|

Türk halkı operaya düşkün

Burak Ayrancı, Yaren Budak, Pınar Dinçer ve Murat Anıl Erginkol'dan oluşan Semplice Quartet oda müziğinde yeni bir soluk. Quartetin kemancısı Yaren Budak “Yıllardır operayı sevmiyorlar diye yaftalanan Türk dinleyicisi bir gün dahi salonu boş bırakmıyor. Aynı şekilde festivaller her zaman ilgi görüyor” diyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 4/06/2017 Pazar
Güncelleme: 08:37 - 4/06/2017 Pazar
Yeni Şafak
Türk halkı operaya düşkün
Türk halkı operaya düşkün

Murat Anıl Erginkol ve Yaren Budak'ın kemanıyla Pınar Dinçer'in viyolasıyla ve Burak Ayrancı'nın viyolonseliyle hayat verdiği Semplice Quartet, oda müziği dünyasında ışıl ışıl bir gelecek vadediyor. Grup geçtiğimiz yıl Donizetti Klasik Müzik ödüllerinde yılın oda müziği topluluğu seçildi. 2015 yılında 43. İstanbul Müzik Festivali'ne davet edilerek Sabancı Müzesi'nde bir konser veren Semplice Quartet bu yılki müzik festivalinde de dün Yeniköy Aya Yorgi Rum Ortadoks Kilisesi'nde iki konser verdi. Türk müziği eserlerimizin tüm dünyada büyük ilgi gördüğünü söyleyen Semlice Quartet üyeleri "Yıllardır operayı sevmiyorlar diye yaftalanan Türk dinleyicisi bir gün dahi salonu boş bırakmıyor" diyor.

Nasıl bir araya geldiniz? Quartet'in kurulma hikayesini anlatır mısınız?

Yaren Budak: 2009 yılında, o dönemin İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası Müdürü Cem Altaş, Süreyya Operası’nda Fuaye Konserleri başlatacaklarını ve ilk konser için bir kuartet kurmak istediklerini Burak ve Murat’a iletmiş. Biz de heyecanla bu konser için çalışmaya başladık. O konserden sonra bunun tek konserlik bir macera olmayacağını anladık ve bugüne kadar geldik.

Pınar Dinçer: Murat ve Yaren İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda, Venyamin Varşavski’nin sınıfından, Burak, Prof. Sevil Gökdağ’ın sınıfından mezun oldu. Üçü de İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası’nda kadrolu orkestra sanatçıları. Ben, Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda Çetin Aydar’ın sınıfından mezun oldum, halen, Yaşar Üniversitesi’nde öğretim üyesiyim. Murat, Yaren ve ben aynı zamanda Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nda görev alıyoruz.

SÜREKLİ PROVADAYIZ
Aranızda her zaman müzik mi konuşuyorsunuz?

Y. B.: Çok yoğun bir tempoda çalışıyoruz ve İstanbul gibi bir metropolde sürekli koşturmaca halindeyiz. Pınar İzmir’den gelip gidiyor. Görüştüğümüz zamanlarda sürekli prova yapıyoruz, dolayısıyla müzik konuşuyoruz.

Türkiye'de oda müziği çok yaygın mı?

Murat Anıl Erginkol: Gittikçe yaygınlaşıyor. Çünkü müzisyen arkadaşlarım hak verecektir bir oda müziği grubunun parçası olmak müthiş bir deneyim ve keyiftir. Şahsen oda müziği gruplarımızın konservatuvarda öğrencilik zamanından kurulmasının ve kurumlarca desteklenmesinin bize daha büyük bir zenginlik sağlayacağını düsünüyorum.

Y. B.: Türkiye müzik zevki, tüketimi ve talebi açısından enteresan bir ülke. Yıllardır “operayı sevmiyorlar” diye yaftalanan Türk dinleyicisi bir gün dahi salonu boş bırakmıyor. Aynı şekilde festivaller her zaman ilgi görüyor. Devlet Senfoni Orkestrası’nın sezon içi konserleri, tüm salon sıkıntısına rağmen doluyor. Yani seyirci aslında hazır, ona bir şeylerin ulaşmasını istiyor. Ama işin eğitim kısmı maalesef yaygın değil. Ben mezun olduğumda Türkiye’deki konservatuvarlarda oda müziği bölümü yoktu. Sadece bir ders olarak okutuluyordu. Hala da yaygın değil.


MÜZİĞİN EN SALT HALİ
Repertuvarınızda neler var?

M. A. E.: Beethoven kuartet yazısını ‘müziğin en salt hali’ olarak tanımlamıştı. Biz özellikle bu sene Viyana’daki çalışmalarımız kapsamında klasik dönemden eserlere daha fazla yer verdik. Toplama baktığınızda modern dönem de dahil olmak üzere birçok bestecinin eserlerini repertuvarımızda bulunduruyoruz.

B. A.: Önümüzdeki dönemde Türk bestecilerin eserlerine programlarmızda daha sık yer vermek istiyoruz. Türk müziği çok özel ve çokseslilikle bir araya geldiğinde ortaya güzel sonuçlar çıkıyor. Eserlerimiz tüm dünyada büyük ilgi görüyor. Ülkemizin tanıtımı için de çok önemli olduğunu düşünüyorum. Tam burada yeni nesil bestecilerimizden daha çok oda müziği eseri bestelemelerini bekliyoruz. Onlar yazsınlar, biz çalmaktan çok keyif alacağız.

KONSER SALONUMUZ YOK
Nasıl hayaller kuruyorsunuz? En büyük idealiniz ne?

Y. B.: Buna bireysel bir yanıt vermek istiyorum. En büyük hayalim öğrenmek ve bu öğrenme deviniminin hiç bitmemesi. Bir diğer hayalim İstanbul’da, göğsümüzü gere gere övünebileceğimiz bir konser salonuna sahip olmak. Çünkü şu an Cemal Reşit Rey Konser Salonu dışında, konser salonu olarak inşa edilmiş bir bina yok maalesef.

M. A. E.: Ben bu yola başkoyduğum arkadaşlarımla nice seneler huzur içinde birlikte çalmayı hayal ediyorum. Sekizinci senemizdeyiz ve hayatlarımız değişirken bu dönemlerimizi birlikte geçirmekten ve gün geçtikçe daha iyi müzik yapmanın yollarını arıyor olmaktan keyif alıyorum. Bu düzeni ve uyumu sürdürülebilir kılmamızın, yaptığımız işin iddialı olması için yeterli olacağından eminim.

B. A.: Ben kuarteti hepimizin ciddi emekler vererek büyüttüğü bir çocuk olarak görüyorum. Bu çocuk bizi bir arada tuttuğu gibi, diğer insanlarla, dinleyicilerle aramızda çok güzel bir bağ kuruyor ve fikirlerimizi, hislerimizi anlatmamıza tercüman oluyor. Elimizden geldiğince çalışmaya, gelişmeye, öğrenmeye devam edeceğiz ve bu işten aldığımız keyfi dinleyenlerimizle paylaşmaya devam edeceğiz.

Hala öğrenmeye
çok açız
2017 için planlarınız neler?

M. A. E.: Bu sene birçok şehirde konserlerimiz oldu. Özellikle Viyana’daki eğitimim hayatımızın önemli bir kısmını kapsıyor. Hala öğrenmeye çok açız. Tekrar İstanbul Müzik Festivali’ne davet edilmek mutluluk vericiydi. Bizi orada dinleyemeyenleri 13 Ağustos tarihinde, Bodrum D-Marin Festivali’nde buluşmak üzere davet ediyoruz. 2017-2018 sezonu konserlerimizi de tarihlerimiz belli olunca duyuracağız.

#Opera
7 yıl önce