|

Türkiye’de özgürlükçü laiklik dönemi

Türkiye’nin, kurucu resmi laiklik tanımını ve bu tanım temelinde örgütlenmiş bulunan din-devlet ilişkilerinin kurumsal yapısını yeniden değerlendirip değiştirmesi gerekmektedir.

Yeni Şafak ve
04:00 - 24/05/2016 الثلاثاء
Güncelleme: 23:42 - 23/05/2016 الإثنين
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Taner Afşar - Araştırmacı


Laiklik sadece laiklere bırakılmayacak kadar ciddi bir ilkedir. Ciddiyeti ise; toplumun demokrasi ile olan ilişkisinde laikliğin yorumlanışının ve uygulama alanının önemli bir konuma sahip olmasıdır. Bu nedenle laiklik ve demokrasi arasında doğrudan ilişki vardır. Laiklik ilkesi çoğunlukla demokrasinin ön koşulu olarak ele alınmakla birlikte modernleşme sürecine girmiş hemen hemen tüm Müslüman ülkelerde laiklik ve demokrasi arasında gizli bir gerilim göze çarpar. Şöyle ki; modernist seçkinler, statükocular ve vesayetçiler demokrasinin halk egemenliği prensibinin, İslamcı değerlerin kamusal alanda temsil edilmesine yol açacağı korkusunu yaşamaktadırlar. İslamcı değerlerin kamusal alana çıkma ve görünür olma endişesi; modernist seçkinlerin çoğu zaman demokrasiden uzak katı bir laiklik anlayışının sahiplenmesine neden olmuştur. Nitekim Türk siyasal tarihi, laiklik ve demokrasi arasındaki gerilimi açıkça ortaya koymaktadır. 1923'ten ikibinonlu yılların başına kadar Türkiye'deki devlet yapısı Müslüman ülkeler arasında görülen en radikal laikleşmeyi uygulamıştır. Türkiye'de laiklik Batılılaşmanın öncelikli bir gerekliliği olarak kabul edilmiştir. Demokrasi ilkesi devletin laiklik ilkesinin yanında ikincil kalmıştır. Hatta Türkiye Cumhuriyeti'nin altı kuruluş ilkesinin arasında yer alamamıştır. Demokrasinin laikliğe göre daha ikincil planda tutulmasının nedeni hiç şüphesiz laik iktidar sahiplerinin halk egemenliğinin İslamcı değerlerlerin egemenliğiyle sonuçlanacağı endişelerinin bir sonucudur. Bu endişelerin gayri hukuki ve anti demokratik tavırlara dönüşmemesi için “laiklik” ilkesinin yorumlanmasının doğru şekilde yapılması gerekmektedir.



LAİKLİKLE İLGİLİ İKİ YAKLAŞIM


Türkiye'deki mevcut din-devlet ilişkilerini doğru laiklik olarak adeta kutsayan yaklaşım karşısında mevcut düzenin doğru laiklik olmadığını ileri süren karşı bir yaklaşım da mevcuttur.



İlk yaklaşıma göre


Laiklik; din ve devlet işlerinin katî bir şekilde ayrılmasını, dini çağrışımları olan hiçbir bireyin veya öğenin kamusal alanda olmaması gerektiğini ifade ediyor. Aynı şekilde din ve vicdan özgürlüğünü baskı altına alıyor, kendi renginde bireyler ve toplum oluşturmak istiyor. Türkiye'de ki laiklik anlayışının oluşturduğu sorunların temeli resmi olarak kurulu laiklik düzeninin toplumun farklılıklarına saygı gösterme yükümlülüğü değil mümkünse bu farklılıkları yok etmek bu da mümkün değilse kamusal görünürlüklerini engelleme hedefine kilitlenmiş olmasında aranmalıdır. Yıllardır uygulandığı haliyle laiklik bir ilkeden ziyade bir inancı, yönetim biçiminden çok yaşam biçiminin savunulmasını ifade eder. Bu yaklaşımda laiklik; modernist ancak otoriter rejimlerin uygulayıcısı olmuştur.



İkinci yaklaşıma göre laiklik ise;



Özgürlükçü ve hangi inançtan olursa olsun saygılı bir yönetim çerçevesini ifade eder. Devletin herhangi bir biçimde bir din veya inancı kayıran ona ayrıcalık veya resmiyet tanıyan bir düzenleme bir kurumsallaşma yapamayacağını ve ayrıca hiç kimsenin din ve inancını özgürce yaşamasına engel olamayacağını belirtmektedir. Laiklik bu anlamda toplumsal tecrübenin bir ürünüdür.



Türkiye kuruluşunda özgürlükçü laikliği değil birinci yaklaşım olan baskıcı totaliter laikliği tercih etmiştir. Yakın zamana kadar da böyle devam etti. Totaliter rejimlerin kaynağı kendini sınırlamayan mutlak doğruyu temsil ettiğine inanan tekçi ideolojilerdir. Halk egemenliği ilkesine dayanmayan bir laiklik kendini mutlak doğru gibi görmektedir alternatif bir din olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye'de olan da budur. Gerçekten de laik olan devlettir. Bireyler laik olmaz. Aynı şekilde bir hukuk metni olan anayasa dindar ya da dinsiz olmaz inançlara saygılı ya da saygısız olur.



YENİ TANIM LAZIM


Laiklik “la ikrahe fi'd-din” –Dinde zorlama yoktur-(Bakara 256) ayetiyle mutabıksa sorun yoktur ancak dinin nasıl yaşanacağını belirliyorsa zulümdür.



İsmail Kahraman'ın başlattığı laiklik tartışması şunu gösterdi: Tanımı yapılmamış ve yaklaşım noktası net olarak ortaya konulmamış laiklik çok tehlikelidir. Bir grup zümre tarafından başka bir grubu tecrit etme amacına hizmet eden araç konumuna düşebilir. Yani tartışılması gereken sorun Laikliğin anayasada yer alıp almaması değildir, laikliğin anayasada yerinin ne olacağıdır. Nasıl bir laiklik? Şüphesiz bahsettiğimiz ikinci yaklaşımı benimseyen bir laiklik yeni anayasada kendine yer bulmalıdır. Şu an laiklik üzerinden dini hassasiyete sahip gruplara baskı yapılmıyorsa şüphesiz siyasi iktidarın laikliğe doğru yaklaşımı ile ilgilidir ve bu kazanımdır ancak; laikliğe karşı bu doğru yaklaşımın bir iskeleti olması lazım bu da şüphesiz yeni anayasa ile olacaktır. Devletin laik niteliği otoriter bir tarzda yorumlandığı sürece din ve vicdan özgürlüğünün teminatı olan laikliğin doğru pratiği ile tanışma imkânı bulunamayacaktır.



#Laiklik
#Müslüman ülkeler
#Modernleşme
#Taner Afşar
٪d سنوات قبل