|

Uzlaşmak, mücadeleden vazgeçmek demektir

Büyük oyun'u teşhis edemediğimiz için, birbirleriyle çelişen, çatışan, rekabet eden parçalar, İslami bütünden, ümmetten bağımsız özel hikayeler üretiyor, bu hikayelerle anlamsız karşıtlıklar oluşturuluyor.

Yeni Şafak
04:00 - 6/07/2015 Pazartesi
Güncelleme: 22:29 - 5/07/2015 Pazar
Diğer
ATASOY MÜFTÜOĞLU


Halen var olan çerçeveler, kategoriler, bu kategorilerin sınırları içerisinde düşünmek, konuşmak ve yapmak, var olan gerçekliğin aşılamayacağını düşünmek anlamı taşır. Bu durum aşılması imkansız gibi görünen gerçeklikle uzlaşılması gibi bir sonuç doğurur. Uzlaşmayı seçmek ise, özgürlük ve bağımsızlık uğraşlarından, mücadelelerinden vazgeçmek demektir. Uzlaşmayı seçmek, İslami bir gerçeklik oluşturulamayacağı kanaatinden kaynaklanır. Koşullarla hesaplaşamayanlar, koşulları kabul edilebilir hale getirmek üzere her tür tevile, zorlamaya başvurur, her tür mazereti meşrulaştırırlar.


Koşullarla bütünleşenler, koşullara göre hareket edenler, tarihin aktörleri tarafından anlatılan/anlatılagelen hikayelere inanırlar. Koşullara göre hareket edenlerin kendilerine özgü anlatılmaya değer hikayeleri yoktur. Bu nedenledir ki, var olan gerçekliğin sınırları içerisinde varoluş imkanı arayanlar, hayati konular, hayati sorunlar, hayati bağımlılıklar etrafında büyük sessizliği seçerler, sessizliği sese dönüştüremezler.


Varolan gerçekliğin, hakim olan gerçekliğin, dayatılan gerçekliğin sınırları içerisinde yaşayanlar, İslam'ı soyut bir ilgi içerisinde temsil ederler, somut bir ilgi içerisinde değil. Bunun içindir ki, günümüzde İslam, içerisinde yaşadığımız toplumda olduğu gibi, soyut-teorik hakikatlerin konusudur. İslam'ı somut bir ilgi-dikkat-bilinç-eylem-ahlak içerisinde temsil etmek, İslam'ın neden tarih/hukuk/eğitim/siyaset/ekonomi vb. dışı tutulduğunu tartışmak, bu konuda somut öneriler üretmek suretiyle başlatılabilir. Günümüzde İslami hayatın/düşüncenin/ kültürün gündeminde, İslami olduğu düşünülen cemaatlerin gündeminde ne yazık ki böyle bir tartışma yoktur, böyle bir ihtiyaç duyulmamaktadır.


BİLİNÇ VE ALGI GERİLEMESİNE MARUZ KALDIK

İslami anlamda tarihsel bir farkındalığa, tarihsel bir sorumluluk ahlakına ulaşamadığımız için, bu konuda açıkça bir bilinç ve algı gerilemesine maruz kaldığımız için, bugünün seküler yapılarıyla/algılarıyla/baskılarıyla gereği gibi yüzleşemiyoruz. Popülist ve konformist bir dil/yaklaşım ve gelenek istese bile, bu tür bir yüzleşmeyi gerçekleştiremez.


Batı dünyası, kendisini tanımlamak ve yüceltmek üzere, sömürgeleştirmek amacıyla, öteki gibi, gelişmemiş, az gelişmiş gibi, barbar gibi, daha az insan gibi kategoriler-kurgular üretti, her toplumda, Türkiye'de de olduğu gibi sömürgeleştirilmiş seküler seçkinler bu kurgulara inanıyor, bu kurgular doğrultusunda düşünüyor, düşündürtülüyor, yönlendiriliyor. Sömürgeleştirilen seküler seçkinler/aydınlar vb. kendi toplumlarına, kendi toplumlarının değer sistemlerine, kültürlerine değil, Avrupa merkezci ontolojiye hizmet ediyor. Bu kesimler bu ontoloji aracılığıyla kimlik-kişilik-varoluş kazanıyor. Yabancılaşmış kimlik ve kişiliklerin gerçek ahlaki ve insani değerler karşısında bir kıymet taşımadıklarını bilmek gerekir.


Günümüzde, daha çok, sekülerleştirilmiş bir İslam yorumu tedavülde olduğu için, ilahi hakikat değil, büyük sayılar, sayı sistemleri referans olarak alınıyor. Sömürgecilik mirası, ulus-devlet sınırları ve kutsalları doğrultusunda çok sınırlı bir İslam yorumu getirdi. Bu yorum sebebiyle İslam kültürel bir bütüne dönüştürülemiyor. Bu yorum sebebiyle siyasal birlik tasavvuru içermeyen bir İslam algısı gündemde tutuluyor.


BÜYÜK OYUN'U TEŞHİS EDEMİYORUZ

Bugünün dünyasında, hangi toplumda yaşıyor olurlarsa olsunlar, Müslümanların gündemini çıkarların dili ve gücü belirliyor. Etnik ve mezhepçi temsiller arasındaki rekabet, çıkarların dili ve gücü tarafından yönlendiriliyor. Etki çatışmaları ve çekilmeleri büyük ölçüde jeopolitik temsiller adına gerçekleştiriliyor. Genel geçer düşünceler ve yorumlarla bütünleştiğimiz için, İslami bütünü etkisizleştirmek adına sürdürülmekte olan büyük oyun'u teşhis edemiyoruz. Büyük oyun'u teşhis edemediğimiz için, birbirleriyle çelişen, çatışan, rekabet eden parçalar, İslami bütünden, ümmetten bağımsız özel hikayeler üretiyor, bu hikayelerle anlamsız karşıtlıklar oluşturuluyor. Önyargılara dayalı karşıtlıkları seçenlerle hiç bir konu sağlıklı bir şekilde irdelenemez.


Hayatın bilinçli olarak yaşanması, algılanması, şekillendirilmesi, hayatın sorumluluk alarak sürdürülmesi, niteliksel anlamlarla, niteliksel varoluşlarla, niteliksel düşünceler ve ilişkilerle mümkün olabilir. Hangi gerekçeye dayalı olursa olsun, popülist ve konformist bir dilin/söylemin/tarzın geçerli olduğu, olabildiği, ilgi gördüğü toplumlarda, niteliğe saygı yoktur. Bütün parçalar, büyük sayıların ilgisini kazanabilmek için, her tür atraksiyonu ustaca kurgulayabiliyor. Hangi toplumda olursa olsun, değişim/dönüşüm bilinçli ve içtenlikli kadroların niteliksel anlamda bilgi ve içerik üretmeleriyle başlar. Popülizm ve konformizmle yönetilebilen, şekillendirilebilen toplumlarda bu durum, ilgili toplumun niteliksel özelliklere sahip olmadığını, özgün değerlere, fikirlere, bilgeliklere ve üretkenliğe sahip olmadığını gösterir. Bu topumlar her tür bağımlılığa, propagandaya, olumsuz etkiye açıktır. Niteliksel içerik/düşünce/vizyon üretemeyen, eleştiri üretemeyen toplumlarda statüko putlaştırılır. Statüko putlaştırılınca teslimiyetçilik, dokunulmaz bir gelenek halini alır. Bu tür topluluklarda sorumlulukların yerini, ilkelerin yerini keyfilikler aldığı için, hiç bir büyük farkındalık yaşanamaz.


#Büyük oyun
#Uzlaşmak
#İslam
9 yıl önce