|

Üç kıta bir ülke: Sessiz ve de gizli güç Türkiye

Türkiye belki üç kıtada at koşturarak değil, ama 200 küsur noktaya uçan THY'si ile sadece insan değil, insanlık da taşıyor. En büyük hayalimiz üç kıtada nam salmış mirasın varisi Türkiye'yi beş kıtada etkin kılmak.

Yeni Şafak
04:00 - 11/07/2015 Cumartesi
Güncelleme: 22:37 - 10/07/2015 Cuma
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Ahmet Kavas

Encemine Büyükelçisi


Asya'da doğup büyümek, ilmi hevesle Avrupa'da okumak, araştırma yapma ve görevle Afrika'da bulunmak: Bir insanın kısa ömrüne sığdırabileceği epeyce tecrübe birikimi sağlamış olsa gerek. Sene 1987 yazı idi ve Türkiye'nin dünyada giderek artan bir değeri ve buna bağlı devlet kurumlarının, şirketlerinin, hatta özel müteşebbislerinin ülkemizin sınırlarını aşmaya alıştığı bir dönemdi. Henüz ülke olarak yeterli derecede döviz rezervine sahip olamadığımız için sınırlı sayıdaki miktardaki yurtdışı öğrencilerinin burslarının bile Merkez Bankası kambiyo belgesiyle ancak yurtdışında gönderilebildiği bir zamandı. Yine de çok değil, sekiz on sene öncesinde ülkenin içine sürüklendiği terör kaosu, en tabii gıda maddelerine olan ihtiyaç ve de bir kilo et için, küçük bir tüp gaz, hatta bir odayı aydınlatacak lamba için bir litre gazyağı, şeker, pirinç için saatlerce beklenilen ve çok az kişinin istediğini elde edebildiği kuyrukları henüz dipdiri akıllardaydı. Böylesine sıkıntılardan hızlı ve çabuk toparlanan Türkiye'deki bahar havası 1990'lı yıllarda bir anda yeniden geçmişteki acıları hatırlatacak günleri geri getirme evresine girme eğilimi geçirdi. Topraklarına düşen yağmur miktarı seneden seneye farklılık arz etse üç beş yılda ortalama aynı miktarda yağıyor, buna rağmen bugünkünden üç beş defa daha küçük olan başta İstanbul, Ankara ve diğer pek çok şehrimizin bir damla suya hasret kaldığı günler 1990'lı yılların başında bile kaderimiz haline gelmişti. Çöpler toplanamaz, grevler önlemez haldeydi. Siyasetten anlayan ve de onu yapan büyüklerimiz 2001 yılında dahi “devlet iç borçlanmaya yüklenerek maaş veriyor, sonumuz çok kötüye gidiyor” diyorlardı.



23 MİLYON KM KARELİK COĞRAFYAYI UNUTMUŞTUK


Böylesine umut ve karamsarlığı birlikte yaşayan pek çok ülkemiz insanı gerçekleşmesi zor bir umutla da olsa tüm meşakkatlere katlanıp Avrupa'ya yerleşebilme endişesindeydi. Özellikle öğrenci olarak bir Avrupa ülkesine okumaya gidebilmek büyük bir avantaja dönüşmüş. Bir ülkeye ulaşılınca karşılaşılan gelişmişlik manzarası karşısında dilden dökülen ilk cümle belki de “dünya varmış” demekti. Hatta günlük hayatın oralarda ne kadar kolaylaştırıldığını görmemek mümkün değildi. Fransa'da hem yağan yağmurlar iyi tutuluyor, hem de Paris'i baştan başa dolaşarak akan Seine nehrinin suları arındırılıp her türlü işte kullanılıyormuş ve bir dakika bile sular kesilmiyormuş, çöpler muntazaman toplanıyormuş. Grevler çok şiddetli olsa bile bir ikisi hariç hayatı kilitlemiyormuş, ekonomik olarak Fransa dünyaya hükmeden üç beş ülkeden birisiymiş. Özgürlükler alabildiğine verile verile toplum artık bunun ne derece kıymeti olduğunu dahi unutur olmuş. Her ne kadar 2010'lu yıllarda Avrupa'nın çatısı sağlam gibi görünse de tabanı artık eskidiği için eskiden verilen özgürlüklere yeniden ciddi sınırlama getirilmesi de artık ciddi anlamda düşünülmesi gereken bir konu olmuş. Orly ve Charles De Gaule havaalanlarından dünyada uçulamayacak bir nokta yokmuş. Güney Pasifik'te Tahiti, Mercan Adaları, Fiji, Yeni Kaledonya; Hint Okyanusunda Mauritus, Reunion, Mayotte Adaları; Karaiplerde Bahamalar, Haiti, Martinique, Guadelouppe isimli oldukça stratejik hakimiyeti olan yerler sömürgeciliğin devamı olarak elinin altındaymış. Bunlara bile istenildiğinde gidip gelenler oldukça fazlaymış. Aslında 800 bin km.ye sıkışmış Türkiye'nin evlatları çok değil üç nesil önce atalarının 23 milyon km2lik bir coğrafyadan her gün gelen binlerce evrakı kaydedip arşivlerin tozlu raflarına kaldırdığı günleri çabuk unutmuş ve genç nesillerin zihinlerini bunlarla yormazken, Fransız gençleri ise durmaksızın dünyadaki gelişmeleri değil sadece takip etmek, yönlendirmekteymiş.



MALİ'Yİ HATIRLAMAK


Dünyanın gidişatını mütemadiyen Paris'ten okumak, Londra'dan, Vaşington'dan, Pekin'den, hatta Moskova'dan yönlendirmek mümkün iken Osmanlı mirasına küsen bir Türkiye acaba Batı Afrika ülkesi Mali Cumhuriyetinden ne kadar haberdardı? Ülkemizde bin yıllık tarihi geçmişi neredeyse hiç bilinmeyen “Mali” ismi söylenince, hemencecik yine hakkında pek bilgi sahibi olunmazsa da “Somali mi” dendiği günler çok değil 1990'lardaydı. O dahi, Somali az veya çok bilindiği için değildi. Yani 1500'lerin başında Piri Reis'in, 1670'li yıllarda Evliya Çelebi'nin gidip gördüğü, hakkında epeyce şeyler yazdığı Somali bile 20. yüzyılın sonunda hakkında neredeyse hiç bilgimizin olmadığı bir coğrafya parçasıydı. Şimdi ise en büyük dertlerimizden birisine dönüşerek neredeyse haftada bir de olsa gündemimiz oldu Somali. 1993 yılında Mali'de 52 ülkenin ya büyükelçiliği veya en azından bir fahri konsolosu vardı. Türkiye'nin adı dahi yoktu. Türkiye'ye telefon etmek imkânsızdı. Ancak Fransa'ya veya başka bir Avrupa ülkesinde tanıdığınız birisini arayıp onun memleketteki akrabalarınıza bilgi vermesiyle irtibat kurulurdu. Rahmetli Turgut ÖZAL'ın vefatı yerel televizyonda iki gün sonra haber olmuştu. Şimdilerde iflas etmiş olan Belçika'nın Sabena Havayolları, Fransa'nın Air France'ı, İsviçre'nin Swiss Air'i başkent Bamako'ya düzenli seferler yaparlardı. Özellikle Air France bu sektörde aslan payını alan bir kraldı. Allah'a şükür aradan 22 yıl geçtikten sonra da olsa Mali semaları 26 Mayıs 2015 günü THY ile tanışabildi.



BATI ÜLKELERİNİN HAYATİ BAĞIMLILIĞI


Afrika bazı bölgeleriyle değil 1990'larda, 2010'larda bile maalesef henüz Ortaçağ'a bile ulaşamamış toplumlara ait bir görünüm arz ediyor. Oysa ki kıtayı kendi aralarında masa başında 1885 yılında Berlin Konferansı ile paylaşan Avrupa'nın sömürgeci yedi devleti öyle bir denge kurdu ki geçmişle tüm bağları koparılan bu coğrafyada kendilerine bağımsızlık verilen devletler normal ülkelerin gelişmesini adeta zorunlu olarak kırk yıl geriden takip edeceklerdi. Halen 54 bağımsız Afrika ülkesinden 17'sinin döviz rezervi Fransız hazinesinde tutulmakta, tedavüldeki paraları Fransız Frankı avroya geçişle tarih olduğu halde Batı ve Orta Afrika Frankı adıyla Fransız Merkez Bankasınca basılmaktadır. Paris üniversitelerinde yaygın branşlardan birisi “Üçüncü Dünya Ülkeleri Araştırmaları” idi. Evet 2000'li yıllara girerken bile çoğu Afrika'da, bir kısmı Asya'da, hatta Latin Amerika ve Karaip adalarında meğer ne çok üçüncü dünya ülkesi varmış. Oysa ki üçüncü dünya diye küçümsedikleri ülkelerin tabii ve insan kaynakları birkaç ay birinci dünya ülkesi dedikleri ülkelerine inanılmaz usullerle akıtılmazsa hepsi batacak kadar bu kıtaya hayati derecede bağımlılar.



TÜRKİYE'NİN AFRİKA HAMLESİ


Müspet veya menfi hızlı gelişmelerin yaşandığı üç kıtada bir ülke 2000'li yıllara doğru içine düşürülmeye çalışıldığı girdaplardan kendisini kurtarmakla meşguldü. Halkı büyük bir feraset ve basiret ehli idi. Avrupa'nın bizden ne istediklerine baktı, yıllarca köşe kapmaca oynanan konuları bir masa etrafında ayrıntılı hiçbir sonuca varılmayacak olanlar dahil “buyurun görüşelim” dedi. Epeyce mesafe de aldı. Afrika'ya, Asya'ya, Latin Amerika'ya açılayım dedi. Bu arada birileri gizli gizli Türkiye'nin rolünü kapmaya, “ben buralara yıllar önce ulaştım” demek için manevralar yapmaktan geri durmadı. Oysa bu göstermelik manevralar uluslararası arenada değerini hızlı şekilde artıran Türkiye'nin devlet olarak verdiği büyük fırsatlardan kaynaklanıyordu. Türkiye dengesini kurmuş ve emin adımlarla ve mantıklı bir yöntemle etkinlik ağlarını iyi kurarak ilerliyordu. Taş çatlasa bir türlü 13 olamayan Afrika'daki büyükelçilik sayısı nedense bir türlü arttırılamazdı. 2005 yılı “Afrika Açılımı” ilan edildi. 2007 yılında “kıtadaki büyükelçilik sayımız 20 olacak” denince emekli bir büyükelçi “Türkiye, değil Afrika'da, hiçbir yerde bir büyükelçilik dahi açamaz” diye diplomatik tecrübesini konuşturuyordu. 2001 yılında görevde bulunduğu bir Afrika ülkesinde büyükelçi iken bir bakanlıktan istediği beş bin dolar kendisine gelmediği için kendince haklı olarak bu kıtada yeni bir hamlenin mümkün olamayacağı kanaatindeydi. Dahası “ülkenin yeteri kadar tayin edilecek büyükelçisi, memuru yoktu, kiminle kurulacak” derdi.



SIRA 40. BÜYÜKELÇİLİKTE


Afrika'da 40. büyükelçiliğini Ekvator Ginesi'nin başkenti Malabo'da açmaya hazırlanan Türkiye, 50'yi aşkın çoğu başkent olan bu kıtanın önemli şehirlerine uçak seferleri düzenleyerek kıtada alanında bir numara olan THY, epeyce bir kısmı yine burada açılan toplam 50 ofisiyle TİKA gibi kurumlar 2000 ve 2010'lu yılları kendi adlarına iyi değerlendirdiler. Afrika'daki siyasi gelişmeleri Türk devlet adamları haberlerden değil İstanbul'da ve Afrika başkentlerinde müşterek düzenledikleri zirvelerle masaya yatırıp çözüm ürettiler. Bisküvisini, sabununu, makarnasını, çimentosunu, demirini, otomobilini, beyaz eşyasını, velhasılı ürettiği neyi varsa kendisinden temin eden İtalyan, Fransız, Alman tüccarlar marifetiyle Afrika'ya ihraç edebilen değil, kendi tüccar ve iş adamları ile Afrika'ya pazarlayan bir ülke Türkiye. Sadece Libya, Cezayir vb. birkaç ülkeden aldığı petrol ve doğalgaz ürünleri ile sınırlı bir pazar oluşturduğu Afrika'da artık milyar dolarlık yatırımlar yapan bir güç. Ticaret hacmi farklı kıta ülkeleriyle otuz milyar sınırını aşan bir ülke. Kıtayı kalkındıran onlarca sivil toplum kuruluşuyla, TİKA'sı, Diyaneti, Kızılay'ı, AFAD'ı ile, dahası Avrupa'daki Türk Toplumunun hayırseverliğini de bu kervana dahil ederek muhtaçlara el uzatan bir Türkiye. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Çad Temsilcisi Senegalli Aminata Gueye'in tabiri ile “Sessiz Ülke: Türkiye”. Çünkü yaptıkları en ufak yardımları sadece afişe edip bundan beslenen göstermelik yardım kuruluşları değil, el ele vererek devasa yardımları birlikte ahenk içinde düzenleyebilen devlet kurumları ve Sivil Toplum Kuruluşlarıyla insanlığın ölmediğini ispat etmektedir. Afrika'da bugün onbinlerce köye su kuyusu açıp Allah'ın bu aziz nimetini çaresiz insanların sofrasına en kolay ve hızlı ulaştıran Türkiye. Binlerce Afrikalı öğrenciyi ülkenin her tarafındaki üniversiteleri ile eğitip kıtayı canlandırıp kalkındıracak bir ülke. Reuters, BBC, AFP gibi ajanslarla değil artık Anadolu Ajansının yerel muhabirleri ile takip edebilen bir medya ağına sahip. Askeriyesi, emniyeti, bilim ve teknolojisiyle, ülkeyi otoyol ağlarıyla bezeyen, havaalanları ile donatan, barajlarla suya kavuşturan bir ülke. Çad Başbakanı Kalzeube Payimi Deubet'in tabiriyle “Gizli Güç/Puissance Cachée” Türkiye.



TÜRKİYE İNSANLIK TAŞIYOR


Bugün atalarımız adına alışkın olduğumuz ifadeyle onların “kabirlerinde rahat uyuduklarına” inanıyorsak Afrika başta olmak üzere dünyada nerede bir mazlum varsa ona el uzatma imkanımız olduğu içindir. Türkiye belki üç kıtada at koşturarak değil, ama 200 küsur noktaya uçan THY'si ile sadece insan değil, insanlık da taşıyor. Miras kutsaldı ve Yüce Mevla bize bugünleri gösterdi, yeniden yaşamaya başladık. Daha güzellerini göstermesi temennisiyle çalışıyor artık. Afrika'yı sömürgecilik öncesi sahip olduğu değerlerine değer katmış, kendi müreffeh hayatını kendi kurmuş, açlığa, darbelere, kaosa kalkan eller yerine; kalem tutan, bilimle meşgul olan, dahası sadece sporcularıyla ve bilek gücüyle, Akdeniz'de boğulmaya terk edilen insanlarıyla değil; beyinleriyle tüm insanlığa hizmet götüren gençlik yetiştiren kıta olarak görmek. Endülüslü, Mağripli, Maşrıklı alimlerin eserleriyle donanarak yüzlerce kitap kaleme alan Afrikalı alimlerin yeni nesillerini tekrar eğitmek. En büyük hayalimiz üç kıtada nam salmış mirasın varisi Türkiye'yi beş kıtada etkin kılmak.






#Ahmet Kavas
#Afrika
#thy
9 yıl önce