|

Yüz yıl içinde Ortadoğu’da ne oldu?

Doksanlı yıllarda dergilerde dış politika alanında yazdığı yazılardan tanıdığımız Yusuf Yazar uzun süre sonra sessizliğini Ortadoğu’nun Son Yüzyılı kitabıyla bozdu. Büyüyenay Yayınaları arasında çıkan kitap bölgenin yüz yıllık hikayesini anlatıyor.

Yeni Şafak
23:36 - 12/07/2017 Çarşamba
Güncelleme: 23:39 - 9/08/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
​Yüz yıl içinde Ortadoğu’da ne oldu?
​Yüz yıl içinde Ortadoğu’da ne oldu?

Haziran ayı içerisinde Büyüyenay Yayınlarından çıkan Ortadoğu’nun Son Yüzyılı (1901-2017): Ateş Sarmalında Kaosun Yükselişi adını taşıyan kitap Yusuf Yazar’ın kaleme aldığı bir çalışma.

En son İzlenim Dergisi’nden hatırlıyoruz Yusuf Yazar’ı. Derginin 1993-1994 yıllarında ilk 13 sayısıyla parlak bir çıkış yapan aylık İzlenim dergisinde Dış Politika editörüydü; dergide uluslararası ilişkiler bağlamında yazı ve değerlendirmeleri yer alıyordu. Aslında benzer bir fonksiyonu 1985-1988 yıllarında İslam ve İlim ve Sanat dergilerinde de üstlenmişti. O yıllarda Ortadoğu: Değişen Dengeler ismiyle bir de kitabı yayınlanıştı. Yazarın ismini daha sonra Seyyid Hüseyin Nasr’ın Bilgi ve Kutsal isimli hacimli eserinin çevirmeni olarak da görmüştük.

Söz konusu ettiğimiz Ortadoğu’nun Son Yüzyılı bazı özellikleriyle dikkat çekiyor: Üzerinde konuştuğumuz kitap, dergi ya da gazete köşe yazılarının bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş bir kitap değil. Açık ki, belli bir vukufla kitap ve kitabı oluşturan bölümler için sınırlar önceden belirlenip çerçeveler oluşturulmuş ve birbirleriyle irtibatlı biçimde bu çerçevelerin içi doldurulmuş. Yani bu kitap ‘kitap’ formatında düşünülüp tasarlanıp yazılmış bir kitap. Zaten, kitapta yer alan değerlendirmeler daha önce herhangi bir yerde yayınlanmış değil. Yani, formatıyla olduğu kadar muhtevası itibariyle de orijinal bir çalışma.


ONAR YILLIK DEĞERLENDİRMELER

Bu arada kitabın ismine aldanmamak gerekiyor. Bölgenin ‘Ortadoğu’ olarak daha önceye giden bir tarihi zaten yok. Bölge, İngilizlerin Hindistan sömürgesi yolu üzerinde Mısır (Süveyş) ve Yemen’e ilgilerinin odaklanması, İsrail’in kurulmasının ilk adımı olarak Filistin’e planlı Yahudi göçlerinin yoğunlaşması ve petrolün bölge üzerin dikkatleri keşifler sonucu 1910’lu yıllarla ‘Ortadoğu’ olmaya başlıyor. Dolayısıyla kitap, bölgenin ‘Ortadoğu’ olduğu dönemin tümünü kapsıyor.

Kitap önsöz ve sonsöz dışında 12 bölümden oluşuyor. 1901’den başlayan her 10 yıl bir bölüm olarak ele alınmış. 1917 Nisanına kadar geliniyor. Her bölüm o on yıla ait bir perspektif değerlendirmesiyle başlıyor. Sonra o on yılın en önemli olaylarına dair kısa bilgi veren bir kronoloji yer alıyor ve sonra da o on yılla özel olarak ilgili bir konuda bir çerçeve yazıyla bölüm tamamlanıyor.

Bu arada bazı bölüm başlıklarının oldukça kışkırtıcı ve mesaj verici olduğunu belirtelim. Örneğin; Bölüm 9, (1981-1990), Krallar Her Zaman Bilge Değildir, Taç da Akıl Bahş Edici; Bölüm 11, (2001-2010), ABD el-Kaide’ye Karşı: Tekmili Birden Ortadoğu’da; Bölüm 12, (2011-2017), Ortadoğu Her Hesabın Şaştığı Yerdir; Son Söz Gibi: Ortadoğu’nun Ateşi Yüksektir, Nabzı da Hızlı Atmaktadır; vd. Yine, bölüm sonlarında yer alan çerçeve yazıların da hem bilgilendirici ve hem de bilinç verici bir duruş sahibi olmayı destekleyen nitelikte olduğunu ifade etmeliyim. Örneğin 12. bölümüm sonundaki çerçeve yazı gibi: “Mısır, Türkiye ve Diğerleri: Batı’dan Büyüklere Demokrasi Masalları”.

Kitabın başlangıç sayfasında yer alan ithaf cümleciği oldukça manidar: “Yiğit iken düşenlere, Kimsesizlere; Kırk kılıcı kırık olanlara..” Bu ithafı açmaya çalışmak sanıyorum uzunca bir sohbeti başlatmak olur. Biz burada bu ithafın dikkatimizde yer ettiğini, ve yüreğimizde bir kırıklığı ifade eden ve bir ‘garip’liğe işaret eden bir yankı bulduğunu ifadeyle yetinmek istiyoruz.

Kitabı, Ortadoğu bağlamında özgün kılan en önemli özellik olayların kronolojik olarak verilmesi ve bu yolla hafızaları tazelemesi. Ayrıca bu kronolojik olayların yorumlanması. Yorumlanırken de Ortadoğu’ya Türkiye penceresinden ya da perspektifinden bakılmış olması ve insani hassasiyetlerin de bu bakışa eşlik ediyor olması.

GENİŞ BİR PERSPEKTİF SUNUYOR

Ortadoğu hep gündemimizde. Sabah akşam onunla yatıp kalkıyoruz. Dolayısıyla kitap, Ortadoğu hakkında genel bir perspektif ve fikir sahibi olmak, gelecek öngörüsü ve feraseti geliştirebilmek için kayda değer bir çalışma.

Belki kitabın sonsözünden (Sonsöz Gibi: Ortadoğu’nun Ateşi Yüksektir, Nabzı da Hızlı Atmaktadır) yapacağımız bir alıntı yazarın yaklaşımına dair sağlam bir ipucu verir:

“ABD öncülüğündeki Batılı girişimin asıl hedefi bölgeye yeni bir çeki düzen vermek, sınırları ve aktörleri yeniden tanımlamaktır. Ve bu yapılırken oyun bozabilme gücünde bir bölgesel güç olarak Türkiye’ye insiyatif verilmek istenmemektedir. Bunun da altın formülü Türkiye’nin dikkatinin kendi içine odaklanmasının sağlanılması olarak bulunmuştur. Zaten Türkiye’nin sesi bölgede fazlaca ‘yüksek’ çıkmaktadır. Şunun şurasında işlerin yoluna koyuluşu üzerinden yalnızca bir yüz yıl geçmiştir. Türkiye’nin bölgede görünürlüğünün artması Batı ve Batılı için kendisine kayıtsız kalınabilecek bir durum değildir. ‘Arap Baharı’ bölgede belli şekillenişleri mümkün kılışının yanı sıra Türkiye’nin bölgede genişleyen nüfuzunu da geriletmeli, alternatif bir tutum geliştirmesine izin vermeden yükselen sesinin kısılmasını sağlamalıdır. Kim inanır Arap Baharı’nın kendi doğal mecrası içerisinde gelişen halk hareketleri serisi olduğuna? Aslında, Batılı güçler açısından tek başına bu ses yükselişi bile bölgede bir ‘büyük oyun’un sahnelenmesi için yeterli sebeptir.

Sonuçta, büyük ölçüde Batı’nın kışkırtmasıyla ve cesaretlendirmesiyle ortaya çıkan ‘bahar’ bölgeye kaos olarak gelmiş ve Türkiye’nin Ortadoğu’da (Tunus’ta, Libya’da, Mısır’da, Lübnan’da, Filistin’de, Suriye’de, vd) açıkça arttığı görülen popülarite ve itibarını önemli ölçüde kırmıştır. Hedeflenen şeylerden birisinin bu olduğu kuşkusu neredeyse kesinlik kazanmıştır.

Yine de, gelişmeler uygulamaya koydukları formülün Batılılar açısından yeterince ‘altın’ olmadığını, Türkiye’nin henüz ‘yeterince hasta’ bir ‘adam’ olmadığını ortaya koymuştur. Türkiye, potansiyelleri (bu potansiyeller Batının bakış açısıyla birçok keresinde ‘tehdit’ olarak algılanır) tahmin edilmesi zor bir ülkedir.”

Bu arada, ‘kitap’ın görsel medya karşısında zemin kaybettiği görüşünün güç kazandığı bir dönemde temiz bir işçilikle niteliği ön plana çıkaran ve kitabın hukukuna riayet eden çabalarıyla Büyüyenay’ın her türlü takdiri hak ettiğini vurgulamak gerekiyor.

VEYSEL HAZIKOĞLU
#Büyüyenay
#Yusuf Yazar
#Ortadoğu’nun Son Yüzyılı
7 yıl önce
default-profile-img