konya üzerin­den Kayseri ve Sivas'a gitmeyi planlıyor. Heyet her şehrin ya­kınlarındaki önemli bölgeleri de otobüsle gezerek müze ve tarihi mekânları incelemiştir. Beyşehir, Karaman, Ürgüp ve Göreme bun­lar arasındadır. Mamafih, zaman yetersizliği, hocaların Sivas'a ulaşmasını engellemiştir. Bu yazı bize 70 sene önceki ilmi çalışma­lar ve dönemin şehirleri hakkın­da önemli ipuçları veriyor.



Gezi raporuna yansıyan ve Beyşehir'de Hitit devrinden kalma Eflatun Pınarı'nda rast­ladıkları manzara karşısındaki hislerini yansıtan şu ibare dik­kate değer:



Yalnız şurası muhakkaktır ki en eski atalarımızı bu kay­nak dibinde mukaddes bir yer yaptırmaya götüren hisleri insan, uzun yollardan hatta araba içinde bile olsa, buralara gelip de ağzını bu kayalardan fışkıran soğuk sulara vererek birkaç yudum içtiği zaman daha iyi anlayabiliyor. İnsan burada, tanrısal kudretlerin, hayatın başlıca şartı olan su kaynakla­rında da tecelli ve tezahür ettiği­ne inanan bütün eski insanlığın manevi âlemine nüfuz eder gibi oluyor. Bunları kitaplardan okuyarak öğrenmek elbette kabildir, fakat bu gözle görüş ve hele bizzat hissediş, muhakkak ki daha derinliğine öğretiyor. Bu oldu mu, tarih bilimsel gezisinin bu manadaki gayesi tahakkuk etmiş demektir.



Halil İnalcık'ın tarih yazıcı­lığı felsefesini en iyi aksettiren cümlelerdir bunlar. Tarihçi, kitabi bilgiyle yetinmeyip mutlaka mahallinde inceleme yapmalıdır. Sonraki yıllardaki bütün eserlerinde bu tarzı bul­mak mümkündür. Bu üslup, Halil İnalcık'ı diğerlerinden ayıran en büyük farktır. Çoğu tarihçi, kitaplarda yer alan yanlışları nesiller boyu tekrarlarken, Halil İnalcık çok ileri yaşında bile dağ bayır dolaşıp topoğrafyayı esaslı bir biçimde inceler. Ma­halli rivayetleri de toplayıp tekrarlanan eski hataları tashih ederek eserine son halini verir. Bu yüzden onun yazdıkları alelusul ve çalakalem yazılarak dipnotlandırılmış ilmi eserlerin fersah fersah ötesindedir.



ESERLERE YENİDEN HAYAT VERDİ


Başından belli bir ideolojiye saplanıp bir şeyi ispat sadedinde olmadan serbest düşünceyle kaleme alındığı için, tarihi vesi­kalara yansıyan ve yansımayan pekçok bilgi, onun eserlerinde yeniden hayat bulur.



Mesela Osman Gazi makalesi bu kabil yayınlardan biridir. 700 sene içinde birbirine karışmış efsane, destan, rivayet ve men­kıbeleri 40 sene boyunca tarih laboratuvarında adeta otopsiye tabi tutarak bambaşka bir şekle büründürmüştür. Onun bu me­saisi sayesinde Osman Gazi, ko­yun çobanlarının başında göçe­be bir aşiret reisi olmaktan çıkıp devlet kuran, strateji sahibi bir beylik kurucusu olarak yeniden tarih sahnesine çıkmıştır. Bu mesai sayesinde sadece Osmanlı devletinin değil, Anadolu Sel­çuklu'nun ve Bizans'ın da tarihi yeniden yazılmıştır.



Tarihe Düşülen Notlar kita­bının içinde, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü tevcihindeki hitabesinden başka bugüne kadar kendisine verilen yirmiyi aşan fahri doktora me­rasimlerinin bazıları ile üniversite açılışla­rında ve akademik toplantılardaki konuşmaları yer alıyor. Bu cilt Türk ilim, kültür ve sanatının 70 yılına ışık tutacak kesitlerle dolu. İkinci Dünya savaşı sonrası aka­demik dün­yaya pencere açan yazılar, sade­ce tarih okuyucularının değil, ilgilenen herkes için kıymetli.



1958-2015 arasındaki mü­lakatlarından oluşan ikinci cilt ise çok daha enteresan. Popüler tarih dergileri içinde apayrı bir yeri olan ve 1960'larda adeta efsane olan (eski sayıları sahaf­larda hala aranan) Hayat Tarih Dergisi'ne verdiği mülakat başta olmak üzere gazete ve dergiler­deki röportajlar bu cildin muh­teviyatını oluşturuyor.



'DUA EDİN 100 YAŞIMI GÖREYİM'


4 Kasım 2012 tarihindeki bir mülakatında, eserlerinden ve yeni projelerinden bahsederken, “dua edin 100 yaşımı göreyim” ifadesini kullanıyor. Bu iki ciltlik eser vesilesiyle hocamız 100 yaşına girerken bütün hayat tecrübesini de okumuş oluyo­ruz. Aslına bakarsanız, çalışma disiplini ile bayramlar ve tatil­lerden ettiği feragatle, sürekli eser üretme şartlarını dikkate alacak olursak İnalcık en az 150 yaşında. Çünkü dünya tarih camiasına kazandırdığı eserler ancak 150 senede tamamlabile­cek türden. Bu sayede Amerikan (American Academy of Arts and Sciences), İngiliz (The Royal Asiatic Society), Sırbistan Bilim ve Sanat Akademisi (Srpska Akademija Nauka i Umetnost) üyelikleri başta olmak üzere Macaristan Cumhurbaşkanlığı Liyakat Nişanı gibi uluslararası ödüllere layık görüldü. Türkiye Cumhuriyeti de hem Cumhur­başkanlığı, hem Kültür Bakanlığı Kültür ve Sanat ödüllerine layık gördü. Asıl bü­yük ödül ise 2011 yılında geldi. Kral Faysal Vakfı o yıl için Halil İnalcık'a İslam Araştırma­ları dalında ödüllendirdi. İslam dünyasının Nobel'i sayılan Faysal Vakfı ödü­lü onun çalışmalarını gerçekten taçlandırdı. Çünkü artık sadece batı dünyasının değil, İslam dünyasının da en önemli ilim adamlarından biri olarak kabul edildiği tescillendi. Her yıl 5 dalda verilen bu ödülü bugüne kadar sadece üç Türk'ün alabil­diğini hatırlatmakta fayda var.



TARAFSIZ BİR TARİHÇİ


İnalcık'ın üstlendiği proje­lerden biri olan ve UNESCO'nun yazdırdığı 7 ciltlik The History of the Scientific and Cultural Deve­lopment of Mankind adlı eserin 1500-1800 tarihlerini kapsayan ve 1999 yılında yayınlanan V. cildi için Cambridge Üniversite­si'nden Prof. Peter Burke ile bir­likte baş editörü tayin edilmiştir. Sadece bu eserdeki editörlüğü bile onun tarafsız bir tarihçi ola­rak uluslararası camiadaki kabul görmüşlüğünün işaretidir.



1972-1993 yılları arasında Chicago Üniversitesi'ndeki çalış­maları sonucu, onun rahle-i ted­risinden geçen en az 15 profesör ve onlarca diğer akademisyen, A.B.D. başta olmak üzere ders vermektedir. Bunlar batıdaki Türk ve Osmanlı algısının değiş­tirerek Osmanlı araştırmalarında İnalcık ekolünü takip etmekte­dir. Her ne kadar Türkiye'de he­nüz görmezden gelinse de batıda bir “İnalcık Ekolü” yerleşmiştir. Osmanlı beyliğinin kuruluş yıl­ları onun sayesinde “karanlık devir” olmaktan çıkmıştır.



2 cildi çıkan ve 4 ciltte tamamlanacak olan Devlet-i Aliyye adlı eseri ise başından sonuna Osmanlı tarihi hakkında ders kitabı olarak üniversite müfredatlarında çoktan yerini almıştır. Yine kısa bir süre önce yayımladığı Has Bahçe'de Ayş u Tarab adlı eseri ise bugüne kadarki en geniş bakış açılı perspektiften meselenin en derinlerine inen Türk edebiyatı tarihidir. Bir tarihçiden beklen­meyecek derecede edebiyatımı­za vakıf olduğunu ispatlayan bu eser yine üniversitelerde ders kitabı olacak mahiyettedir.



Her ne kadar dünya çapında bir ilim adamı olsa da, eserle­rinin ve kendisinin ülkemizde yeterince tanınmadığını gör­mek esef verici bir durumdur. Çünkü kanaatimizce, öncelikle sadece Halil İnalcık okunmalı. O, engin bilgisiyle okunacak diğer eserler hak­kında zaten yol gösterecektir.



#halil inancık
9 yıl önce