|

Vahiy perspektifinden 15 Temmuz’a karşı Batı’nın tavrı

Vahiy perspektifinden ve Ehl-i Kitab’ın ve diğerlerinin niyetleri hakkında anlamlar verilen âyetler çerçevesinde düşünüldüğünde, Batı dünyasından adalet, insaf, merhamet, objektif değerlendirme, doğru dürüst bir tahlil beklemenin ve bunu dillendirmenin manasızlığı ortadadır. Bize düşen, vahyin bir başka deyişle Kur’an’ın emrettiği vahdeti, İslam kardeşliğini gerçekleştirmek ve bunun tahakkuku için, âyetlerde belirtilen sabrı ve takva bilincini kuşanmaktır.

Yeni Şafak ve
04:00 - 1/08/2017 Salı
Güncelleme: 01:45 - 1/08/2017 Salı
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

15 Temmuz 2016’da gerçekleştirilmek istenilen darbe girişimine karşı işin siyasi, sosyolojik ve stratejik boyutları ile ilgili yazılar, makaleler ele alındı ve çeşitli analizler yapıldı. Bu meşum darbe girişiminin ulusal ve uluslararası bağlantılarına dikkat çekildi. Avrupa’nın ve aslında aynı inancı ve kültürü paylaşan ve temel dinamiklerde aynı düşünen ülkelerin tutumu tenkit edildi. Çifte standart uyguladıkları, kanlı darbe girişimine karşı çok cılız ya da dikkate alınmayacak tepkiler gösterdikleri, Batı medyasının meseleyi görmezden gelmek şöyle dursun darbe girişimine arka çıktığı çeşitli vesilelerle dile getirildi. Evet, bütün bunların bir doğruluk payı vardır. Ancak bir Müslüman ve son vahiy metnine inananlar olarak meseleyi nasıl değerlendirmeliyiz? Batı ülkelerinden, onların yöneticilerinden ve halklarından adalet, insaf ve merhamet mi bekleyeceğiz?

Darbe girişimini, salâdan salâta/namaza, namazdan necâta/kurtuluşa, tevhidden/Allah’ın varlığına ve birliğine inanmaktan Tekbî’re/Allah’ın en büyük olduğuna, Tekbir’den tesbihe/Allah’ı yüceltmeye inancı ve nidalarıyla mağlup etmedik mi? O halde biz, 15 Temmuz darbe girişimine karşı Avrupa’nın/Hıristiyan dünyasının tavır ve davranışlarını, vahiy zincirinin son halkası Kur’an’ın bize kazandırdığı perspektifle değerlendirmeliyiz.

SIKINTIYA
DÜŞMENİZİ İSTERLER

Kur’an, Ehl-i Kitab’ın/Yahudi ve Hıristiyanların, Kur’an’a inananlara karşı sergiledikleri tavır ve davranışları açıklar. Müminlerin akıllarını başlarına almalarını ve bu konuda derin ve geniş bir düşünme ameliyesini gerçekleştirmelerini ister. Bu hususta şöyle buyurulur:

“Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, âyetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.”( Âl-i İmrân, 3/118).

Yukarıdaki âyette “Sizin dışınızdakiler” cümlesi, mü’minlerin dışında olan ehl-i kitabı, münafıkları, putperestleri, ateistleri ve kısaca Kur’ân’a ve onu tebliğ eden Hz. Muhammed (s.a.v)’in getirdiklerine inanmayan bütün grupları içine almaktadır. Allah Teâlâ bu âyetlerde, Hıristiyan ve Yahudilerin Müslümanlara karşı bakışına dair önemli malumatlar vermektedir.

Kur’ân,“...Onlar, size fenalık etmekten asla geri durmazlar..” açıklaması ile, Ehl-i Kitap ve diğerlerinin, Müslümanlara olan tutumlarını ve tarihî süreç içerisinde uygulamalarını ortaya koymaktadır. Kur’ân’ın ortaya koyduğu bu gerçek, dünyada ve özellikle İslam coğrafyası üzerinde yaşanan hadiselerle doğrulanmıştır. Yine yukarıdaki âyette, “Sizin dışınızdakiler, sizin sıkıntıya düşmenizi isterler” ifadesiyle önemli bir konuya da dikkat çekilmiştir. Onlar, mü’minlerin zulme, baskıya, yıldırmaya, tehdide, katliama uğramasına, vatanlarının işgal edilmesine, anarşi ve fesat içerisinde huzursuz olmalarına, toplum düzenlerinin bozulmasına aldırış etmezler.

MÜMİNLERE
KARŞI KİNDARDIRLAR

Ehl-i Kitap ve diğerlerinin Kur’ân’a inananlara karşı kin beslediklerini ve bunu gizlemek için ikiyüzlü davrandıklarını şu âyet gayet veciz bir şekilde ifade etmektedir.

İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz, bütün kitaplara inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında “inandık” derler. Kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar...”( Âl-i İmrân, 3/119).

Kur’ân yukarıdaki âyetle inkârcıların müminlere karşı sergiledikleri ikiyüzlü tavırdan söz etmekte ve bu konuda uyarıda bulunmaktadır. Onlar, yüze gülerler. İnsan haklarından, barıştan ve demokrasiden bahsederler. Müslümanlarla karşılaştıkları ve çeşitli vesilelerle bir araya geldiklerinde güven vermeye çalışırlar. Öte yandan zaman zaman Müslümanlara olan kinleri, çeşitli vesile ve vasıtalarla ortaya çıkar. Kimi vakit bunu aleni olarak yapmaktan da çekinmezler. Ancak menfaatlerinin olduğu yerde barışın havarileri kesilirler.

Müslümanların Refah/Huzuruna Üzülürler, İstikrarsızlığına Sevinirler

Aşağıdaki âyet, Ehl-i Kitab’ın ve diğerlerinin, Kur’an’a inananların, iktisadi, sosyal ve toplumsal hayatlarına bakışını ve onların bu konudaki psikolojik tutum ve davranışlarını şöyle dile getirmektedir.

“Size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Başınıza bir kötülük gelse, ona sevinirler. Eğer siz sabırlı olur, Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez. Çünkü Allah onların işlediklerini kuşatmıştır.” ( Âl-i İmrân, 3/120).

Yukarıdaki âyette geçen “hasene” kavramı, Kur’an’da çeşitli bağlamlarda bolluk, bereket, genişlik, zenginlik, zafer, refah, arzulanan ya da aranan şeye ulaşmak ve elde etmek, sevap ve mükâfat anlamlarına da gelir. “Seyyie” kavramı ise, çirkin, kötü, kuraklık, kıtlık, darlık ve zarar manalarına gelir. (Ragıb el-İsfehânî, Müfredatü Elfâzi’l-Kur’ân, tahkik, Safvan Adnan Dâvûdî, Daru’l-Kalem, Beyrut, 2011, s. 235).

“Hasene” ve “seyyie” kavramlarına verilen manalar çerçevesinde âyetin verdiği mesajı düşünürsek, Ehl-i Kitab’ın/Hıristiyan ve Yahudi dünyasının, Müslümanların iktisadi ve sosyal hayatta gelişmesini, istikrar ve güven içerisinde yaşayan bir toplum inşa etmesini, ekonomik ve sosyal refah düzeylerini yükseltmesini, teknolojik alanda ilerlemesini istemelerini ummak vahyin anlattığı ile ters düştüğümüzün ya da vahyin mesajını anlayamadığımızın önemli bir kanıtı değil midir?

SİZDEN HOŞNUT OLMAZLAR

Ehl-i kitab’ın kendi dinlerine ve inanç sistemine tabi olmadıkları ve bağlanmadıkları sürece Müslümanlardan asla hoşnut olmayacaklarını Kur’an şu ifadeleri ile bildirmektedir.

“Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.” (Bakara, 2/120)

Âyetteki hitap Hz. Peygamber’in şahsında bütün müminlere yapılmıştır. Kur’an, bu âyette Müslümanlara “Onlara hangi taviz verirseniz verin, onların hangi arzularını yerine getirirseniz getirin yine de sizden hoşnut olmazlar. Onların dinine tabi olup hak ve hakikate terk etmedikçe sizden memnun olmazlar. Yahudi ve Hıristiyanların gönlünü hoşnut edemezsiniz” anlamında evrensel bir mesaj sunmaktadır.

SİZİN İÇİN HAYIR
İSTEMEZLER

“Ne Kitab ehlinden inkâr edenler ve ne de Allah’a ortak koşanlar, Rabbinizden size bir iyilik gelmesini isterler. Oysa Allah, rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lütuf sahibidir.” (Bakara, 2/105).

“Ayette geçen “hayır” kelimesini ister “vahiy ve vahyin getirdiği gerçekler olarak anlayalım, isterse genel anlamıyla “iyilik, güzellik ve refah olarak düşünelim her ikisini de Ehl-i Kitap ve müşrikler, müminlere reva görmezler ve yakıştırmazlar. Onların hiçbiri, müminlerin Allah tarafından bir iyiliğe, bir devlete nail olmasını istemezler. Bunun için Hz. Peygamber’e indirilen ve faydası umuma ait olan vahyi ve nübüvveti de sevmezler, buna karşı bin türlü safsata ile büyüklük taslarlar. (Bkz. Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul, 1971, I, 455).

Ehl-i Kitab’tan ve Müşriklerden Üzücü Sözler İşiteceksiniz

Kur’an, Ehl-i Kitab’ın birçoğunun hasetlerinden dolayı müminleri, imanlarından çevirmeye çalışarak inkârcı olmalarını arzuladıklarını ve bunun için gayret sarf ettiklerini bildirir. (Bakara, 2/109) Ayrıca Kur’an, müminlerin, Ehli-Kitap ve müşriklerden üzücü sözler duyacaklarını belirtmiş ve bunlara sabır ve ittika/takvâ ile karşılık verilmesini istemiştir. Bu konuda şöyle buyrulmuştur.

“Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz...” (Âl-i İmrân, 3/186).

Âyette işaret edilen eziyeti, bugün Müslümanlar fiilen işitmekte, yaşamakta ve müşahede etmektedir. Ehl-i Kitap ve müşrikler, kendileri bizzat işin içerisinde olmadıklarını söyleseler bile, ihanet şebekeleri aracılığıyla bunu yürütmektedirler. Bu bazen dini kisveye büründürülmüş odaklarla bazen de hak arama görünümü altında terörist gruplarla icra edilmektedir.

Vahiy perspektifinden ve yukarıda kısmen Ehl-i Kitab’ın ve diğerlerinin niyetleri hakkında anlamlar verilen âyetler çerçevesinde düşünüldüğünde, onlardan adalet, insaf, merhamet, objektif değerlendirme, doğru dürüst bir tahlil beklemenin ve bunu dillendirmenin manasızlığı ortadadır. Bize düşen, vahyin bir başka deyişle Kur’an’ın emrettiği vahdeti, İslam kardeşliğini gerçekleştirmek ve bunun tahakkuku için, âyetlerde belirtilen sabrı ve takva bilincini kuşanmaktır. 15 Temmuz’da gerçekleştirilmek istenen hain darbeye karşı bizi galip çıkaran, salâların, salâtların, tekbirlerin, tespihlerin ve duaların özüne ve künhüne varmaktır. Allah Teâlâ ile olan irtibatımızı, kulluğumuzu, samimiyetimizi, haram ve helallere olan münasebetimizi, dünyevîleşerek gün be gün âhireti unutmaya olan meylimizi, âhirete inanmayanlar gibi dünyevilik biriktirme peşinde koşarken savsakladığımız ibadetlerimizi; namazımızı, niyazımızı ve her şeyden önce samimimi Müslümanlıktaki samimiyetimizi yeniden muhasebe etmenin zamanı gelmiştir.

Doç. Dr. Kerim Buladı / İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
#15 Temmuz
#Kerim Buladı
7 yıl önce