|

Türkiye-İran ilişkilerinde yeni dönem

Yeni Şafak ve
04:00 - 8/11/2017 Çarşamba
Güncelleme: 03:32 - 8/11/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

ABDULLAH SAYIN - TAHRAN ÜNİVERSİTESİ - İRAN ARAŞTIRMALARI

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindeki kalabalık heyet geçtiğimiz ay içerisinde “Türkiye-İran Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi”nin dördüncü toplantısı vesilesiyle İran’ın başkenti Tahran’a önemli bir ziyarette bulundular. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son olarak 2015 yılının Nisan ayında gerçekleştirdiği ziyaretten iki yıl sonra gerçekleştirilen bu İran ziyareti; “Tahran-Ankara ilişkilerinde ve bölgesel dengelerde yeni bir ufuk ve yakın işbirlikteliği arayışı” olarak değerlendirildi. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti öncesinde iki ülke Genelkurmay Başkanlarının gerçekleştirdiği karşılıklı ziyaretler ve bölgedeki krizlere karşı Ankara-Tahran askeri işbirlikteliği yorumları da bu ziyaretin önemini artıran unsurlardan birisidir.

Bu süreçte bölgede yaşanan; IKBY referandumu sonrası Irak’ın bölünmesi ihtimali ve Suriye’de yaşanan son gelişmeler iki ülkeyi birbirine yakınlaştıran başlıca sebepler arasında sayılabilir. Ancak Türkiye ve İran’ın ikili ilişkileri üzerinde olumlu etki yaratan ve son dönemlerde yaşanan bu olayların üzerinden biraz geçmişe gidildiğinde, 2011 yılında başlayan Suriye krizinin ilişkilerin seyri açısından büyük kırılmalar yarattığını görmek mümkün. Özellikle Suriye krizinin ardından İran ve Türkiye’nin bölge üzerindeki tarihsel rekabeti daha açık bir şekilde kendisini göstermeye başlamıştır. Bu yüzden ikili ülke ilişkilerinin sadece son dönemlerdeki bölgesel işbirlikteliği arayışlarından yola çıkılarak veya sadece belli kriz dönemlerine odaklanılarak değerlendirilmesinin, bazı tarihi gerçeklerin göz ardı edilmesine veya geleceğe dair yanlış yorumlamalara neden olacağını belirtmekte fayda var.

Suriye’de Yaşanan Kriz ve Gerilen İlişkiler

Suriye, Türkiye ve İran açısından birbirine zıt öneriler ve politikaların savunulduğu, farklı cephelerde yer alınan bir kriz haline gelmiştir. İran bu süreçte Esed rejiminin ayakta kalması için; Türkiye ise Esad’ın olmadığı yeni bir geçiş sürecinin tesisi için politikalar ve ittifaklar geliştirmiştir. Suriye krizinin derinleşmesi ile birlikte Türkiye ve İran’ın bölgedeki stratejileri ve öncelikleri de farklılaşmış ve bu durum iki ülke arasındaki ilişkilerinde giderek gerilmesine neden olmuştur. Her iki ülke de birbirini Suriye’de kendi nüfuz alanlarını oluşturmakla suçlamıştır. Bu durum her iki ülkenin bölgedeki rekabetini derinleştiren faktörler arasında yer almıştır.

Moskova Görüşmeleri

Bu süreçte İran bölgede etkisini artırmak ve güvenliğini sınırlarının ötesindeki tehlikelere karşı koruyabilmek için Suriye’yi stratejik bir nüfuz alanına dönüştürmeye çalışmış, Türkiye sınır ve iç güvenlik kaygıları ile PYD ve DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı güvenli bir sınır hattı oluşturmayı istemiş, ABD ve Rusya ise Ortadoğu’nun genelindeki değişim ve dönüşüm sürecini kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeyi amaçlamıştır. Süreç içerisinde meydana gelen bu kutuplaşmalar, Moskova görüşmeleri sürecine kadar Türkiye ve İran ilişkilerindeki çatışma noktalarını artırmıştır.

Suriye konusunda taraf olan ülkeler Moskova görüşmelerinden önce de birçok defa bir araya gelmiş ancak başarılı bir şekilde hayata geçirilebilen herhangi bir çözüm yolu bulunamamıştır. Türkiye, 2016 yılının Ağustos ayında Rusya ve İran ile görüşmeler yaparak, Halep’te yaşanan yoğun çatışmalarda zarar gören sivil halkın tahliye edilmesi için yeniden büyük bir diplomasi atağı başlatmıştır. Rusya, Türkiye ve İran Dışişleri Bakanları; “Suriye’de devam eden iç savaşın durumu, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve Suriye’deki radikal terör örgütleri ile mücadele” gibi başlıkları görüşmek üzere Moskova’da bir araya gelmiş ve bu konularda anlaşmaya varmışlardır.

Moskova görüşmelerinin ardından Astana’da gerçekleştirilmesi planlanan ve Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün garantörlüğünü üstlendiği görüşmelerle birlikte Türkiye, ABD ve batılı güçlerle gerçekleştirdiği ittifaktan vazgeçerek bölgesel işbirlikteliğine yönelmiş ve bu politika değişikliğinin akabinde Türkiye-İran ilişkileri de normalleşme sürecine girmiştir.

IKBY’nin Bağımsızlık Referandumu

Mesut Barzani ilk olarak 7 Haziran’da duyurduğu “bağımsızlık referandumu” kararını, bölgesel ve uluslararası güçlerin karşı çıkmalarına rağmen 25 Eylül 2017 tarihinde gerçekleştirmiştir. Referandum sonrasında bölgede yaşanan gelişmeler Mesut Barzani’nin beklediği yönde gelişmemiş ve IKBY’nin bağımsızlık referandumu yoğun bir eleştiri ve bölge ülkelerinin çeşitli düzeylerdeki yaptırımları ile karşı karşıya kalmıştır. Irak’ta Şii milis gücü olarak yer alan Haşdi Şabi ise Irak Hükümeti ile birlikte Kerkük’e operasyon düzenleyerek peşmergelerin tartışmalı bölgelerden çekilmelerine neden olmuştur. Bu operasyonun ardından IKBY’de KDP ve KYB grupları arasındaki derin anlaşmazlıklar ortaya çıkmıştır. Kısa bir süre sonra ise Mesut Barzani referandumun sonuçlarının askıya alındığını bildirerek, mevcut görevlerinden istifa ettiğini açıklamıştır.

Bu süreç bölge ülkelerinden Türkiye ve İran’ı ortak bir tutum sergileme konusunda bir araya getirmiş ve iki ülkenin Cumhurbaşkanları geçtiğimiz Ekim ayı içerisinde Tahran’da bir araya gelmişlerdir. İkili görüşmelerin ardından her iki Cumhurbaşkanı da bu referandumun “Irak’ın toprak bütünlüğüne ve bölgesel istikrara zarar verdiğini” dile getirmiştir. Her iki ülke de bölgede yaşanan sorunların çözümünde öncelikle bölgesel aktörlerin yer alması gerektiği konusunda mutabık kalmıştır. Ayrıca bu referandumun, yoğun bir Kürt nüfusu barındıran ve PKK/PYD/PJAK gibi terör yapılanmaları ile mücadele eden Türkiye ve İran’ı, “ortak güvenlik tehdidi algısı” bağlamında bir araya getirdiği de söylenebilir.

Bölgesel Dengelere Etkisi

Türkiye ve İran arasında dönemsel olarak yaşanan gelişmelerin ikili ilişkilerde iniş-çıkışlara sebep olduğu görülmektedir. Her iki ülke de bölgenin güçlü ve etkin ülkelerindendir ve bölgesel güç olma ideali sebebiyle belirli noktalarda rekabet içerisindedirler. Ancak Ortadoğu coğrafyasında meydana gelen yeni gelişmeler ve bunun sonucunda gelişen yeni ittifaklar, Türkiye ve İran’ı birbirine yakınlaştırmakta ve hatta stratejik konularda işbirliğine zorlamaktadır.

Türkiye ve İran arasındaki yakınlaşmanın söylem düzeyinden eylem düzeyine geçişi; “bölgesel sorunların idaresinde, Sünni-Şii temelli mezhep çatışmalarının yönlendirilmesinde, bölgesel işbirlikteliği mekanizmalarının oluşturularak uluslararası güçlerin bölgesel sorunlara daha az müdahil olmasını sağlamada, İran’ın uluslararası baskılara karşı güçlü bir müttefik kazanmasında, iki ülkenin kesin bir şekilde olmasa dahi güvene dayalı işbirlikteliği sürecine kapı aralamasında ve bölgesel barışın tesisinde” şüphesiz ki çok önemli bir dönüm noktasını oluşturacaktır. “Ülkeler dış politikalarına yön verirken çıkar odaklı düşünürler” fikri ve bunun pratikteki izleri, Türkiye ve İran arasındaki tarihi ve bölgesel rekabet ortamı gibi başlıca nedenler zihinlerimize bu birlikteliğin çok zor sağlanacağını söylemektedir ancak Türkiye ve İran bunu stratejik bir işbirlikteliğine dönüştürebilecek devlet aklına da sahiptir. Her iki ülke de bu birlikteliği başarmaları durumunda, tarihi bir fırsatı değerlendirmiş olacaklardır.

#İran
#Türkiye
#OrtaDoğu
6 yıl önce