|

Türkiye-ABD İlişkileri Biden’ın ziyareti ne getirdi?

Yeni Şafak ve
04:00 - 3/02/2016 Çarşamba
Güncelleme: 00:35 - 3/02/2016 Çarşamba
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney


Yıldız Teknik Üniversitesi



ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın Ankara ziyareti ile birlikte Türk Amerikan ilişkilerinin bugünü ve geleceği yeniden tartışılmaya başlandı. Bu konuda fikir beyan edenler arasında iyimser olanlar kadar kötümser olanlar da var. Yapılan yorumların izlediği genel mantığa göre 1 Mart 2003 tezkeresinden bu yana Washington'la Ankara arasındaki inişli çıkışlı ilişki ya liderlerin ya da yönetimdeki iktidarların siyasi tercihlerine göre şekilleniyor. Oysa ABD ile Türkiye arasındaki ilişkinin genel dinamiklerini anlayabilmek için- ki Biden'ın ziyareti sonrası ortaya çıkan fotoğrafı da ancak bu şekilde yorumlayabiliriz- mevcut uluslararası konjonktürün getirilerini hesaba katmak gerekiyor.



İKİLİ İLİŞKİLERDE DALGALI SEYİR


İki başkent arasında ilişkilerin kopma noktasına geldiği 1 Mart 2003 tezkere krizinden sonra Ankara-Washington hattında gergin bir dönem yaşanmıştı. Obama yönetiminin iktidara gelmesiyle beraber ilişkilerin tekrardan rayına oturacağı beklentisi her iki ülkede de dillendirildi ve 2008-2011 dönemi bu ümitvar atmosferin altında şekillendi. 2011 her bakımdan önemli bir yıldı, herşeyden önce Ortadoğu'da büyük bir dönüşüm yaşanmaya başlanacaktı. Arap halkları demokrasi, daha iyi bir yaşam istekleri ve ekonomik, siyasi reform talepleriyle sokaklara döküldüklerinde sarsıcı etkisi artık her yerde hissedilebilecek bir süreci de başlatmış oldular. Arap Baharı'nın filiz verdiği ilk dönemde Türkiye Amerika'nın bölgeye bakışını anlamlandırmaya çalışıyordu. Bu bağlamda referans olarak alınan Obama'nın 2009 tarihli Kahire konuşması Washington'ın Ortadoğu politikalarında bir dönüşümün işaretini veriyordu zaten. Gerçekten de Washington yönetiminin Arap sokaklarının yanında yer aldığını belli ettiği ilk günlerde Ankara bir önceki yönetim tarafından eksen kayması ile suçlandığı dönemin artık sona erdiğini ve ilişkilerde belirgin bir ivmenin ortaya çıkacağını düşünmüştü. Aynı günlerde iki ülke arasında stratejik ortaklık mutabakatına da varılmıştı. Kısaca Türkiye-Amerika ilişkilerinin geleceğiyle ilgili bölgedeki tüm çalkantılara rağmen ümitvar konuşmak mümkündü. Ancak, Ortadoğu'daki bahar iklimi kışa dönüp askeri vesayet rejimleri ve iç savaşların getirdiği şiddet ortamı içerisinde Arap Baharı'ının filizleri çiçeklenmeden solmaya başlayınca Washington ile Ankara arasındaki görüş ayrılıkları da su yüzüne çıktı. Var olan ancak daha da görünürlük kazanan anlaşmazlık konuları arasında; Türkiye'nin Çin'den füzesavar füze sistemi alımı konusunda başlatmış olduğu girişim, Brezilya ve Türkiye'nin inisiyatifinde gerçekleşen 2010 İran Takas Anlaşması yer almaktaydı. Şimdi bu listeye Türkiye'nin Mısır'da Mursi yönetimini desteklemesi ve Suriye ile ilgili beklentilerdeki farklılaşma eklenmişti. 2011/2012'den bu yana geçen 4-5 yıllık süre zarfında Türkiye bu konulardaki duruşu nedeniyle ABD nezdinde sıkça eleştirilere maruz kalmıştı.



TÜRKİYE'NİN GÜVENLİK HASSASİYETLERİ


Bugün Suriye meselesi dışında diğer birçok anlaşmazlık noktasında taraflar arasında bir şekilde bir uzlaşı sağlandığını görüyoruz. Suriye meselesinde ise Biden'n ziyareti sonrasında da açıklandığı gibi görüş farklılıkları devam ediyor. Türkiye'nin Suriye meselesindeki duruşunu ve isteklerini anlamak zor değil, çünkü Suriye iç savaşının son beş sene içerisinde evrildiği noktada ülkede savaşan tarafların ve ittifakların sürekli değişmesi ve şiddet sarmalının artması Ankara'nın karşı karşıya kaldığı güvenlik sorunlarının maliyetini hızla arttırdı. Uzun bir süredir merkezi yönetimin olmadığı Suriye'de güç ve meşruiyet boşluğunun DAİŞ, PKK/YPG gibi terörist gruplar tarafından doldurulduğu, ülkede yaşanan kaosun çeşitli bölgesel ve küresel aktörler tarafından kendi gündemleri doğrultusunda kullanıldığı bilinen bir gerçek. Ankara ülkede yaşanan kaosun sonlandırılmasının ancak bu kaosu yaratan esas nedenlerin çözülmesine bağlı olduğunu düşünerek Suriye için kapsamlı bir çözüm bulunmasını istiyor. Ankara'nın bu isteği maalesef Obama yönetimi nezdinde kabul görmemiştir. Washington'ın Suriye'de çözüm yolunda ayak sürümesinin temelde iki nedeni var: İlk neden, ABD yönetiminin Suriye ve Irak'ta DAİŞ ile mücadeleyi önceleyen bir politika benimsemesi. İkinci neden, ABD'nin Ortadoğu'da sürdürmekte olduğu geriden idare (leading behind) stratejisini DAİŞ ile mücadele politikasıyla uyumlandırmak istemesi.



SURİYE'DE DEĞİŞEN KONJONKTÜR


İkili ilişkilerin düzelebilmesi için Suriye konusunda taraflar arasındaki görüş ayrılıklarının azalması gerekmektedir, ancak olumlu beklentileri güçlendiren fırsat pencereleri de açılmıyor değil. İncirlik, Diyarbakır ve Adana üslerinin Ankara tarafından DAİŞ karşıtı koalisyon uçaklarının hizmetine verilmesi Ankara ve Washington arasında bir yakınlaşma olmasına neden oldu. Bu anlaşmadan sonra bazı Amerikalı gazeteciler “Türkiye'nin İttifak'a geri dönüşünü” kutlarken, kimileri de Ankara- Washington yakınlaşmasının sebebinin Türkiye'nin PKK ile olan mücadelesine meşru zemin yaratmak olabileceğini söylediler. Türkiye'nin DAİŞ, PKK ve YPG ile mücadele konusunda başta ABD olmak üzere müttefiklerinin desteğini almak istediği bir sır değil; ancak bundan öte Ankara'nın, sınır güvenliğinin ve iç istikrarının sağlanması açısından büyük önem atfettiği Cerablus ile Azez arasında güvenli bir bölgenin oluşturulması önerisine Amerika'nın desteğini almak gibi bir isteği vardı. 30 Eylül Moskova'nın Suriye müdahalesi ve 24 Kasım Rus jetinin Türkiye hava kuvvetleri tarafından düşürülmesiyle birlikte bölgede değişen konjonktür Türkiye'nin bu yöndeki beklentisini maalesef imkânsızlaştırdı. Bu arada, Eylül'den itibaren Suriye'de sahada yaşanan silahlı mücadelede İran ve Rusya'nın desteğini alan Esad rejimi elini kuvvetlendirdi. Dahası Ankara için önemli bir güvenlik sorunu olan YPG hem Moskova'dan hem de ABD'den aldığı destek sayesinde Suriye'nin kuzeyinde bir Kürt koridoru oluşturmak için harekete geçti. Tüm bu yaşananlar da Biden'ın ziyareti öncesi Ankara ile Washington'u yine, yeniden Suriye meselesinde karşı karşıya getirdi. Ne yazık ki, ABD, DAİŞ ile mücadelede YPG'yi sahada bir partner olarak algıladığı için halihazırda Ankara'nın itirazlarına rağmen bu gruba olan desteğini kesmedi. ABD, Biden'ın ağzından her ne kadar PKK ve DAİŞ gibi örgütleri terörist olarak algıladığını ifade etse de, Washington'ın YPG'yi PKK'den ısrarla ayrı tuttuğu bu sınırlı söylem Ankara'nın Suriye odaklı güvenlik kaygılarını teskin etmekten çok uzak.



OBAMA YÖNETİMİNİN JEOPOLİTİK TUTUKLUĞU


Suriye'deki kaos yeni aktörlerin eklenmesi ile karmaşıklaştıkça, güvensizliğin maliyeti Ankara için artıkça taraflar arasındaki görüş ayrılığının daha da keskinleştiğini söyleyebiliriz. Kobani krizi esnasında ve sonrasında YPG'nin Washington tarafından desteklenmesi ve Ankara'nın talep ettiği güvenli bölgenin bir türlü kurulamaması Cenevre 3 Konferansı öncesinde Ankara'yı rahatsız eden konulardandı. Bunlara ilaveten Cenevre Konferansı öncesi yaşanan temsil krizi ve Irak Başeka kampındaki Türkiye varlığının sorgulanması Ankara'daki rahatsızlığı daha da artırdı. Bugün Türkiye'nin Suriye'de YPG, DAİŞ, Rusya, İran ve Şam rejiminin yarattığı ve sürdürdüğü güvensizlik sarmalı karşısında zorlanmasının en önemli sebebi Obama yönetiminin Ortadoğu'da uygulamış olduğu geriden yönetim politikası ve bu politikanın yansıması olarak Suriye'de görünürlük kazanan jeopolitik tutukluktur. ABD'nin politikaları nedeniyle ortaya çıkan boşluk Suriye'de radikal gruplar ile YPG destekli Şam-Tahran-Moskova direniş cephesi tarafından doldurulmuş görünüyor; bu da Ankara'nın Suriye konusunda manevra alanını daraltıyor. Ancak, bugün Ankara'nın Suriye odaklı yaşandığı güvenlik sorunlarının sadece Türkiye'yi hedef almadığı ve Ortadoğu ile sınırlı kalmadığı en son Paris'te yaşanan DAİŞ terör saldırıları sonucu netlik kazanmıştır. Umalım ki başta Washington olmak üzere Türkiye'nin Batılı müttefikleri Suriye menşeli tüm güvenlik tehditleriyle baş etmede Ankara ile birlikte hareket etme gerekliliğini biran evvel kavrasınlar ve bu konuda Ankara'nın buradan, bu güvensizlik sarmalıyla karşı karşıyken, bu sarmalın unsurlarını bilerek dillendirdiği çözüm önerilerine kulak versinler. Aksi halde ne ardı ardına yapılan ziyaretlerden ne de ölü doğan diplomasi masalarından bölgede yaşananları durultacak bir çare çıkması mümkün görünüyor.


#pkk
#ypg
#Suriye meselesi
#Cenevre Konferansı
#Nurşin Ateşoğlu Güney
8 yıl önce