|

Türk okçuluğunu biz canlandırdık

Ressam kişiliğiyle tanıdığımız Şafak Tavkul, okçuluk alanında yaptığı çalışmalarla günümüz Türk okçuluğunun temellerini atmış. Tavkul, "2000'li yıllarda birkaç arkadaşımla birlikte okçuluk üzerine bir dernek kurduk. Dönem dizileri ve film oyuncularını eğiterek bu alanda gelişmemizi sağladık. Bu çalışmalarla Türk okçuluğunu canlandırdık" diyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 2/07/2017 Pazar
Güncelleme: 06:54 - 2/07/2017 Pazar
Yeni Şafak
Türk okçuluğunu biz canlandırdık
Türk okçuluğunu biz canlandırdık

Resim, karikatür, müzik, çizgi film, animasyon ve okçuluk... Sanatın pek çok dalıyla yakından ilgilenen ve bu alanlarda önemli başarılara imza atan Şafak Tavkul, bu özelliğini sanatla iç içe olan bir ailede yetişmesine bağlıyor. Ressam bir annenin çocuğu olarak yetişen ve çocukluğundan beri resim çizdiğini söyleyen Tavkul'u daha çok ressam kişiliğiyle tanısak da o aynı zamanda iyi birer okçu... Birkaç arkadaşıyla bir araya gelerek Türk okçuluğunu canlandırmak için 2000'li yıllarda kolları sıvayan Tavkul, kurdukları dernekle dizi oyuncularını eğitmiş, yay çekmeye gücü yeten herkese de okçuluğu sevdirmiş. Tavkul ile okçuluktan karikatüre, resimden müziğe kadar pek çok şeyi konuştuk.

Sanata olan merakınız çocukluk çağlarınızda mı başladı? Bu anlamda nasıl çocukluk geçirdiniz?

Çocukluk çağım çok güzeldi. Ama ergenlik dönemlerim kabus dolu günlerdi. Çünkü gençliğim 12 Eylül dönemine denk geldi. Herkesin siyasi kutba dahil olduğu bir süreçti. Dolayısıyla "Gençliğimizi yaşayamadık" sözü vardır ya hani gerçekten de yaşayamadım. Son yıllarda 'yoksulluk' ve 'yoksunluk' kavramlarını çokça tartışıyoruz. Yoksulluk, elinize para geçtiğinde bitiyor ama yoksunluk o şekilde aşılabilir bir problem değil. Paranız olsa bile satın alamayacağınız bir şey bu. Bunu şunun için söylüyorum: Çocukluk ve gençlik dönemlerimde bir şeylerden yoksun büyürseniz ileriki yaşlarınızda bunlar telafisi mümkün olmayan şeylere dönüşür. Bu anlamda baktığım zaman ben yoksunluk hiçbir yaşamadım. Memur bir babanın çocuğuydum. İmkanlarımız kısıtlıydı, her şeye istediğim anda ulaşamıyordum ama resim yapan bir anneye sahiptim. Dedem kanun, büyük dayım keman, küçük dayım ise gitar çalardı. O büyük aile içinde müzik yapan, kitap okuyan insanların arasında büyüdüm. Bu da hayatımın doğal bir parçası haline geldi. Dolayısıyla sanat hayatımda hep vardı.

ÇİZMEDİĞİM BİR GÜNÜM YOK
Böyle bir ailede yetiştiğiniz için öğretmenleriniz sizi sanatın herhangi bir alanına yönlendirdiler mi?

İlkokul birinci sınıftayken ressam olmayı çok istiyordum. Resmi çocukluğumdan beri yapıyorum. İlkokul öğretmenim bana mimar olmamı söylüyordu. Resme de hobi olarak devam etmeliydim ona göre. Ortaokul ve lise yıllarımda çok sevdiğim bir resim öğretmenim bana çok destek olmuştu. Hatta ilk sergimi onun desteğiyle açmıştım. Başka bir alanda da okusaydım yine bu işi yapacaktım. Benim çizmediğim bir günüm yok. 40 yıldan fazladır profesyonel bir şekilde çiziyorum.

Siz herkesin aslında resim çizebileceğini savunuyorsunuz. Bu yetenek herkeste mevcut mu sizce?

Bu iş beceriyle ilgili. Becerinin yetenek olduğunu düşünmüyorum. Beceri geliştirilebilen bir şeydir. Örneğin bir grameri çok iyi öğrenebilirsiniz ama şair olmak başka bir şeydir. Bu bağlamda çizmeyi de çok iyi öğrenmek ressam olmak için yeterli değildir. Bunun için beceriyle o içteki olan cevheri birleştimek gerekiyor. Ben o cevherin herkeste olduğuna inanıyorum. Bu işlere girip bugün ciddi işler yapan çok insan tanıyorum. Kimi devam ettirir kiminde ise geçici bir heves olarak kalır. Yeter ki cevheri ortaya çıkarabilsinler.

Çizerken neler etkiliyor sizi?

Birçok şey etkiliyor beni. Örneğin Halep'te bombalama olduğu zamanlarda yaşananlar beni çok etkilemişti ve bir animasyon hazırlamıştım. O yarım kalmıştı. Sonra İdlib'te kimyasal saldırılar yaşanınca elimdeki çalışmayı bitirmem gerektiğini düşündüm. Kısaca her şey bir şekilde etkiliyor.

HZ ÖMER GİBİ ADAMIMIZ YOK
ÖZELEŞTİRİ YAPAMIYORUZ
Hasan Kaçan'la birlikte Ustura Dergisi'nde karikatür çizdiniz bir dönem...

Karikatürü çok fazla sürdüremedim. Bu aslında bizim camiadan da kaynaklanan bir şey oldu. Karikatür hep yanlışı görme üzerine ve eleştiri odaklıdır. Hasan Kaçan ile epey bir sayıya ualştırdık dergiyi. Sonradan da baktık ki bizim camia böyle şeylere pek alışık değil. Eleştirilmeyi sevmiyor. Biz o dönemler FETÖ ile en fazla mücadele eden dergiydik. Hatta sürekli bizlere faks çekerlerdi. "Almayacağız bir daha bu musibet derginizi" şeklinde mesajlar atıyorlardı. Biz o zamanlar bize yanlış gelen şeyleri eleştiriyorduk. FETÖ'nün şeyh- mürid ilişkisini eleştirirdik. O süreçte biraz radikaldik. 1994-1995 yıllarıydı. 28 Şubat dönemini Ustura'da yaşadık. Bizim o zamanlardaki çıkış noktamız şu idi: Hz. Ömer'in bir anektodu vardır ya hani "Ey cemaat ben yanlış bir yola girersem ne yaparsınız?" diye. Şu an Hz. Ömer gibi adamlarımız yok. Öz eleştiri yapamıyoruz. Ben uzun zamandır artık mizahın olmayacağına kanaat getirdim ve kendimi bu alandan geri çektim.

MİZAH ŞU AN ÇİRKEFLİĞE DÖNÜŞTÜ
Hangi karikatürünüz çok eleştirilmişti peki?

Ustura dergisinde çizerken camileri eleştiren bir karikatürüm vardı. O zaman çok eleştirilmiştim. Ruhundan uzaklaşan sadece taştan oluşmuş camileri eleştirdiğim bir hikaye yapmıştım. "Eskiyi de kötü bir şekilde taklit ediyoruz. Hatta Mimar Sinan bugün yaşasaydı nasıl camiler yapardı?" diye sorgulamıştım o sıra. Ama karikatür çizerken devlet büyükleriyle yüz göz olmadım hiçbir zaman.

Şu an takip ettiğiniz mizah dergileri var mı?

Takip ettiğim mizah dergileri yok. Zaten olanlar da çirkefliğe dönüşen bir duruma geldiler. Ayarı tutturamıyorlar. Çok genç çocuklar bu işi yapıyor. Ayarı tutturamama durumu da genç olmalarından kaynaklanıyor. Günümüzde körü körüne muhalif olan bir kitle var. Oğuz Aral, Gırgır Dergisi'nin ilk yıllarında katı bir muhalefet yapıyordu. Tek başına hükümetlerle mücadele eden bir dergiye dönüşmüştü. Arkasından sol iktidar gelmişti. Artık dergi eleştirilerine devam etmez diye düşünüyordum ki sol iktidara karşı da aynı hızla devam etti muahelefeti. Gerçek mizah bu aslında. Sağ sol demeden yanlış gördüğünü ortaya koyma üzerinedir mizah.

Yeşil pop İbrahim
şiiriyle patladı
Asaf Halet Çelebi'nin İbrahim adlı şiirini bestelemiştiniz. Yeni besteleriniz var mı şu an? Müziğe olan ilginiz devam ediyor mu?

Evet, ara ara beste yapıyorum ama bir mecra olmadığı için devam ettiremiyorum. İbrahim ayrı bir süreçti. 87-88 li yılllarda bir marş ekolü vardı. Çok ajite edici marşlar modaydı. Radyo tiyatroları meşhurdu bir de o dönemlerde. Halit İbrahim'in hayatını anlatan bir tiyatro vardı. Deneme olsun diye İbrahim'le ilgili bir şey yapayım dedim. Asaf Halet Çelebi'nin İbrahim adlı şiiri vardı. Onu çok severdim. Eski bir dergide bir şiirini buldum İbrahim diye. İki şiiri birleştirip bir beste yaptım. Arkasından yeşil pop patladı. Ben arkasını getiremedim tabi orada kaldım. İlk Cemre diye bir albümümüz çıktı ve albümün yarısı şarkı yarısı marşlardan oluşuyordu.

Resim, müzik, okçuluk, karikatür... Daha çok hangi alanda kendinizi daha iyi ifade ediyorsunuz?

Bunlar birbiriyle akraba disiplinler. Yani birbirini besleyen şeyler... Örneğin resim çizmek tüm bunları içine alıyor.Disney'de çalışmanız için mülakatta size öncelikle "Hangi enstürmanı çalıyorsunuz?" diye sorarlar. Benim tanıdığım resimle uğraşan çoğu insanın müzikle de yakın bir ilişkisi oluyor.


O gecenin sabahına varamayız diye çizdim
Siz 15 Temmuz gecesi Çengelköy'de ateş altındayken o anları çizerek ölümsüzleştirmeye çalıştınız. Yine olsa aynı şeyi yapar mıydınız?

Yapardım. O gece enterasan bir ruh haliyle ellerimizde bayraklarımızla sokağa çıktık. Her zaman yanımda bir defter taşırım. Bir kafede oturduğum zaman da sürekli eskizler çizerim. "Belki de bu gecenin sabahına varamayacağız" diye düşünerek hemen gördüklerimi çizdim. Yani bu geceyi anlatacak bir şeyler kalsın istedim. O gece 30 civarında bir şeyler çizdim. Mürekkepli fırça kalemle yaptım çizimlerimi. Kaldırımın kenarından kanların aktığını gördüm. Kurban bayramında olacak bir şeydi bu, başka ne zaman olurdu ki? Sonra çok sevdiğim arkadaşım Erol Olçok'un şehadet haberi geldi, çok kötü bir geceydi. Olayları bizzat yaşamasaydım ruhu olmazdı eserlerimin. Arkadaşlarımın ısrarıyla Kısııklı'daki nöbet alanlarında çizimlerim sergilendi. Halk da ilgi gösterdi.



#Şafak Tavkul
#Okçuluk
#Sanat
#12 Eylül dönem
7 yıl önce