|

Yerinden edilen bilinç

İslam dünyası ülkelerinde, ulus-devlet çıkarları adına sürdürülen popülist stratejiler, Müslümanları, İslam toplumlarını ortak referans kaynaklarına yabancılaştırıyor; ulusaşırı İslami bir kamuoyu oluşturma imkanlarını/girişimlerini akamete uğratıyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 5/06/2017 Pazartesi
Güncelleme: 02:32 - 5/06/2017 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

İnsanlık dışı araçların insanlığa vaziyet ettiği bir dünyada yaşıyoruz. İnsanlık dışı bütün araçlar, modernlikler, modern kavramlar ve kurumlar aracılığıyla meşrulaştırılabiliyor. İnsanlık dışı araçlar tarafından kontrol edilebilen bir dünyada, bütün değer yargıları istenildiğinde göreli hale getirilebiliyor, kimi çıkarlar doğrultusunda ölçüsüzce istismar edilebiliyor. Böyle bir dünyada, İslam toplumları ve kültürleri de “olan” ile “olması gereken” arasında bir boşlukta, bir o yana, bir bu yana sürükleniyor. Sözünü ettiğimiz boşluk, yerinden edilmiş bir zihinsel durumu, yerinden edilmiş bir bilinç durumunu yansıtıyor. Bugün, dünya Müslümanlığının en hayati sorunu, yerinden edilmiş İslami zihinsel durum’la, yerinden edilmiş İslami bilinç durumudur. Boşluk’ta sürüklenmek, yönsüzlük, istikametsizlik, aynı zamanda belirsizlik zamanlarında yaşadığımıza, İslami anlamda nihai tercihte bulunma ve bu doğrultuda karar verme özgürlüğüne sahip olmadığımıza işaret eder.

BAĞIMLILIĞI SONA
ERDİRMELİYİZ

Tercihte bulunma özgürlüğü, tercih yapma yeteneği/iradesi ve bilinciyle de yakından ilgilidir. İslami anlamda nihai tercihte bulunamamak, onur kırıcı bir bağımlılık içerisinde bulunduğumuzu gösterir. Bu bağımlılığı hissetmeksizin, algılamaksızın, bu bağımlılığı sorun haline getirmeksizin yaşamaya devam etmek, çok daha derin tarihsel patolojilerle malûl bulunduğumuzu gösterir. Hangi alanda olursa olsun, her bağımlılık, bize seçme özgürlüğünden mahrum olduğumuzu ihtar eder. Onur, bağımsızlıkla birlikte tecrübe ettiğimiz büyük bir mazhariyettir.

İçerisinde bulunduğumuz dönemde, her tür popülizm çok kârlı hale geldiği için, hayati önemi olan, tarihsel önemi olan konular üzerinde çalışmıyor, bu konuları tarihsel, toplumsal gündeme dahil edemiyor, her tür popülizmle büyülendiğimiz için başka hiç bir sorunumuz yokmuş gibi davranıyoruz. Kitle insanı üreten, her tür özgünlüğü ve üretkenliği yok eden, homojenleştirici popülist dil ve söylemin egemenliği sebebiyle, hayatın her alanında nicelikler niteliklerin, geçicilikler kalıcılıkların, maddi olan ahlaki olanın yerine geçiyor. Popülizmler hiç bir şekilde düşünce, derinlik, bilinç ve kültür içermezler. Politik popülizmler de, dinî popülizmler de, niteliklere ihtiyaç duymazlar.

KÜLTÜRLER SAVAŞI ÇAĞI

Tarih boyunca olduğu gibi bugün de, İslam ve Müslümanlar, ideolojik-kültürel haçlı seferleri yoluyla dışarıdan tehdit ve tahribata maruz kalmaktan çok, içeriden dinî ve politik popülizm yoluyla tehdit ve tahribata maruz kalıyor. Eğer İslami bünye içeriden bir tahribata maruz kalmasaydı, dışarıdan gelen bütün tehditlere karşı entelektüel, düşünsel, kültürel, felsefi bir direniş dili, kültürü, bilinci oluşturabilecekti. İslami düşünce hayatı, sağcı popülizmin, gelenekçi, görenekçi muhafazakâr popülizmin uyuşturucu etkisine açık olduğu için, hamaset çerçeveleri/klişeleri dışında yirmibirinci yüzyıl insanının, özellikle de yirmibirinci yüzyıl gençliğinin zihin dünyasında yankı uyandırabilecek bağımsız tek bir felsefi-entelektüel cümle kuramıyor.

Günümüzde, kurumsallaşmış, kurumsallaştırılmış, aynı zamanda kutsallaştırılmış ve din’in yerine ikame edilmeye çalışılan sağcı popülizmler, söylemsel-konjonktürel zeminlerde faaliyet gösteren taklit-kopya İslamcılıkları tasfiye etmeye çalışıyor. Böylece, taklit-kopyacı İslamcılıkların da bir şekilde sisteme eklemlenmiş çerçeveler olduğu anlaşılmış oluyor. Bu bağlamda öteden beri yaşayageldiklerimiz, bir tiyatro kurgusundan farklı değil. İslamın kavramsal ve kurumsal gerçekliği temsil etmediği bir toplumda, popülizmlerin kavramsallaştırılması, kurumsallaştırılması, Müslümanlar olarak birbirinden çok farklı bilinç-algı-ahlak dünyalarında yaşadığımızı gösterir. Her tür popülizmin, her dönemde, her toplumda gerçek inşa çabalarını kesintiye uğrattığını hatırlamak gerekir. İçerisinde yaşadığımız “kültürler savaşı” çağında popülizmleri yüceltmek, tebcil etmek, büyük bir yanılsama içerisinde olduğumuzu gösterir. Popülizmler, hiç bir zaman gerçekleşmeyecek kimi vaadlerin tezahürleridir.

KOZMOPOLİT FARKINDALIĞI YAKALAMALIYIZ

Günümüzde toplumlarımızda yürürlükte olan etnik milliyetçi kültür politikaları, etnik üstünlük iddialarını kesinlikle reddeden İslam’ın bu konuda hayata geçirmeye çalıştığı ahlaki mutlak’lara meydan okumaktan başka hiç bir anlam taşımaz. Hiç bir milliyetçilik, ilahi/insani/ahlaki meşruiyete ihtiyaç duymaz. İslam dünyası ülkelerinde, ulus-devlet çıkarları adına sürdürülen popülist stratejiler, Müslümanları, İslam toplumlarını ortak referans kaynaklarına yabancılaştırıyor; ulusaşırı İslami bir kamuoyu oluşturma imkanlarını/girişimlerini akamete uğratıyor.

Popülist stratejiler, popülist dil ve yöntemler, yeni seçenekler üretmek, bu seçenekler üzerinde çalışmak yerine, tarihsel bir farkındalık oluşturmak yerine, kültürel şovenizm yolunu seçiyor. Bu tür bir seçim, Müslümanların İslam kültür ve medeniyet perspektifinden çok ciddi bir biçimde uzaklaştıklarını gösterir. İslam kültür ve medeniyetinin tarih içerisinde belirleyici olduğu dönemlerde, İslam ve Müslümanların, kozmopolit farkındalığı temsil ettiklerini hatırlamak gerekir. Kültürel popülist yöntemler yoluyla, küreselliğin neden olduğu kimlik bozulmalarının önüne geçilemeyeceği gibi, bu yolla bir kimlik-kültür arınması da mümkün olamaz. Popülist yöntemlerle uzun vadeli vizyonlar gerçekleştirilemez. Popülist yöntemler her durumda yerel dar görüşlülüklerle kendilerini sınırlandırırlar.

ATASOY MÜFTÜOĞLU
#Popülist strateji
#İslam kültür
7 yıl önce