|

Ümmet kültürünün gerçekliğe dönüştürülmesi gerekiyor

Milliyetçiliklerin, mezhepçiliklerin, taşralılığın aşılamadığı bir dünyada, ümmet kültürünün yeniden üretilmesi, bir gerçekliğe dönüştürülmesi, hayati bir sorun olarak karşımızda duruyor. Kendi kendisini marjinalleştiren, güçsüzleştiren, etkisizleştiren, basiretsizlikle, ufuksuzlukla, bencillikle malül İslami bir bünye içerisinde bulunuyoruz.

Yeni Şafak ve
04:00 - 24/10/2016 Pazartesi
Güncelleme: 21:28 - 23/10/2016 Pazar
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Atasoy Müftüoğlu


Bugünün dünyasında, tüm insanları, tüm insanlığı içermeyen, ırkçı ve ideolojik bir insanlık anlayışı belirleyici hale gelmiştir. Böyle bir dünyada kimi halklar için, kimi toplumlar için, özellikle de, Müslüman halklar ve toplumlar için hiç bir ahlak ve hukuk sistemi geçerli sayılmıyor, sayılmayabiliyor. Müslümanlar söz konusu olduğunda hukukun üstünlüğü ilkesi keyfi bir biçimde askıya alınıyor. Uluslararası hukuk nezdinde kimi halklar korunur, himaye edilirken; kimi halklar, örneğin, Afganistanlılar, Filistinliler, Iraklılar, Suriyeliler korunmaya değer görülmüyor. Küresel ekonomik sistem de, dünyayı sömürülecek bir nesne gibi görüyor. Bu durum küresel bir faşizmle karşı karşıya bulunduğumuzu gösterir.



Küresel faşizmin dünyasında, medya emperyalizmi zihin dünyamızı, davranışlarımızı, algılama biçimlerimizi, kanaatlerimizi etkiliyor, yönlendiriyor, çarpıtıyor, istikrarsızlaştırıyor. Her tür bilgi bu yolla kontrol ediliyor, bu yolla kamuoyu oluşturuluyor. Medya ihracı yoluyla emperyal/sömürgeci politik çıkarlar sürdürülüyor. Ekonomik baskılar yoluyla, politik ayrıcalıklar elde ediliyor. Medya çok etkili ideolojik bir güç olarak, sınırsız bir biçimde istismar edilebiliyor. En yeni tahakküm/baskı biçimleri iletişim yoluyla gerçekleştiriliyor. Bu sebepledir ki, medya emperyalizmi, medya tahakkümü aracılığıyla kolonyalistler, günümüzde yaşanan tarihsel olayların, gelişmelerin, hareketlerin, nasıl anlatılması, nasıl anlaşılması, nasıl yorumlanması gerektiği konusunda kendilerinin karar sahibi olduğunu açıkça iddia edilebiliyor.



ONTOLOJİK EMPERYALİZMİ TARTIŞMALIYIZ


Müslümanlar olarak, İslami düşünce ve kültür hayatı olarak, üzerinde yeteri kadar durmadığımız hayati bir sorunumuz var. Bu sorun, dünyaya, tarihe, olaylara, insanlığa ve kültürlere Batılı bilgi/algı/dünya görüşü ufkundan bakmayı zorunluluk haline getiren ontolojik emperyalizmdir. Her gün, her vesile ile, bir yığın hamaset üretilirken, ontolojik emperyalizmle ilgili, eleştirel bir tek cümle bile kurulmuyor olması, zihinsel sömürge durumunu aşamadığımızı gösterir. Batı kategorisinin ve Batılı bilginin ideolojik yollarla dokunulmaz bir otoriteye dönüştürülmesi, bu otoritenin evrensel geçerlilik iddiası, ne yazık ki, ikna edici bir biçimde tartışılamıyor. Ancak, itiraf etmek gerekir ki, dünya zamanlarının, tarihsel zamanların dışında kalan, bu zamanlara özgü dilin, bilginin, söylemin, kültürün, kavram ve kurumların, algıların dışında yaşayan İslami cemaatlerin, yapıların, oluşumların temsil ettikleri zihniyetle böyle bir tartışma başlatılamaz, sürdürülemez. Batı'yı bir insanlık modeli olarak sunan insanlık tarihini, Avrupa tarihi ile özdeşleştiren kibirli varsayımlara karşı sömürgeleştirilen zihinler, kültürler, ulus-devletin propogandacılarına dönüşen düşünce/kültür adamları, ilahiyatçılar vb. Duygusal tepkiler göstermekten başka hiç bir şey yapamazlar, yapamamışlardır.



Modernliğin ideolojik tiranlığı, farklı kültürlere, farklı medeniyetlere, dünya görşülerine, hayat tarzlarına hayat hakkı tanımayan bir tiranlık şeklinde, Avromegalomani şeklinde terörizmini sürdürüyor. İslam dünyası toplumları kendi diliyle, kendi sözcükleriyle konuşmak istediklerinde, kendilerini kendi dünya görüşleri doğrultusunda tanımlamak, konumlandırmak istediklerinde, tarihin öznesi olabilmek için bir arayış içerisine girdiklerinde, özne olma arayışı/isteği birdenbire büyük bir Uluslar arası sorun haline gelebiliyor, toplumlarımızın her durumda hep tarihin nesneleri olarak kalmaları isteniyor. Burada, üzülerek belirtmek gerekir ki, henüz toplumlarımızın, sözünü ettiğimiz anlamda özne olma arayışları, zamanı/tarihi/dünyayı/hakikati tanımlamak üzere İslami bilgi'yi üretmek noktasına da gelmemiştir, gelememiştir.



ÖZGÜN BİR DURUŞA İHTİYACIMIZ VAR


Milliyetçiliklerin, mezhepçiliklerin, taşralılığın aşılamadığı bir dünyada, ümmet kültürünün yeniden üretilmesi, bir gerçekliğe dönüştürülmesi, hayati bir sorun olarak karşımızda duruyor. Kendi kendisini marjinalleştiren, güçsüzleştiren, etkisizleştiren, basiretsizlikle, ufuksuzlukla, bencillikle malül islami bir bünye içerisinde bulunuyoruz. İnsanlar ve toplumlar, yeryüzünde bilinçli bir farkındalık ve varoluşla irade sahibi olduklarında, ilahi iradenin dünyada somutlaşmasını umut edebilirler, bekleyebilirler.



İçerisinde bulunduğumuz karmaşa, gerilim, çatışma, belirsizlik dönümende, zamanın, mekanın, tarihin kültürel inşasına hiç bir şekilde katkısı bulunmayan, bulunması mümkün olmayan, etnik parçaların, mezhepçi parçaların, hizip parçacıklarının dili/tarzı/söylemi üzerinde ısrar etmek çok ciddi bir patolojiye maruz kaldığımızı gösterir. Kendi tarihsel serüvenimizi, hikayemizi, sorunlarımızı, bütün boyutlarıyla, bütün derinlikleriyle, anlatabileceğimiz, sorgulayabileceğimiz kapsamlı/bağımsız/özgün bir dile, bilgiye, bilince çok ihtiyacımız olduğunu hatırlamalıyız. Bunu gerçekleştiremediğimiz takdirde, başkalarının hikayelerini anlatmaya, başkalarının dilini kullanmaya devam edeceğiz demektir. Hiçbir Müslüman birey ya da toplum, kendisini, kendi başına bir ada gibi göremez. Bugün İslami bilince ve sorumluluk duygusuna yabancılaştığımız için, hiç bir alanda birlikte hareket edemiyor, çalışamıyor, hiç bir alanda alternatif bir görüş oluşturamıyor, bu nedenle de bugünün tarihin dikkatini çekebilecek bir içerik/katkı üretemiyoruz.



#Ümmet
#Müslümanlar
#İslami düşünce
7 yıl önce