|

Twain mucizevi sonları sever

Amerika’da öykünün ve modern edebiyatın kurucularından biri olan Mark Twain’in öykülerinin merkezinde ‘anlatmak’ var. Okurun tat almasını birincil amaç olarak gören Twain, sürpriz ve mucizevi sonları sever.

Yeni Şafak
00:18 - 12/07/2017 Çarşamba
Güncelleme: 00:21 - 10/08/2017 Perşembe
Yeni Şafak
​Twain mucizevi sonları sever
​Twain mucizevi sonları sever

Mark Twain (1835-1910) Amerika’da sadece öykünün değil, modern edebiyatın da kurucu adlarından biridir. Kimi eleştirmen ve yazarların, tüm modern yazının onunla başladığını iddia etmeleri bir abartı olmakla birlikte Twain’in Amerikan edebiyatına katkısı büyüktür. Bazı yazarların görevi türün en önemli örnekleri vermek değil, sıçrama için zemin yaratmak, düzenlemek ve ufuk vermektir. Bu anlamda yol açıcılıkları sadece kendilerinde değil ardıllarında gözlenir. Amerika öykücülerinin en önemli yol açıcılarından biri tipik bir “hikâye anlatıcısı” olan Mark Twain’dir. Mark Twain belki kısa öykünün modern örneklerini değil ama ana kurallarını, alacağı yolu, gitmesi gereken yönü belirlemiştir. Ardılları ise bu yolları genişletmiş, zamanın ruhuna uygun hâle getirmişlerdir.

Onun öykülerinin merkezinde “anlatmak” vardır ve öykü klasik anlamda sarsıcı sona doğru ilerler. Merak, sürpriz öğelerine yaslanır ve öyküde okurun tat alması birincil amaçtır. Bu nedenle, okuru sıkmadan, yormadan tatlı tatlı anlatır. Öykü sona göre hazırlanmış ve her şey sonunda yerli yerine oturmuş, çözülmüştür. Kuşkusuz bu tür öyküler bir kez okunurlar ve sonucu bilindiği, noktalanmış bir serüven oldukları için yeniden okunduklarında tat alınması zordur. Zaten Mark Twain iyi, serüven dolu hikâyeler, mucizevi sonlarla ilgilidir. Ona göre bir hikâyenin anlatılmaya değmesi için garip, tuhaf ve ilginç olmalıdır. Bu yüzden kimi öyküleri şöyle başlar: “Aşağıda anlatacağım garip olayı bir tren yolculuğunda rastladığım birinden dinlemiştim.”

KARA MİZAH HAYATININ AYNASI

Daha çok Tom Sawyer ve Huckleberry Finn romanlarıyla tanınan Mark Twain’in, hayatının büyük bölümü Missisipi Irmağı boylarında geçmiştir. Eserlerinde de bunun izleri görülür. Adının Mark Twain olması boşuna değildir. Gerçek adı Samuel Langhorne Clemes olmasına rağmen “iki kulaç derinlik” demek olan Mark Twain takma adını seçer. Irmak gemilerinde dümencilik yapan Twain iç savaş sırasında ırmak ulaşımı durunca çeşitli işlerde çalışır, gazeteci olarak dünyanın çeşitli yerlerini dolaşır.1861’de yayınlanan “Calaveras İlinin En Hızlı Sıçrayan Kurbağası” öyküsüyle adını duyurur. Ne var ki bireysel hayatında yaşadığı acılar, sorunlar onun insanlara bakışını değiştirir. Çeşitli konferanslarda, gazetecilikte kazandığı parayı baskı makinesine yatırır ve bu hayatının en acı deneyimi olur. Aldatılmıştır ve insanlara güvenini tümüyle kaybeder. Hayatı borç ödemekle geçer. Karısı ve iki kızının ölümüyle tümüyle içine kapanır, yalnızlığına çekilir. 1910’da ölünceye kadar mutsuz bir hayat sürer. Tüm öykülerinde görülen kara mizah bu yaşantısının bir parçasıdır.

Mark Twain, iyi vakit geçirten, sıkmayan, hayranlık uyandıran, şaşırtıcı sonu olan, merak duygusuna seslenen öyküler yazmıştır. Mizah temel anlatım biçimi olurken, biçimsel olarak geleneksel hikâye anlatma anlayışına sadıktır. Mark Twain’in en büyük yeniliği edebiyat ile halkı buluşturması ve folklorik öğelere önem vererek gerçekçi bir çizgiyi benimsemesidir. Bunu da ağırlıklı olarak mizahın, hicvin, ironinin gücüyle gerçekleştirir. Özellikle gezip gördüğü, küçükken yaşadığı Missisipi çevresinden derlediği hikâyeleri mizah ve hiciv anlayışıyla sanata dönüştürmüştür. Onda komedi ve trajedi iç içedir. Olay bir insanlık trajedisine doğru yol alırken, Twain sürekli saçmalıklardan espriler, komediler üretir. Gazetelerde mizah öyküleri de yazan Twain’in öyküleri mizah ve dram arasında oluşur. “Ölüm Zarı” öyküsünde küçük kız şöyle der: “Baba, müthiş bir hikâye istiyorum. Her zaman komik hikâye dinlemek olmaz, dadım diyor ki insanlar daima neşeli bir hayat sürmezlermiş.” Mark Twain’de öyle yapar “müthiş hikâyeler” anlatmak peşine düşer.

Mark Twain mizaha biraz da ironiye benzeyen gülünçlüğün dışında bir anlam yükler. Amerikan tarzı mizahi hikâyeye farklı bir değer biçer ve onun Avrupa mizahından ayrı bir tarz olduğunu belirtir. Onun en ünlü mizahi öyküsü olan, “Calaveras İlinin En Hızlı Sıçrayan Kurbağası”nda, hayatını bahislere adamış, her şeyi bir şekilde bahse dönüştüren Jim Smiley’in bir yabancıyı kırk dolara ikna ettikten sonra, yabancının daha uyanık davranması sonucu yenilmesini hikâye eder. Öyküde kendini akıllı sanan ve hayatındaki her şeyi bahse dönüştüren ve giderek bunu takıntı hâline getiren kahraman, gülünç bir duruma sokularak, dersi verilir. Okurun hıncı bu takıntılı adamdan alınır. “Calaveras İlinin En Hızlı Sıçrayan Kurbağası” ilginç, gülünç ve bir buluş öyküdür.


GÜLÜNÇ YERGİLER

Mark Twain’in “Sağ mı Ölü mü” adlı öyküsü gerçeğin ironize edilerek etkili bir şekilde anlatılmasına güzel örnektir. Twain bu öyküsünde, “Sanatçıların öldükten sonra kıymete bindikleri” gerçeğini keyifli bir anlatımla ironize eder. Dört yoksul ressam bu gerçekten hareketle şu karara varırlar: Kura çekeceğiz ve kurada çıkan biri ölecek. Daha sonra bu “ölü ressam” nasıl olsa meşhur olacak ve tabloları pahalı satılacaktır. Böylece ressamlar yoksulluktan kurtulacaktır. Bu öykü gülünçlüğün ardında dokunaklı bir gerçeği ve dozunda bir yergiyi barındırır. İnsanların gerçek sanata değil, başka şeylere (magazinel olaylar vb.) ilgi gösterdikleri gerçeği inceden inceye eleştirilir. Twain burada da sürü ahlakını ve yaşanan sanat ortamını örnek bir olayla alaya alır ve gülünçlüğünü ortaya çıkarır.

O pek çok öyküsünde de paranın insan üzerindeki etkisini, onu nasıl ikiyüzlülüğe zorladığını aktarır. Hiçbir insan parayla sınandığında kazanamaz. Erdem, doğruluk, dürüstlük tepetaklak olur. Her zaman para kazanır. “Bir Milyonluk Banknot” öyküsünde insanların bu hayatta sadece paraya değer verdikleri, paranın her kapıyı açan bir anahtar olduğu ve başkaca bir değer ölçüsünün de bulunmadığı anlatılır.

“Hadleyburg’u Yozlaştıran Adam” öyküsünde ise ahlaklı, erdemli, örnek kasaba olarak nitelenen bir yerin, para karşısında nasıl dağılıp, çözüldüğü anlatılır. Onun öykülerinin gazeteci/hikâyeci anlayışının bir yansıması olduğunu söylemek mümkündür. Örneğin “Eskimo Kızın Aşk Hikâyesi”nde, bir Eskimo ile çağdaş yaşam ve anlayışı karşılaştırarak absürtlükler, saçmalıklar ve çatışmalar bularak bir mizah oluşturur. Hoşa giden, sıkmadan okunan, karşısındakine konuşur gibi anlatan yapısı tam da bu gazeteci hikâyeci anlayışının bir yansımasıdır. Doğal yaşam ile çağdaş yaşamın farklılarını burada ortaya koyar.

Ölümünden sonra yayınlanan “Gizemli Yabancı” onun hayat manifestosu gibidir. Öyküde, insanlığın medeniyet diye sunduğu şeylerin aldatmaca olduğu, erdem, ahlak diye bir şeyin insanlarda bulunmayacağı, insanların her daim menfaatlere göre hareket ettiği, paranın tüm dünyaya hâkim olduğu, akıllı insanın bu dünyaya katlanmasının zor olduğu, insanın bu dünyaya katlanabilmesi için ya kral ya da zengin olması gerektiği vurgulanır. Ama asıl her şeyin bir düşten ibaret olduğu aktarılır. Öykü, hayata ilişkin derin bir kırılmanın göstergesidir. Mark Twain’in ölümden sonra yayınlanan öykü, onun insana duyduğu kuşku ve ağır buhranın bir yansımasıdır. İnsanın asla yüceltilecek bir varlık olmadığı, hayatta her şeyin adaletsizlikle donatıldığı işlenir. Öyküde, erken ölümleri eleştirirken ölen eşi ve iki çocuğu adına sitem ettiği çok açıktır.


HALK İÇİN YAZDI

Onun kitapları, yerleşik ahlaki, ekonomik ve sosyal yapıları hem bireysel düzlemde hem de toplumsal düzlemde eleştiren yaklaşımlarla oluşur. Anlatım tercihlerinin başında ise mizah gelir. Toplumsal ve bireysel eleştirisini özellikle hiciv, mizah anlayışı üzerinden yapar. O hem bir olayı, durumu eleştirmekte hem de ortaya gülünç bir durum çıkmasını hedeflemektedir. Daha doğrusu o olayı, durumu bir gülünçlük üzerinden örneklemektedir. Öykülerinde insani ilişkilerdeki samimiyetsizliği, toplumsal/siyasal ortamı, ahlak sömürüsünü hicveder. O toplumsal/ahlaki eleştiri yapmakla birlikte ağırlıklı olarak insanın küçüklüklerini, zayıflıklarını, tutarsızlıklarını gündeme getirir. Toplumsal yergi yanında, bireysel yergi ve insan odaklı bir mizah anlayışından yanadır. Biraz da gazeteci/yazar anlayışından kaynaklanan gündelik hayata ilişkin konuları hikâye eder. Döneminin kadın erkek ilişkilerini, insanların birbirlerine bakışlarını, kıskançlıklarını, ikiyüzlülüklerini anlatır. İnsani ilişkilerdeki açmazları, menfaat ilişkilerini bütün çıplaklığıyla ortaya koyar.

Mark Twain “gazeteci öykücüler” kuşağından bir yazardır. Gazeteci öykücü kavramıyla, sadece gazetecilik yapan öykücüleri değil, daha çok bir beğeni, düzey ve anlayışı kastettiğimizi belirtelim. Bu yaklaşımdaki yazarlar, öykülerinde ortalama bir gazete okurunu hedeflerler. Gazete okurunun bir gazetede görebileceği olaylar, durumlar bu öykülerde hikâye edilir. Bu tür öykülerin açık, sade, yalın bir yapısı vardır. Okura bulmaca çözdürmez, kısa bir süre içinde tatlı ve hoş vakitler geçirtir. Konuları da gazete haberlerinin bir yansımasıdır. Teknolojik gelişmeler, yenilikler, siyasi polemikler, memleket meseleleri, para kazanma hırsları gibi konulardır. Hiçbir biçimsel arayışa girmeden bir gazete haberini dümdüz öyküleştirir. Sade, süslemesiz ve dolaysız. Kurguyu, düz ve anlaşılır olma üzerine kurar. Hatta öykülerinde kurgu yok dense yeridir. Öyküde tek amacının vermek istediği “mesaj”ı okura iletmek olduğunu net bir şekilde görürüz. O tümüyle halk için, halkın meseleleri için, halkın anlayacağı düzeyde yazma yolunu seçmiştir. Bunu da zaten bilinçli bir şekilde yapar.

Mark Twain “gazeteci öykücüler” kuşağının en yeteneklilerinden biridir ve Amerika’da, dünyada öykü türünün sevilmesinde katkısı büyük olmuştur.

NECİP TOSUN
#​Mark Twain
#Huckleberry Finn
#Amerika
#Tuhaf Bir Rüya
7 yıl önce