|

Üçüncü yol Türkiye

Yeni Şafak ve
06:00 - 1/01/2016 Cuma
Güncelleme: 04:59 - 1/01/2016 Cuma
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Prof. Dr. Birol Akgün

SDE Başkanı


Günümüzde dinimiz İslam'ın birey, toplum ve siyasal hayata bakan yönlerinin nasıl anlaşılması gerektiğine ilişkin bilgi ve siyasi zihniyet üreten birkaç aktif epistemolojik gelenek bulunmaktadır. Bunlar;



Siyasi selefizm: Selefizmin kökleri İslamın ilk yüzyılına kadar geri götürülebilirse de modern dünyadaki siyasi zihniyeti besleyen bugünkü ana damar esasen Arap yarım adasında ortaya çıkan Muhammet İbni Abdulvehhab'ın öğretilerine dayanmaktadır. Özellikle Hanbeli geleneğinin hakim olduğu toplumlarda (başta Körfezdeki Arap ülkeleri olmak üzere) kök salmıştır. Dinin özüne dönüşü ve sade ve takvalı bir islami hayatı insanlara tavsiye eden ilmi selefilik bir yana bırakılırsa, bugün islam dünyasında El Kaide, Boko Haram ve IŞİD gibi kökenini siyasi (cihadi) selefizme dayandıran gruplar ne yazık ki siyasette şiddeti meşru ve hatta gerekli gören bir anlayışı temsil etmektedir.



İran Şia'sı: Şia geleneği islamın erken döneminde yaşanan siyasi sorunlar temelinde biçimlenmiş bir mezhep geleneği olup zamanla tarih içinde ehli sünnet ile birlikte yaşayabilen bir geleneğe de dönüşmüştür. Ancak 1970'lerde Şii gelenek Kum merkezli olarak Humeyni eliyle siyaseten yeniden yorumlanmıştır. Devrim sonrasında İran Şiiliği milli kimliğinin ve dış politikasının aracı haline getirilerek bölgesel güvenlik politikalarının önemli bir unsuru haline dönüştürülmüştür.



Bizim açımızdan önemli olan bu mezhebi yorumların dini açıdan hak olup olmaması tartışması değildir. Bu konu ilahiyatçılar arasındaki bir tartışma alanıdır. Dikkat çekmeye çalıştığımız konu bu iki yaklaşımın da modern İslam coğrafyasında esasen dışlayıcı, kutuplaştırıcı ve çatışmaları artırıcı bir siyasi zihniyet inşasının temelini oluşturmalarıdır ve aslında Müslümanların çoğunluğunu temsil etmemelerine rağmen haksız biçimde İslam'ın bugünkü dünyada bu iki yaklaşımın yorumları ve pratikleri ile tanınmasıdır. Şiddet sarmalından çıkış için çözüm ise kendi geleneğimize geri dönmek ve köklerimizi yeniden keşfetmekten geçiyor.



GELENEĞE DÖNMEK


İslam'ın 1400 yıllık geleneğinde medeniyet dilinin ve siyasi pratiğinin oluşmasını sağlayan ana akım aslında Ehli Sünnet geleneğidir. Kendi içinde farklı gelenekleri ve yorumları da barındıran İslam'ın ana damarı ne yazık ki Osmanlı sonrası dünyada kendini yeniden üretecek eğitim kurumlarından ve siyasi dinamiklerden yoksun kalmıştır. Bağdat, Şam ve İstanbul gibi ilim merkezlerinde bu gelenek ulema tarafından parça parça yaşatılmaya çalışılsa da, zamanla geleneksel ehli sünnet anlayışı epistemolojik ve siyasi merkezini kaybetmiş durumdadır. Oysa bugün için islam dünyasındaki şiddet sarmalından çıkışın formülü bu geleneğin yeniden keşfedilerek diriltilmesinde yatmaktadır. Modern dünyada Müslümanların karşılaştığı reel sorunları toplumun maslahatını gözeterek çözmemize yardımcı olabilecek olan İslami ve insani değerleri, siyasi akıl ve stratejiyi biz ancak bu zengin ve sağlam gelenekte bulabiliriz.



Burada ehli sünnet geleneğini uzun süre yaşatan Endülüs medeniyeti ile bu mirasın son taşıyıcısı olan Osmanlı devletinin siyasi, dini ve toplumsal hafızasının araştırılması ve ilim ve siyaset geleneğinin keşfedilerek modern islam toplumlarının dikkatine sunulması son derece elzemdir. Ancak bu sayede bugün şikayetçi olduğumuz şiddet, terör ve kutuplaşma ile malul olmuş ve medeniyet perspektifini kaybetmiş İslam toplumları için bir çıkış stratejisi, bir üçüncü yol opsiyonu sunabiliriz.



ALTERNATİF YOLU ÜRETMEK


“Üçüncü yol” Avrupa solunun siyasi bir doktrin olarak Soğuk Savaş sonrası dönemde geliştirdiği bir kavramdır. 1980'lerde neo-liberal küreselleşme ve yeni sağ politikaların yükseldiği ve geleneksel devletçi sosyalizmin Sovyetlerin çökmesiyle birlikte ahlaki ve siyasi olarak zemin kaybettiği bir ortamda Antony Smith gibi sosyologlar ve Tony Blair gibi siyasiler vasıtasıyla geliştirildi. Amaç sıkışan Avrupa solu için piyasa eksenli yeni sağcı liberalizm ile sosyalizmin sosyal adalet ilkelerini uyuşturmak ve böylece geniş halk kitlelerine hitap ederek sol partileri iktidara getirmekti. Üçüncü yol projesi gerçekten en azından İngiltere için başarılı oldu ve Tony Blair bu sayede İşçi Partisini zafere taşıyarak on yıl iktidarda kaldı. İngiltere siyasetinin ve akademiasının ürettiği üçüncü yol opsiyonunu, İslam dünyası için bugün ancak Türkiye üretebilir. Tarihsel birikimi, ekonomik başarısı, coğrafi ve kültürel yakınlığı, demokrasi ve özgürlük gibi modern dünyanın değerleriyle olan tecrübesi, Sünni dünyanın parçası olması ve 'Arap Baharı' sürecinde izlediği adil ve insani duruşu nedeniyle, Türkiye merkezli dini ve siyasi yaklaşımların Müslüman halklar açısından kabul edilebilirliği artmaktadır. Bu amaçla eğitim kurumlarımızı güçlendirmek ve felsefe, siyaset bilimi, İslami bilimler ile sosyoloji gibi alanlarda çalışanlardan oluşacak disiplinler arası araştırma ve tartışma ekipleri kurmak elzemdir. İslam ülkelerinden gelecek araştırmacılara da açık olması gereken bu tür bilimsel çalışma merkezleri ve buralarda ortaya çıkacak eserler vasıtasıyla Türkiye yeniden bir epistemolojik merkez haline gelebilir.



Özetle, Işidizm ve İranizm arasında sıkışan islam dünyasını rahatlatacak siyasi çıkış stratejisi bir üçüncü yolun geliştirilmesine bağlıdır ve pratikte bu formülün özü İslamın radikal reformundan değil, geleneğin yeniden keşfedilmesi ve günümüze uyarlanmasından geçmektedir. Türkiye'nin ve İslam dünyasının birikimi medeniyetimizin yeniden üretilmesi için bize yeter. Yoğunlaşılması gereken yer burasıdır ve biz Türkiye olarak İstanbul'u yeniden bir epistemelojik merkez haline getirmek durumundayız.




#Birol Akgün
#Işidizm
#İranizm
#islam dünyası
8 yıl önce