|

Türkiye’nin Kürtleri Osmanlı’nın Arnavutları mıdır?

Osmanlı Devleti, son dönemlerinde sıkça karşılaştığı etnik-dinî unsurlarının isyanı vakıasını yerine kurulan Türkiye'ye miras bırakmış görünüyor.

Yeni Şafak
04:00 - 25/09/2015 Cuma
Güncelleme: 22:41 - 24/09/2015 Perşembe
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
İsmail Küçükkılınç *Araştırmacı


Osmanlı'nın, etnik-dinî unsurlarının çıkardığı isyanlarla, kaybettiği topraklar arasında doğrudan bir ilişki olduğu tarihen sabittir. Ancak Osmanlı Devleti'nin Mora İsyanı'nın başladığı 1821'den I.Dünya Harbi'nin başladığı 1914 arasında toprak kaybetmesinin sebebi, kendisine tabi etnik-dinî unsurla savaşıp mağlup olması değil, bu unsurların çıkardıkları isyanlar üzerine onların hamisi olan bir veya birkaç büyük devletle yaptığı ve kaybettiği harplerdir. Yani Osmanlı Devleti, Mora Yarımadası'nı, isyan eden Yunanlılara yenildiği için değil, onlar adına harbe dâhil olan İngiltere, Fransa ve Rusya'ya yenildiği için kaybetmiştir. Karadağ, Romanya, Sırbistan bağımsızlığını, Bulgaristan da özerkliğini Osmanlı'yı yendiği için değil, Osmanlı 93 Harbi'nde Rusya'ya yenildiği için kazanmışlardır. Bu teze mugayir gibi görünen Balkan Harbi'nde dahi durum esasen böyledir. Biz Arnavutluk, Makedonya ve Batı Trakya'yı bu yerler etnik-dinî unsurlarının bize karşı mücadelesi neticesi değil, bağımsız devletlerden mürekkep Balkan İttifakı'na mağlup olduğumuz için kaybettik. Batı Trakya'yı tekrar harple kazanamadığımız için değil, ahalisinin %80'den fazlası Müslüman, hatta etnik Türk olan bu yerler, sırf %15-20 gayrimüslim nüfus ihtiva ettiği ve bir yerde bu oranda bir gayrimüslim nüfusun bulunması o yerin Müslümanlardan alınması için yeter sebep olduğu için kaybettik.



BÜYÜK GÜÇLERİN MÜDAHALESİ


Türkiye, şu an için PKK terör örgütünün yürüttüğü ve belli bir Kürt nüfusun destek verdiği bir etnik ayrılıkçılık hareketiyle karşı karşıya… Kanaatimizce Osmanlı, gayrimüslim olmayan bir etnik unsurunun bu kabil bir ayrılıkçı hareketine maruz kalmamıştı. Ne Yemen İsyanı, ne Arap İsyanı, ne de Arnavutluk İsyanı böyleydi. Yemen İsyanı'nın menşei etnik değildi ve zaten merkeze mesafesinin uzaklığının da etkisiyle nihayetinde anlaşmayla halledilmişti. Arap İsyanı hayli mevzî idi ve I.Dünya Harbi şartlarında anlamlıydı. Arnavutluk İsyanı ise her ne kadar Balkan Harbi'nin en mühim sebeplerinden birini teşkil etmişse de neticede Osmanlı'dan ayrılığı hedef almamıştı ve Arnavutluk bağımsızlığı ancak Balkan İttifakı'nın Edirne ve Makedonya'yı işgali, Arnavutluk'la sınırımızın kesilmiş olması sebebiyle ve Peter Bartl'ın ifadesiyle “şuurlu olarak istenmeyen” bir şekilde ilan edilmişti. Hâsılı, nasıl Osmanlı kendi içindeki etnik-dinî bir unsura karşı mağlup olup toprak kaybetmemişse, Türkiye de büyük bir devlet ya da devletler topluluğuyla savaşa girip mağlup olmadıkça tüm ihanet şebekeleri ve yerli-işbirlikçilerin gayret ve düşmanlığına rağmen bir etnik unsura mağlup olmayacaktır.



BALKANLAR'DA İSLAM MERKEZLİ YAPILANMA


Bu girizgâhtan sonra Türkiye'nin Kürtleri, Osmanlı'nın Arnavutları mıdır, sorusuna kısa da olsa cevap arayabiliriz. Rumeli'de, Osmanlı Devleti'nin büyük bir devletle yaptığı ve kaybettiği bir savaşta herhangi bir gayrimüslim etnik-dinî unsuru/tebaası lehine özerklik veya bağımsızlık kararı çıkarken muhtariyet ya da bağımsızlığın vuku bulduğu topraklar aynı zamanda Müslüman unsurlar aleyhine genişliyordu. 93 Harbi neticesinde Yunanistan, bu harp neticesinde bağımsızlığına kavuşan Sırbistan ve Karadağ'a hatırı sayılır oranda, özerk bir statü kazanan Bulgaristan'a da Türk ve Pomak Müslümanların sakin olduğu yerler haricinde belli bir oranda verilecek toprakların hemen hepsi Arnavutlarla meskûn yerlerdi. Arnavutlar, artık günün birinde Osmanlı Devleti, başka benzer bir harpte de mağlup olursa kendilerinin Balkan devletlerinin tebaası haline geleceklerini kulaklarına küpe yaptılar. Arnavutların bu yeni süreçte Osmanlı Devleti ile kimi zaman hayli sert ve şiddetli bir mücadeleyi de ihtiva eden münasebeti, muhtemel, hatta mukadder mezkur korku tayin ediyordu. Osmanlı Devleti'nin güçlü olmadığı, hükmünü icra edemediği Rumeli coğrafyasında en tehlikeli şey Müslüman olmaktı. Çünkü Balkan Müslümanları Osmanlı vesilesiyle İslam'la müşerref oldukları için Türk ve Osmanlı addediliyor, bu sebeple de Avrupalı büyük bir hami devlet bulamıyorlardı. Mesela Bosnalıların toprakları Avusturya işgaline, hatırı sayılır oranda bir Arnavut toprağı da hepsi Ortodoks olan Balkanlı Yunan ve Slav idarelerine bırakılıyordu. Arnavut topraklarını müdafaa için ve Osmanlı desteğiyle gerçekleştirilen Prizren İttifakı'nda birkaç gayrimüslim haricinde Müslüman Boşnak ve Arnavutların yer alması, bu ittifakın şeriati temel aldığını deklare etmesi, literatürde bu hareketten “İslamcı” diye bahsedilmesi bu hareketin çıkış noktası olarak etnik bir kaygıyı esas ittihaz edinmediğini gösterir.



ARNAVUTLARIN SAMİMİ BAĞLILIKLARI


Şemseddin Sami dâhil birçok Arnavut'un, Türkler ve Osmanlı Devleti hakkında nahoş ve nâhak sözleri dahi “Türkler, Osmanlılar bir gün Rumeli'den Asya'ya kovulursa ne yapacağız?” mukadder korkusundan neşet ediyordu. Onların Arnavutça alfabeyi, meskûn oldukları vilayetlerin tek çatı altında idaresini, Arnavut askerlerin Rumeli civarında askerlik yapmasını talep etmeleri de genelde bu minvaldeydi. Şayet böyle bir korku olmasaydı o zaman bu talepler mutlak ve muhakkak surette etnik bir ayrılıkçığa hamledilebilirdi. Mesele onların korkularını abartmaları ya da teklif ve taleplerinde isabet edip etmemeleri değil, samimî olup olmamalarındaydı. Arnavutlar özerklik manasına gelebilecek her taleplerinde saltanata ve hilafete bağlılıklarını yapmacık değil, hakikî ve samimî bir şekilde dile getiriyorlardı. Arnavutların ve Arnavutluk'un kaderini tayin eden şey; meş'um Balkan Harbi ile bir gün Arnavutluk'un komşuları tarafından yutulacağı korkusu olmuştur; zannedilenin aksine çoğu yurtdışındaki ve hemen hepsi Hıristiyan olan Arnavut milliyetçilerinin tesiri hayli mahdut kalmıştır. Osmanlı Devleti varlığını idame ettirdiği müddetçe Avlonyalı Ekrem Bey'in de dediği gibi “Beyinleri sulanmış istisnaların dışında hiçbir Arnavut, bağımsız Arnavutluk rüyaları görmemiştir”.



ARNAVUT DİRENİŞİNİ DOĞRU OKUMALIYIZ


Arnavutların Arnavutça eğitime ağırlık vermelerini dahi biraz hoşgörülü olursak, bunu etnik ayrılıkçılığın en somut aracı görmelerine değil, Arnavutça eğitimin misyoner okullarınca verilmesini ve bahusus Güney'deki okumuşların hemen hepsinin Yunanca konuşarak hızla Yunanlaşması ve yabancılaşmasını engelleyememelerine hamledebiliriz. 1897 Osmanlı-Yunan Harbi'nde Arnavutların nasıl mücadele ve mücahede ettikleri izahtan varestedir. 1899'da İpek'te Hacı Molla Zeka liderliğindeki toplanan ve 'Besa Beses' adlı bir ittifak kuranların da derdi etnik ayrılıkçılık değil, Makedonya'yı Büyük Bulgaristan'a dahil etmek, olmazsa özerkliğe kavuşturmak için tedhiş faaliyetlerine başlayan Bulgar komitacılara karşı mücadele idi.



Arnavutluk'ta 1908 Meşrutiyeti'ne tekaddüm eden günlerdeki ayrılıkçı ihtilal komitelerinin eylemleri ise yok denecek kadar azdı ve hiçbir sosyal tabanları da mevcut değildi; geçmişte Arnavut beylerinin ve ahalinin zaman zaman çok sayıda Osmanlı zabit ve neferinin katline yol açan isyanları ise asla ve kat'a etnik menşeli ve siyasî değildi; bazı vergilerin şeriata aykırı ya da takatlerinin fevkinde olduğu, kimi idarecilerin de zulüm ve itisafta bulunduğu iddiasına müstenitti. Doğru veya yanlış, bu isyanlar sebebiyle ağır ya da uzun süreli şekilde cezalandırılan bir Arnavut da olmamıştır. Arnavut milliyetçiliği bile Osmanlı'ya karşı değil, Arnavutların topraklarına göz dikmiş Hıristiyan komşularına bir tepki olarak doğmuştur.



Arnavutlar isyan edip kan dökmüşlerdir ancak, bunun etnik-ayrılıkçı, hatta siyasî bir terör olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Belki garip bir tabir olacak ama Arnavutların döktüğü kan “mizaç terörü”ydü. Şahıslar gibi toplumların da mizacı vardır. Arnavutların asabîlikleri, fevrîlikleri sebebiyle kan dökülür, sonra da hiç bir şey olmamış gibi her şey kaldığı yerden devam eder, hatta ilginçtir, kimi zaman bağ kuvvetlenirdi bile.



Bugünden bakınca Arnavutların affedilmez hataları ve tercih isabetsizlikleri yanında Osmanlı Devleti'nin de zaman zaman Arnavutlara sert davrandığını görüyoruz. Ancak Osmanlı, Arnavutluk için talep edilenlerin yarın bir gün etnik ayrılıkçığa dönüşeceği, bölgenin ayrılmasıyla da müşterek bir tarihin gelecek hayalinin sonlanacağı korkusunu taşıyordu.



OSMANLI'NIN DIŞ MÜDAHALEYE KARŞI ALDIĞI TEDBİR


Osmanlı Devleti, değil Arnavutluk'u, değil uğruna her şeyi göze aldığı Makedonya'yı, nüfusunun %80'ine yakınını etnik Türklerin teşkil ettiği Batı Trakya'yı bile koruyamamıştır, ancak aynı Osmanlı, Müslümanlar bir daha katledilmesin diye Anadolu topraklarını kıyamete kadar korumasını, kurtarmasını bilmiştir. Yani, Kürtlerin, Arnavutlar gibi “devlet bizi koruyamıyor, yarın bir gün yabancı, komşu devletler üzerinde meskûn olduğumuz toprakları işgal ederler, biz tedbirimizi alalım, silahlanalım” demeleri mümkün değildir. Bu toprakları Talat, Enver ve İttihadçılar, bir bölgesinde sadece Kürt kardeşlerimiz homojenleşerek yaşasınlar, diğer unsurlara hayat hakkı tanımasınlar, özerklik ilan etsinler, üzerinde bağımsızlık hayali kursunlar, asker-polis katletsinler diye kurtarmadı. Kimse kusura bakmasın, Osmanlı Devleti ve İTC Hükümeti Ermeni Tehciri'ne bile, Rumeli'de yaşananlar bir daha yaşanmasın, gayrimüslim bir unsur, büyük devletleri arkalarına alarak ve Müslümanları tehcire tabi tutarak, katlederek etnik temizlik yapmasın diye müracaat etti; bu bölgede etnik ayrılıkçı bir terör örgütü bağımsızlık hayaliyle yansın, ortalığı yaksın diye değil.



BOŞNAKLAR VE ARNAVUTLAR ANADOLU'YA SIĞINDI


Kürtlerin kahir ekseriyetinin birlikte yaşamak arzusunda olduğuna inancımız tamdır, ancak aksi bir durum mevzubahisse onlardan Boşnakların değilse bile Arnavutların tecrübelerini dikkate almalarını beklemek hakkımız olmalı. Boşnaklar, hem Berlin Anlaşması'yla Bosna-Hersek işgal edilince hem de 1908'de ilhak edilince Avusturya-Macaristan İmparatorluğu kendilerine zulmetmemişken de Osmanlı topraklarına sığındı. Arnavutlarsa Sırpların, Bulgarların mezalimine daha fazla tahammül edemeyip Anadolu topraklarına sığındı. Anadolu'dan başka gidecek yerimiz yok; bu sebeple tüm Güneydoğu'nun, Doğu'nun bir karışından sadece bu toprakların yerlisi etnik Türkler, sadece bu topraklara sığınmış olanlar değil, fakir gibi İslamcılar da vazgeçemezler. Bu, unutulmasın. Bu ülke, İslam adına da sahip çıkılması iktiza eden bir ülkedir.





#Osmanlı
#Arnavutluk
#balkanlar
#Osmanlı Devleti
9 yıl önce