|

İlk oruç ne zaman? Ramazan'da ilk sahur ne zaman yapılacak?

İlk oruç ve ilk sahurun ne zaman yapılacağı vatandaşlar tarafından merak ediliyor. 11 Ayın sultanı Ramazan geldi çattı. Milyonlarca Müslüman bu önemli ayda oruç ibadetlerini yerine getirecek. Peki ilk oruç ve ilk sahur ne zaman yapılacak? İşte Ramazan ayı hakkında merak edilen tüm detaylar.

Yeni Şafak
15:07 - 24/05/2017 Çarşamba
Güncelleme: 15:31 - 24/05/2017 Çarşamba
IHA
İlk oruç ne zaman? 2017 ilk sahur ne zaman yapılacak?
İlk oruç ne zaman? 2017 ilk sahur ne zaman yapılacak?

İlk oruç ve ilk sahur için geri sayım başladı. Mübarek üç aylardan Ramazan ayına girmemize sayılı günler kaldı. İslam alemi için en önemli aylardan biri olan Ramazan ayında oruç tutulacak, dualar edilecek. Peki İlk oruç günü ne zaman ve ilk sahura ne zaman kalkılacak? İşte merak edilen tüm detaylar.

Ramazan ayı 26 Mayıs akşamı ilk teravih namazı ile başlamış olacak. Aynı gece sahur için kalkılacak ve niyetler edilecek. İlk oruç ise 27 Mayıs 2017'de açılacak.

Ramazan’da glikozlu tatlılara dikkat-
Ramazan ayının başlamasına sayılı günler kala esnaf, merdiven altı diye tabir edilen seyyar tatlıcılardan şikayetçi. Tatlılarda maliyeti düşürmek için şeker yerine glikoz kullanan merdiven altı üretimle mücadele edilmesi gerektiğini kaydeden esnaflar glikoz kullanılan tatlıların genzi yaktığını ve uzak durulması gerektiğini söyledi.
Ramazan ayının başlamasına sayılı günler kala esnaflarda bir yandan tatlı telaş başlarken bir yandan da merdiven altı diye tabir edilen ve nerede üretildiği belli olmayan tatlılarla mücadele başladı. Ramazan ayıyla birlikte birçok üründe fiyat artışları yaşanmasını ve seyyarla mücadele konusunda açıklamalarda bulunan Manisa Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı Bahattin Akyüz, “Ramazan aylarını fırsat bilerek, bu fırsattan yararlanmak isteyen esnaflarımızı zaman zaman uyarıyoruz ama bu tür esnaflarımızın fırsatçılık yapmadığını yapmayacağını ümit ediyoruz. Bu tür fırsatçılık yapmak isteyen esnafımız olabilir bunları da bilgimiz dahilinde uyarmak bizim görevimiz. Genel olarak Manisa’da böyle bir fırsatçılık yapan esnafımız olmuyor” dedi.

Bakliyat fiyatlarındaki artış ithalat kaynaklı

Ramazan aylarında bakliyat fiyatlarının artmasına da değinen Akyüz, “Bakliyat fiyatlarındaki artış ziraattan, üretimden kaynaklanan bir olay. Şuanda nohudun, fasulyenin, pirincin dahi dışarıdan geldiğini biliyoruz. Tabii ki yerli üretim olmadığı sürece ithalattan dolayı fiyatlarının daha da yükselebileceğini söyleyebiliriz. Bunun fırsatçılıkla ilgisi yok. Dışarıdan gelen ithalatla ve üretimle ilgili olduğu için fiyatlar biraz yükseldi maalesef” diye konuştu.

Akyüz Manisa’da ekmek ve pide fiyatlarında Ramazan ayında bir artışa gidilmeyeceğini ve geçen yılla aynı olacağını da dile getirdi.

“Seyyarla her zaman mücadele ediyoruz”

Seyyarla mücadelenin sadece Ramazan’a has bir durum olmadığını ve sürekli olan bir olgu olduğunu dile getiren Akyüz, “Seyyarla mücadelemiz sürekli devam ediyor. Sadece Ramazan’a ait değil bu mücadelemiz her zaman devam ediyor. Burada belediye ve zabıta müdürlüklerini uyararak bu konuda esnafımızın yanında olmalarını rica ediyoruz. Seyyarla her zaman mücadele ettikleri gibi Ramazan’da biraz daha bunlar fazlalaştığı için bunlara biraz daha önem vermelerini rica ediyoruz. Denetimlerin sıkılaştırılmasını istiyoruz. Bu konuda rahatsız olan esnafımızın da bir nebze olsa bu denetimlerle rahata kavuşacağını inanıyoruz. Ramazan’ı huzur içerisinde geçirmek için herkesin faydalı olmasını bekliyoruz.” şeklinde konuştu.

“Yediğiniz tatlı boğazınızı yakıyorsa glikoz kullanılmıştır”

Ramazan ayında merdiven altı diye tabir edilen tatlıcıların düşük maliyetlerle çok ucuza tatlı sattıklarını ve vatandaşların da bunlara yöneldiğini kaydeden Akyüz şunları söyledi: “İmalat konusunda merdiven altı diye tabir ettiğimiz üretimler var. Her şeyin bir maliyeti var. Bu maliyeti düşürerek ‘Ucuz etin suyu kara olur’ misali ucuz satılan tatlı, şekerleme türlerine kesinlikle itibar edilmemeli. Vatandaşlarımızın bunlara rağbet etmemesi gerekir çünkü maliyeti düşürmek için her şeyin maliyeti olan bir üründe kalite arıyorsanız fiyatı biraz yüksek olabilir. Eğer ucuzsa kalitesi düşük olabilir. Bunlara dikkat edilmesi lazım. Şekerle yapılan tatlılar var bir de glikozla yapılmış tatlılar var. Buna çok dikkat edilmesi lazım. Zaman zaman bunu üretim yapan kişiler de söylüyorlar, bu kalitesiz mallar her şeyinden belli oluyor. Buna dikkat edilmesi gerekiyor. Gerek çikolataya, gerek şekerleme, gerekse tatlıya varana kadar bunlara dikkat edilmesi gerekir diye düşünüyorum. Tatlılarda glikoz dediğimiz bir şerbet şurubu var. Glikozlu bir tatlı yenildiği zaman boğazımızı yakıyorsa bunda mutlaka glikoz kullanılmış demektir. Buna çok dikkat etmek gerekiyor. Bu aynı çikolata da geçerli. Çikolataların renklerine varasıya kadar dikkat edilmesi lazım. Halkımız da bunu biliyor ama Ramazan ayında ve bayramlarda fırsatçıların gözdesi oluyor.”

“Bizler yaptığımız ürünün her zaman arkasındayız”

Merdiven altı üretimin kendileri gibi birçok esnafı da zor durumda bıraktığını dile getiren ve yılardır tatlıcılık yapan Mahmut Can da şunları söyledi: “Glikozsuz ürün sattığımız için şuan piyasa oldukça durgun, bu bizi etkiliyor. Merdiven altı ürünlerden uzak durulması gerekiyor. Özellikle glikozlu ürünleri insanlara ‘yüzde yüz şekerdir’ diye tanıtıp tatlıların tatlarını bozup piyasaya süren çok sayıda insan var ve biz bunlardan şikayetçiyiz. Şuan mağdur durumdayız, satışlarımız durgun, istediğimiz verimi alamıyoruz. Yaptığımız ürünler burada göz önünde yaptığımız halde bu kadar düzgün çalışmamıza rağmen emeğimizin karşılığını alamıyoruz. Bu merdiven altı tatlardan artık uzak durulmalı. Bizler yaptığımız ürünün her zaman arkasındayız. Bizim yaptığımız ürünleri yiyenlerin boğazlarının yanmayacağından ve şeker tadını alacağından eminim.”
ORUCUN MAHİYETİ ve ÖNEMİ

Oruç Farsça'daki rûze kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Arapça'sı savmve sıyâmdır. Savm kelimesi Arapça'da "bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek" anlamında kullanılır.

Fıkıh terimi olarak ise, imsak vaktinden iftar vaktine kadar, bir amaç uğruna ve bilinçli olarak, yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak demektir.İmsak, Arapça'da, "kendini tutmak, engellemek" anlamına gelir. Orucun temel unsuru da (rükün) bu anlamdır. İmsak vakti tabiri, dilimizde, oruç yasaklarından (yeme içme ve cinsel ilişki) uzak durma vaktinin başlangıcı anlamında kullanılır. İmsak vakti, tan yerinin ağarması (fecr-i sâdık; bk. Namaz Vakitleri bölümü) vakti olup, bu andan itibaren yatsı namazının vakti çıkmış, sabah namazının vakti girmiş olur; bu vakit aynı zamanda sahurun sona erip orucun başlaması vaktidir.

İftar vakti ise, oruç yasaklarının sona erdiği vakit anlamında olup, güne- şin batma vaktidir. Bu vakitle birlikte akşam namazının vakti de girmiş olur.Gündüz ve gecenin teşekkül etmediği bölgelerde oruç süresi, buralara en yakın normal bölgelere göre belirlenir.

İmsakin, ikinci fecirle başlayacağı konusunda fakihler arasında görüş birliği olmakla birlikte, kimi fakihler bu hususta, daha ihtiyatlı olduğu gerekçesiyle fecr-i sâdıkın ilk doğuş anına, kimileri ise oruç tutanlar lehine olduğu gerekçesiyle ışığın biraz uzayıp dağılmaya başladığı zamana itibar edilmesini önermişlerdir.

Âyette orucun başlangıç ve bitiş vakti, mecazi bir anlatımla şöyle belirtilir: "...Fecrin beyaz ipliği (aydınlığı) siyah ipliğinden (siyahlığından) ayırt edilecek hale gelinceye kadar yiyip içiniz; sonra, akşama kadar orucu tamamlayın..." (el-Bakara 2/187).

İmsak vaktinden iftar vaktine kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmanın bir amacı olmalı ve bu iş bilinçli olarak yapılmalıdır. Bu amaç ve bilinç, orucun Allah rızâsı için tutuluyor olmasıdır ki kısaca "niyet" tabiri ile anlatılır. Bu amaç ve bilinç olmadığı zaman, meselâ imkân bulamadığı için veya perhiz, rejim, zindelik gibi başka amaçlar için bu üç şeyden (yeme, içme, cinsel ilişki) uzak durmak oruç olarak değer kazanmaz.

Oruç, Peygamberimiz’in hicretinden bir buçuk sene sonra şâban ayının onuncu günü farz kılınmış olup, İslâm'ın beş şartından biridir. Peygamberimiz bu hususu "İslâm beş şey üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka Tanrı olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık etmek; namaz kılmak, zekât vermek, ramazan orucunu tutmak ve gücü yetenler için Beytullah'ı ziyaret etmektir (hac)" diyerek bildirmiştir (Buhârî, “Îmân”, 34, 40; “İlim”, 25; Müslim, “Îmân”, 8).

Orucun farz kılındığını bildiren âyetler de şunlardır:

"Ey iman edenler! Sizden öncekilere olduğu gibi, size de oruç tutma yükümlülüğü getirilmiştir; bu sayede kendinizi koruyacaksınız. Oruç sayılı günlerdedir. İçinizden hasta veya yolculukta olanlar başka günlerde tutabilirler; hasta veya yolcu olmadığı halde oruç tutmakta zorlananlar ise bir fakir doyumluğu fidye vermelidir. Daha fazlasını veren, kendine daha fazla iyilik etmiş olur; fakat yine de, eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır" (el-Bakara 2/183-184).

Oruç tutmak, diğer ibadetlere nazaran biraz daha sıkıntılı olduğu için Allah, orucun farz kılındığını bildirirken, psikolojik rahatlatma sağlayacak ve emre muhatap olan müslümanların yüksünmesini engelleyecek bir üslûp kullanarak, oruç tutmanın önceki ümmetlere de farz kılındığını belirtmesi yanında, ayrıca orucu daha sıkıntılı hale getirmesi muhtemel iki durumu (hastalık ve yolculuk) oruç emrinin hemen peşinden geçerli mazeret olarak zikretmiştir. Bu üslûp, meselâ öteki ümmetlerde de bulunduğu anlaşılan namaz için kullanılmamıştır.

Oruç riyânın en az karışacağı bir ibadet olduğu için sevabı en fazla olan ibadetlerden sayılmıştır. Peygamberimiz'den nakledildiğine göre, orucun bu yönüne ilişkin olarak Allah, "Oruç benim içindir; onun karşılığını ben vereceğim" (Buhârî, “Savm”, 2, 9; Müslim, “Sıyâm”, 30) buyurmuştur. Bu bakımdan oruç tutmanın sevap olarak karşılığı oldukça yüksektir. Cennetin özel olarak oruç tutanların girmesi için ayrılmış bulunan "reyyân" adlı kapısından girme hakkı (Buhârî, “Savm”, 4) bu karşılığın mukaddimesi sayılmıştır.

Oruç, nefsin isteklerinden iradî olarak uzak durma olması yönüyle bir irade eğitimine, açlık ve susuzluğun verdiği sıkıntıya dayanma yönüyle de bir sabır eğitimine dönüşmektedir. İnsanın hayatta başarılı olabilmesi için irade hâkimiyeti ve güçlükler karşısında dayanabilme gücü de önemli bir role sahiptir. Nefsin isteklerinin kontrol altına alınmasında, ruhun arındırılıp yüceltilmesinde oruç etkili bir yoldur. Bu orucun değişik biçimlerde de olsa hemen bütün din ve kültürlerde riyâzet ve mücâhede yolu olarak mevcut olmasını da açıklar.

Toplumsal hayatta huzursuzluklara yol açan taşkınlıklar, büyük ölçüde insanın hayvanî yönünü tatmin eden maddî zevklere düşkünlükten kaynaklanır. Maddî zevk deyince de akla, yeme içme ve cinsel ilişki gibi zevkler gelir. İşte oruç, insanı maddî zevk ve şehvetler peşinde koşturan, dolayısıyla da, Allah'ın haklarına riayet edemediği için kendisine zulmetmesine, insanların haklarına riayet edemediği için onlara zulmetmesine sebep olan nefs-i emmâreyi teskin etmenin de bir ilâcı, aşırılıkları törpülemenin bir çaresidir. Oruç, yoksulların durumunu daha iyi anlamaya, dolayısıyla onların sıkıntılarını giderme yönünde çaba sarfetmeye de vesile olur. "Tok, açın halinden anlamaz" atasözü de bunu ifade eder.

Orucun, dinimizde önemli bir yeri olan sabır konusuyla irtibatı da burada hatırlanmalıdır. "Namaz ve sabırla yardım isteyin" (el-Bakara 2/153) ve "Sabredenlere ecirleri hesapsız olarak tastamam verilir" (ez-Zümer 39/10) gibi âyetler, "Oruç sabrın yarısıdır" (Tirmizî, “Da‘avât”, 86) diyen ve orucun Allah için olup mükafâtını da kendisinin hesapsız olarak vereceğini bildiren hadislerin ortak anlamı, orucun sabır boyutunu ve bunun fazilet ve sevabının yüksekliğini anlatır.

Bütün bunlara ilâveten orucun sağlık açısından pek çok yararları bulunduğu da uzman hekimler tarafından ifade edilmektedir. Ramazan orucu zahiren bakıldığında, bir yıl boyunca çalışan vücut makinesinin dinlenmeye ve bakıma alınması gibidir. Oruç, özellikle mide ve sindirim organlarının dinlenmesi için iyi bir moladır.

Oruçla ilgili olarak ilki kutsî hadis olmak üzere Peygamberimiz’in bazı sözleri şöyledir:

"Her bir iyilik için on mislinden yedi yüz misline kadar karşılık olabilir; fakat oruç başkadır. Çünkü oruç benim içindir ve onun ecrini ben vereceğim" (Müslim, “Sıyâm”,164; Nesaî, “Sıyâm”, 42).

"Kim iman ederek ve sevabını Allah'tan umarak ramazan orucunu tutarsa önceki günahları affedilir" (Buhârî, “Savm”, 6).

"Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki; oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha hoştur; Allah der ki: Ağzı kokan şu kul şehvetini, yemesini, içmesini benim için terkediyor. Mademki sırf benim için oruç tutmuş, o orucun ecrini ben veririm" (Buhârî, “Savm”, 9; Müslim, “Sıyâm”, 164).

"Oruçlu için birisi iftar ettiği vakit, öteki Rabbi ile karşılaştığı vakit olmak üzere iki sevinç vardır" (Buhârî, “Savm”, 9).

"Oruç bir kalkandır" (Buhârî, “Savm”, 9; Tirmizî, “Îmân”, 8).

Rivayet edildiğine göre saçı başı dağınık bir adam Hz. Peygamber'e gelerek,

-"Ey Allah'ın elçisi! Allah'ın beni yükümlü tuttuğu orucun miktarını söyle" demiş, Peygamberimiz "Ramazan ayını oruçlu geçir" buyurmuş, adam bu defa "Bunun dışında başka oruç tutmam gerekiyor mu?" diye sormuş,

Peygamberimiz de "Hayır, yükümlü olduğun başka oruç yoktur. Fakat, nâfile olarak tutabilirsin" cevabını vermiştir. Adam aynı şekilde sorularına devam ederek zekât, namaz ve hac konusunda bilgiler aldıktan sonra "Sana ikramda bulunan Allah'a yemin olsun ki, bu söylenenlerden fazla bir şey de yapmam, eksik de bırakmam" diyerek çekip gitmiş, Peygamberimiz de arkasından şöyle söylemiştir: "Şayet dediğini yaparsa bu adam kurtulmuştur" (Buhârî, “Savm”, 1; Müslim, “Îmân”, 9).

#Oruç
#Ramazan
#İlk oruç ne zaman
#İlk sahur ne zaman
7 yıl önce