|

Yalan siyaseti

Gezi ayaklanmasından beri devasa bir yalan çarkı dönüyor. Önce ortaya kullanışlı bir yalan atılıyor. Sonra bu yalan, aslı astarı araştırılmadan ve sadece düşmanı yaralaması isteğiyle onbinlerce kez tekrarlanıp dolaşımda tutuluyor.

Yeni Şafak
04:00 - 30/06/2015 Tuesday
Güncelleme: 22:42 - 29/06/2015 Monday
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Cengiz Alğan


IŞİD'in Kobani'ye sahur vakti yaptığı ikinci saldırı ve katliamın ardından HDP Eş Başkanı Figen Yüksekdağ şunları söyledi:


“Tüm dünya kanıtlarıyla biliyor ki insanlık dışı IŞİD çetesi Türkiye Hükümeti tarafından desteklendi, destekleniyor. IŞİD ile komşu olmaktan rahatsız olmayan, “Kobane düştü düşecek” diye gün sayanlar, IŞİD oradan temizlenince rahatsız oldu”. HDP Genel Merkezi'nde düzenlenen basın toplantısında sarf ettiği bu sözleri partinin Genel Merkez twitter hesabından da duyuruldu. Yeterince önemli biri olsaydı hukuk fakültesi birinci sınıf öğrencilerine teneffüslerde alay konusu olabilecek şu sözleri de ekledi Yüksekdağ:


“Bu katliam eğer sizin desteğinizle yapılmadıysa, bunu kanıtlayın, ispatlayın. Kanıtlayamazsanız bizim bugüne kadar savunduğumuz iddialar geçerlidir”.



HDP'nin başına getirilmesinin Kürtlere ne faydası olduğunu bir türlü anlayamadığım, kerameti kendinden menkul bu kişinin zırvalıklarına “deli saçması” diye gülüp geçebilirdik. Eğer bu yalan Kürt hareketinin başka figürleri, yayın organları ve tanınmış bazı gazeteciler tarafından da sürdürülmemiş olsaydı. Ama öyle olmadı.



KENDİ YALANLARINI EĞİP BÜKTÜLER


IŞİD saldırısından kısa süre sonra, (sanki o anı beklermiş gibi) sabah beş civarlarında, twitterdan bazı hesaplar, Kobani'ye sızan IŞİD'çilerin Türkiye'den girdiğini yaymaya başladılar (Yüksekdağ'ın açıklaması daha sonra geldi). Fakat bir kayaya tosladılar. Suruç Kaymakamlığı, Anadolu Ajansı (AA) aracılığıyla kamera görüntülerini yayınladı. Kayıtlarda IŞİD'in patlattığı bombalı aracın Türkiye'den değil, batı tarafından geldiği açıkça görülüyordu. Bu açık kanıt karşısında bocalayan bazıları, bu defa başka bir kuşkuya yol açmak üzere, kendi yalanlarını da eğip büktüler. Örneğin, gazeteci Sedat Yılmaz şöyle yazdı: “AA o saatte o bölgeyi ne diye izlemiş? AA muhabirlerinin sabahın 4'ünde Kobanê yi gözleme nedeni ne? Yoksa bu görüntüleri DAİŞ mi servis ettirdi? AA o bölgede sabit kamera yerleştirmemişse o patlama anını nasıl bu kadar sarsıntısız ve hedefe odaklı çekmiş?”. “Bölgeyi çok iyi tanıdığı” söylenen Radikal yazarı Fehim Taştekin de Yılmaz'ın iddiasını “Patlama anını yakalayan AA'ya Kobani soruları: Sabah 4'te o bölge neden izleniyordu?” tweetiyle paylaştı. Diken isimli internet haber sitesi de Yılmaz'ın tweetlerini haberleştirmişti.



Tabii, sınırında dört yıldır savaş süren, kaçan iki milyon insanın o sınırdan geçtiği, ulusal ve uluslararası kampanyalarla o sınırdan IŞİD militanlarını geçirdiği iddia edilen bir ülke, sınırı neden kameralarla gözlesindi ki? Önemli olan yalanın devam ettirilmesiydi. Bu yüzden AA'nın şu açıklaması da kayda değer bulunmadı: “Kobani'de bu sabah terör örgütü DAEŞ tarafından gerçekleştirilen saldırının görüntüleri TSK ve kaymakamlık güvenlik kamerası kayıtlarıdır. Görüntülerin Anadolu Ajansı ile irtibatlandırılması kasıtlı bir karalama girişimidir. AA hakkını yargıda arayacaktır”.



MUHALİFLERİ BİLE İSYAN ETTİRDİLER


Suruç Kaymakamlığı, Urfa Valiliği, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Türk İçişleri ve Dışişleri Bakanlıkları ve ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü John Kirby'nin, IŞİD'in Türkiye'den geçtiğini yalanlayan açıklamaları da yeterli gelmedi. Hatta bizzat YPG'nin Kobani'deki askeri sözcüsü Redur Halil'in El Cezire'ye verdiği demeçteki şu sözleri de Kürt hareketi temsilcilerini ve etrafına çöreklenmişleri tatmin etmedi:



“YPG üniforması giymiş bir grup IŞİD üyesi muhaliflerin bayrağını çektikleri beş araçla Kobani'ye girdi. Mürşitpınar Sınır Kapısı yakınlarında bir bombalı aracı patlattılar. Şimdiye kadar IŞİD'in Türkiye'den geçtiğine dair kanıt bulamadık”


Aynı yalan Kürt medyasında, bir kısım Türk medyasında ve sosyal medyada bütün hızıyla yayılmaya devam ediyor. Örneğin saldırının ertesi günü “Sahurda Vahşet” manşetiyle çıkan Özgür Gündem'in kapak sayfasındaki spotlardan bazıları şunlardı: “Sorumlu AKP”, “AKP-DAİŞ'ten Kobane'ye saldırı”, (Salih Müslim'den alıntıyla) “Sızma Türkiye'den”, (Ölü bir militanın fotoğrafı yanında) “TSK Üniformalı”, (AA için) “DAİŞ'in ajansı”, (bittabii konuyu Erdoğan'a getirerek) “Saray'ın Planı mı?”.



Gezi'den beri en büyük yalan yayma, dezenformasyon ve manipülasyon araçlarından biri haline gelen sosyal medyada da “Yalan Rüzgarı” devam etti tabii. Saldırının ertesi günü twitterda trend topic (TT) olan #TeröristTürkiye etiketi bir sonraki gün #TeröristErdoğan haline geliverdi. Bu yazının kaleme alındığı saatlerde, örneğin Yeni Özgür Politika gazetesi hala bütün haberleri bu etiketle paylaşıyordu.



Bu kadar desteksiz atmaya isyan eden muhalifler bile çıktı. Örneğin, daha önce Kürtlerin barışma ihtimalinden “hayal kırıklığına kapıldığını” yazmış olan Hollandalı 'gazeteci' Frederike Geerdink bile, Yüksekdağ'ın “madem desteklemiyorsunuz kanıtlayın” sözleri üzerine şu tweeti attı:



“Sorry but it's a little bit impossible to proof something to be non existent. #sciencetweet”. AK Parti'den pek hoşlanmadığı bilinen CNN program sunucusu Nevşin Mengü de bunlardan biriydi: “Acemice yapılmış fotoşoplar, dayanıksız deli saçması iddialar; beceriksiz bir “Türkiye IŞİD'in kankası propagandası…” diye yazınca kıyamet koptu. Ne muta nikâhı kaldı Mengü'nün, ne rakı masası devrimciliği, ne de AKP yalakalığı.



GEZİ'DEN BERİ DÖNEN YALAN ÇARKI


Çünkü gerçeğin hiçbir önemi yoktu. Kanıtların da öyle. Her ne araçla olursa olsun Türkiye'nin, özelde AK Parti'nin, daha da özelde Erdoğan'ın IŞİD'i desteklediği algısını olabildiğince yaymaktı tek önemli olan. Bu yüzden aksi kanıtlara rağmen HDP Urfa Milletvekili İbrahim Ayhan yalanı aynen sürdürdü. Şırnak Milletvekili Ferhat Encü daha da ileri giderek uluslararası toplumdan Türkiye'nin terörü destekleyen ülkeler listesine alınmasını istedi.



Gezi ayaklanmasından beri devasa bir yalan çarkı dönüyor. Önce ortaya kullanışlı bir yalan atılıyor. Sonra bu yalan, aslı astarı araştırılmadan ve sadece düşmanı yaralaması isteğiyle onbinlerce kez tekrarlanıp dolaşımda tutuluyor. İlgili ilgisiz her türlü görsel malzeme ve dedikodu bu yalana iliştiriliyor. Ve artık oradan geri dönüş imkânı kalmıyor. Artık gözler ne yaralıların Türkiye'de tedavisini görüyor, ne Kobani'ye yardım için Peşmergelerin sınırlarımızdan geçtiğini, ne 200 bin Kobanili Kürt'ün daha ilk günden sınırlardan içeri alındığını, ne de beş ayda 1920 TIR dolusu insani yardım malzemesinin Türkiye'den yollandığını. İlk IŞİD konvoyunu Türkiye'nin vurduğunu ve onu terör örgütü ilan eden ilk ülke olduğunu görmüyor. Çünkü yalan gözleri kör ediyor.



VARSA “GERÇEK” KANITINIZ ORTAYA KOYUN


Türkiye'nin Suriye Kürtlerine yaklaşımı konusundaki siyasetini yanlış bulabilirsiniz –ki ben de hatalı noktaları olduğunu düşünüyorum. Bunu eleştirip değiştirmesi yönünde baskı da uygulayabilirsiniz. Ama bunu siyasetle yapmanız gerekir. Hatta aksi onca kanıta rağmen IŞİD'i desteklediğine de “yürekten” inanabilir ve bundan vazgeçmesi için çalışabilirsiniz de. Varsa “gerçek” kanıtlarınız, bunları ortaya koyarsınız. Çünkü tıpkı Yüksekdağ'ın Suruç'ta yaptığı basın açıklamasında söylediği gibi: “Şirretlik yaparak bu kadar kanın, katliamın üzerinde oturamazsınız. Şirretlik yaparak insanlık suçunun sorumluluğunun üzerini örtemezsiniz”. Yoksa inandırıcılığınız kalmaz.



“6-8 Ekim'de tutturduk, yine aynı yerden yürüyelim” diyerek yola yalan aygıtıyla devam ederseniz yeni ölümlerin sorumluluğu sırtınızda olur. AK Parti'yi siyaseten sıkıştırıp Suriye'deki yeni duruma uygun bir Kürt politikasına, Kürtlerle işbirliğine yöneltmek meşrudur. Ama yalan ve dezenformasyonla, hakaretler eşliğinde “operasyon” yürütürseniz, karşılığı AK Parti tabanının sizden nefret etmeye başlaması ve Kürtlerle arasının da giderek soğuması olacaktır. O zaman da Çözüm'ü hak getire. Tabii istediğiniz zaten buysa o ayrı mesele.


#Cengiz Alğan
#ışid
#suriye
#Kürt politikası
9 years ago