|

Türkiye-Avrupa yüzleşmesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan onlara “kral çıplak” diyor, onların yaftalamalarına suçlamalarına anında cevap veriyor, iki yüzlü duruş ve politikalarını yüzlerine söylüyor. Avrupalı liderlerin kafasındaki Haçlı-Siyonist düşünceyi açığa çıkartıyor.

Yeni Şafak
04:00 - 7/04/2017 Cuma
Güncelleme: 07:15 - 7/04/2017 Cuma
Yeni Şafak
ILUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
ILUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Ömer Bolat- Albayrak Grubu CEO

Türkiye olarak Avrupa Birliği üyesi bazı ülkelerle ilişkilerimiz şu sıralarda çok sarsıntılı bir süreçten geçmektedir. Bu durumun nedenleri çok açık; Türkiye’nin Avrupa Birliği ile katılım müzakerelerinin aradan 12 yıl geçmesine rağmen adeta donmuş konumda olması; birçok AB ülkesinin Suriye’nin kuzeyindeki bölücü terör örgütüne ve Türkiye’nin güneydoğusundaki bölücü terör örgütüne her türlü desteği vermeleri; Suriye’den göç eden milyonlarca göçmenin dramına sessiz kalıp, 6 yıldır en büyük desteği ve yükü üstlenen Türkiye’ye 18 Mart 2016’da imzalanan Göç ve Geri Kabul Anlaşması'na rağmen destek vermemeleri, vize serbestliği ve mali yükümlülüklerini yerine getirmemeleri bazı Avrupa ülkelerinin Türkiye’nin mücadele ettiği terör örgütlerinin mensuplarına kucak açmaları, kol kanat germeleri; 15 Temmuz 2016’daki FETÖ’cü kanlı ve hain darbe girişiminin kahraman halkımız tarafından püskürtülmesine üzülmeleri; Türkiye’nin ve halkının demokrasi ve hürriyet destanı yazmasına güçlü bir destek vermemeleri; ve son olarak 16 Nisan 2017’de ülkemizde yapılacak 18 maddeli Anayasa değişikliği referandumunda Avrupa ülkelerinin birçoğunun açıktan Hayır bloğunu desteklemeleri. Bütün bu nedenler Türkiye – AB ilişkilerini son yıllardaki en gergin ve sıkıntılı bir sürece getirmiştir. Medya kuruluşları üzerinden sert propaganda demeçleri iki taraf arasında ipleri çok germiştir.

TÜRK DÜŞMANLIĞI
ESİR ALDI

Esasında, bugünkü durumun arkasında Avrupa Birliği cephesinde yaşanan derin sorunların yol açtığı sıkıntılar karşısında, dikkatleri başka yöne çekmek, suni şekilde hasım oluşturarak gündemi değiştirmek arzusu da yatmaktadır. Avrupa kıtası hızla yaşlanmakta, kendi ülkelerinde ortaya çıkan 2008 dünya ekonomik krizinden bu yana ekonomik durgunluk, işsizlik sorunları bir türlü aşılamamakta, siyasette dengeler merkez partilerden aşırı sağ akım partilere kaymakta, siyaset ve medya hep birlikte yabancı düşmanlığını, İslam düşmanlığını ve Türkiye ile Erdoğan düşmanlığını körüklemektedirler. Avrupa kıtasında sanki 2.Dünya Savaşı öncesi faşizm rüzgarları esmektedir. İçe kapanmacılık, korumacılık, yabancı ve İslam düşmanlığı, Türk düşmanlığı Avrupa ülkelerini ve kamuoylarını siyaset ve medya üzerinden adeta esir almaktadır.

Gerçekte bu durum Türkiye – Avrupa ilişkilerinde beklenmeyen yeni bir durum hiç değildir. Avrupa medeniyeti, kendilerinin de her zaman gururlanarak söyledikleri gibi, Grek ve Romen kültürü ile Hristiyanlık ve Yahudilik inancı temellerine dayanmaktadır. Avrupa kıtasındaki derin güçler ve Kilise, Avrupa kıtasının batısında hüküm sürmüş olan 800 yıllık Arap-Endülüs dönemini, ve kıtanın doğusunda Orta Avrupa – Viyana kapılarına kadar dayanmış 500 yıllık Osmanlı İmparatorluğu dönemini hiç unutmamışlardır ve affetmemişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu’nu parçaladıktan sonra, şanlı bir İstiklal Savaşı galibiyetine engel olamayarak kurulmasına tahammül ettikleri Türkiye, Avrupalılar tarafından, mutlaka etkisiz, kendi kabuğuna çekilmiş, kontrol altında tutulması gereken, Batı eksenine ve Batılı değerlere döndürülmüş bir ülke olarak görülmüştür. Bu amaçla batılılarla işbirliği yapan bazı siyasi partiler, koalisyon pazarlıkları, sözde bazı STK’lar, bazı medya kuruluşları üzerinden vesayetçi anlayış uygulanmaya çalışılmıştır.

CAMERON’IN İTİRAFI

Diğer taraftan, ikinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği ve komünist blok Batı Avrupa’yı titretmeye başlayınca, sıcak denizlere Akdeniz’e inmek isteyince, Türkiye’nin Batı için değeri anlaşılmış, NATO Askeri pakt üyeliği (1952), Avrupa Konseyi üyeliği (1948), Birleşmiş Milletler üyeliği (1945), OECD üyeliği (1948), GATT şimdiki adıyla Dünya Ticaret Örgütü üyeliği (1948) bu sebeple gerçekleşmişti. 1957’de kurulan 6-üyeli Avrupa Ekonomik Topluluğu’na Türkiye’nin 1959’da yapılan üyelik başvurusundan buyana 58 yıl geçmesine rağmen, bugün 28 üyeli olan Avrupa Birliği Türkiye’yi hala tam üye olarak almamıştır. 58 yıl boyunca çeşitli süreçler, Hazırlık-Geçiş dönemleri, 1970’deki Katma Protokol, 1996 başında Gümrük Birliği, 1999 Aralık’ta Helsinki’de aday üyelik, 2004 Aralık’ta Brüksel’de katılım müzakerelerini başlatma kararı, Ekim 2005’de Lüksemburg’da katılım müzakerelerinin resmen başlaması, bugün Mart 2017 itibariyle katılım müzakerelerinin adeta buzdolabında bekletilmesi. 9 ay kadar önce İngiltere’de AB’den ayrılma (Brexit) referandumu öncesinde o zamanki İngiltere Başbakanı David Cameron Türkiye’nin AB üyeliğinin 3000. yıldan önce mümkün olmadığını söyleyerek gerçeği faş etmişti. Çünkü yıllarca oyalanan ve türlü bahaneler üretilen Türkiye’nin AB’ne üyelik tiyatrosunda gerçek olan, tarihten gelen husumet duygularıyla ve sırf Müslüman olduğu için Türkiye’ye kapıların kapalı olduğuydu.

Avrupalı siyasiler ve medya kuruluşları ülkelerindeki 6 milyonu Türk toplam 25 milyon Müslümanı da, yabancı-İslam ve Türk düşmanlığı kampanyalarıyla sindirmeye korkutmaya çalışıyorlar. Haziran 2013’teki Taksim-Gezi olaylarını açıktan destekleyerek, FETÖ’nün 15 Temmuz hain darbe girişimini destekleyerek, uğraştıkları hükümet darbesinin başarısız olmalarına üzülen Batı Avrupalı ülkeler, bu defa güneydoğuda bölücü terör örgütünü, Suriye’deki bölücü terör örgütünü, Türkiye’deki terör örgütlerini ve Avrupa’daki kaçak uzantılarını açıkça destekleyerek Türkiye’yi sıkıştırmaya çalışmaktadırlar.

Başını Almanya, Hollanda, Avusturya ve Belçika’nın çektiği Türkiye karşıtı blok, güya sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtlığı içindelermiş gibi hareket etmekte, 16 Nisan’daki Anayasa referandumunda açıkça hayır bloku için çalışmaktadırlar. Avrupa olsun, ABD olsun; Türkiye Yunanistan ihtilaflarında, Ermeni iddiasında, Azeri-Ermeni ihtilafında, Filistin’in Mescid-i Aksa’nın ve Kudüs’ün İsrail tarafından işgalinde, İsrail’in Filistinlilere yönelik şiddet politikası ve on binlerce yerleşim yerleri inşa etmesinde, halkın oyuyla seçilmiş liderlere (Mısır’da Mursi örneğinde olduğu gibi) yapılan darbeleri desteklemede 58 yıl Türkiye’yi oyalarken 22 yeni üyeyi alarak 28 üyeli Avrupa Birliği’ne ulaşmasında, hep Türkiye karşıtı ve Müslüman karşıtı duruşları kararları olmuştur.

ERDOĞAN ‘KRAL
ÇIPLAK’ DİYOR

Avrupa Birliği Türkiye’yi bu 58 yıllık oyalama sürecinde, ne kucaklayıp üye yapacak, ne de Türkiye’nin tamamen uzaklaşmasına ve kendi ekseninde hareket etmesine müsaade edecek bir politika izlemiştir, yani ne tam yakınlaştırma, ne de tamamen uzaklaştırma. Bununla beraber, Avrupalı liderler 14,5 yıldır Türkiye’de iktidar olan, ve başarılı politikalarıyla girdiği 12 seçimi de kazanan ve şimdi 16 Nisan’daki Anayasa değişiklik paketinde artık iç ve dış vesayetçi güçlerin prangalarını kırıp milli iradeyi, milli bağımsız politikaları hakim kılacak, siyasi istikrarı pekiştirecek bir hareket ve onun lideri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile nasıl baş edeceklerinin şaşkınlığı içindeler. Demokrasi, özgürlük, hukuk rejimi, uluslararası hukuk vs. gibi kavramlar, sadece batılı menfaatlere hizmet ettiği taktirde vardır geçerlidir. Hizmet etmiyorsa, hiç önemli değildir, bir çırpıda unutuverirler. Bu defa Tayyip Erdoğan onlara “kral çıplak” diyor, onların yaftalamalarına suçlamalarına anında cevap veriyor, iki yüzlü duruş ve politikalarını yüzlerine söylüyor. Avrupalı ülkelerin liderlerin kafasındaki Haçlı Siyonist ruhu düşünceyi açığa çıkartıyor.

Bu gerilim, İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığını siyasi oya tahvil etmek isteyen Avrupalı siyasi liderlerin işine geldiği için bir müddet daha devam eder. Türk halkı 16 Nisan’daki referandumda güçlü bir evet ile vesayetçi anlayışı ve güçleri inşallah bertaraf edecek, siyasi istikrarı güçlendirecek, etkin ve hızlı bir yönetim ve icraatın başarılmasını mümkün kılacaktır. Buna yürekten inanıyorum. Bu arada, Avrupa ülkeleri içinde sağduyulu insanlarla çevrelerle irtibata geçip, pervasız saldırılara karşı dış desteklerimizi arttırmalıyız. Ekonomide, ticarette, turizmde tek pazara yoğunlaşma yerine, pazarlarımızı çeşitlendirme yoluna gitmeliyiz. İçeride milli birlik ve bütünlüğümüzü her hal ve şartta korumaya çalışmalı, istikrar içinde büyüme ve gelişme hedeflerimize doğru çok çalışmalıyız.

#Cumhurbaşkanı
#Recep Tayyip Erdoğan
#Avrupa Birliği
7 yıl önce