|

Zihinsel ölüler, zihinsel ölümler

Yeni Şafak
04:00 - 31/08/2015 Pazartesi
Güncelleme: 01:26 - 31/08/2015 Pazartesi
Diğer
Gündem
Gündem
ATASOY MÜFTÜOĞLU - YAZAR


Modern zamanlar boyunca, modern toplumlarda, İslam ve Müslüman imajı hiç değişmedi, değiştirilemedi. İslama ve Müslümanlara karşı modern tarihin oluşturduğu dini ve seküler ön yargılar, bütünüyle ideolojik ve ırkçı önyargılardı. Bu nedenledir ki, modern zamanlar boyunca ve bugün Müslümanlar, İslam toplumları olumsuz referans toplulukları olarak görülüyor. İslam ve Müslümanlar açısından bakıldığında modern tarih, büyük ölçüde sömürgecilik, misyonerlik ve oryantalizm tarihidir. Bugünün dünyasında Batı'yaait herşey birincil değere sahip olurken, İslam'a ait her şey marjinal bir değere sahiptir.


Kendisini modern-seküler dünyaya nisbet eden her tür aşırılık, her tür şiddet, her tür saldırganlık,her tür sapkınlık, her tür ahlaksızlık, her fanatizm, her tür faşizm kesinlikle eleştiriden muaf tutulurken, emperyalist/sömürgeci aşırılıklar hiç bir şekilde tartışma konusu yapılmazken, bu tür aşırılıklar hiç yokmuş gibi karşılanırken, Müslümanlarla ilgili aşırılıklar yoğun bir biçimde çarptırılarak İslam'in kendisine ait aşırılıklarmış gibi değerlendirilerek gündemde tutuluyor. Modern-seküler" meşruiyet" yaklaşımının ırkçı ve ideolojik bir "meşruiyet" olduğunu bilmek gerekiyor.


Günümüzde seküler alan ile, dini alan arasındaki gerilim/çatışma daha çok derinleşiyor. İslam söz konusu olduğunda liberal ikiyüzlülükler, liberal ırkçılıklar hemen sahneye çıkıyor, seküler histeri, nefrete dönüşüyor. Sekülerizme bağlılığın, ideolojik bir bağlılık biçiminde temsil edilmesine özen gösteriliyor. Modern tarih,bütün toplumlara, emperyal fetihlerin tarihi olarak, benmerkezci ve narsist bir tarih olarak dayatılıyor.


Araplar, Türkler, İranlılar tarih boyunca İslam adına büyük tarihi ve kültürel sorumluluklar almışken, bugün büyük tarihsel/kültürel sorumsuzluklar sergiliyor. Günümüzde Arap/Türk/İran dünyasında ulusal geleneklerle ve yerel değerlerle bütünleşmiş bir din İslam algısı üzerinde çalışılıyor. Yerel gelenekler "devlet"'i hakikatin kaynağı olarak görüyor. İslam dünyası toplumlarında taklit ve teslimiyeti, bilinçsiz itaati geleneğe dönüştüren bir zihniyet sebebiyle toplumlarımız zihinsel ölüler yetiştiriyor. Dini hayat, cemaat hayatı daha çok zihinsel ölüler tarafından oluşturuluyor. Zihinsel ölüler hiç bir şekilde, hiç bir durumu tartışmıyor, eleştirmiyor, sorgulamıyor, hiç bir biçimde ihtiyacı duymuyor. Zihinsel ölüler, ne yandan gelirse gelsin, her tür sürüklenmeye açık hale getirilebiliyor. Zihinsel ölüler / ölümler sebebiyle hiç bir modern- seküler meydan okumaya zorunlu karşılıkları veremiyoruz. Sayısal anlamda, maddi anlamda, dünyevi zenginlikler planında ne ifade ediyor olurlarsa olsunlar, zihinsel ölülerle, hiç bir dava, kavga, mücadele verilemez, hiç bir mücadele kazanılamaz. Her türlü popülizm, hangi gerekçeye dayalı olarak sürdürülüyor olursa olsun, zihinsel ölüleri/ ölümleri çoğaltır.


Bugünün dünyasında Aydınlanmı değerleri, liberal demokrasiler nihilist toplumlar oluşturuyor. Bütün toplumlar çok yönlü karmaşıklık ve patolojiler yaşıyor. Hızla değişen küresel dünyada, özellikle genç kuşaklar yapay bir biçimde icat edilen kimliklerle hayatlarını sürdürüyor. Kim olursa olsun, herkes, modalar uygun imajlar edinmek için uğraş veriyor. Cinsel özgürleşme ideolojisi din'e ve din'i değerlere karşı savaş şeklinde toplumsallaşarak ilerliyor. Hayatta kalmak için, her yolun mübah sayılabildiği dünyalarda yaşıyoruz.


Müslümanlara karşı, İslami hareketlere karşı, Ortadoğu'da otoriter rejimler, 19'uncu Yüzyıl sömürge rejimlerinin yaptıklarını yapıyor. Batı dünyası, İslam dünyası ülkelerinde her zaman seküler elitlerle işbirliği, çıkar birliği yaptı, bugünde yapmaya devam ediyor. Bu işbirliği sonucunda kamusal sekülarizm mutlaklaştırılarak bir "din'e" dönüştürülürken, İslam, göreceli hale getirilerek, kamusal alanın dışına sürgün edildi. Yeni bir sömürgecilik biçiminde, hayatın bütün boyutlarını sömürgeleştiren kapitalizm, toplumlarımızı hayatımızı, kültürümüzü alçaltıcı/ çürütücü yabancılaşmalara sürüklüyor. Sözünü ettiğimiz alçaltıcı/çürütücü yabancılaşmalar karşısında edilgin bir direnişten bile söz edemiyoruz.


Bu durum nihai bir teslimiyet durumundan başka bir şey değildir. Kapitalizmin, bugün, modernliği temsil ettiği ölçüde, modern-seküler evrenselliği de temsil eden bir batılılaşma biçimi olduğunu görmüyoruz, anlamıyoruz. Sözünü ettiğimiz evrensellik bizimi hepimizi bir şekilde küresel vatandanlaşlar dönüştürüyor. Aziz İslam'ı kentsel alanların, kentsel kültürün, kentsel ilişki biçimlerinin ve tarzlarının dışında, romantik bir muhafazakarlık biçiminde temsil etmeye çalışıyoruz. Refah arttıkça, İslami kesimlerde de, yabancılaşmalar o ölçüdede artıyor. İşgal altında bulunan bir kültür dünyasına gözlerimizi açtığımız için, bilinçaltımızın sömürgeleştirilmiş olduğunu farketmiyoruz.


Hangi toplum olursa olsun, hiç bir topluma yasalar yoluyla, ahlak/erdem/vicdan kazandırılamıyor. Toplumlar yalnızca yasal yoluyla bir arada tutulamıyor. Liberal-seküler- demokratik dünya görüşü, hayat tarzı, hayatın anlamı ile ilgili sorunlara cevap veremiyor. Demokrasiler ortak değerlere ve ahlaka ihtiyaç duymuyor, demokrasiler yanlızca hukukla ilgileniyor. İnsani yakınlıkların dünyasında değil, elektronik yakınlıkların dünyasında yaşıyoruz. İletişim sistemi bütün özgünlükleri, özgün kültürleri tahrip ediyor. Bu şartlar altında Müslümanların yeniden asli sorumluluk alanlarına dönebilmeleri için çok büyük kararlılıklarla, çok derin duyarlılıklara ve kaya gibi sarsılmaz kişiliklere sahip olmaları gerekiyor.


#Araplar
#İslam
#Müslüman
9 yıl önce