|

İstanbul Deklarasyonu Doğu Kudüs'ü Filistin'in başkenti ilan etti

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesi ülkelerin kralları, devlet ve hükümet başkanları, İstanbul'da düzenlenen İİT Olağanüstü Zirvesi'nin sonunda, "Başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devletini tanıdığımızı teyit ediyor, tüm dünyayı Doğu Kudüs'ü Filistin Devleti’nin işgal altındaki başkenti olarak tanımaya davet ediyoruz." açıklamasını yaptı.

Yeni Şafak
18:21 - 13/12/2017 Çarşamba
Güncelleme: 18:26 - 13/12/2017 Çarşamba
AA
İstanbul Deklarasyonu Doğu Kudüs'ü Filistin'in başkenti ilan etti
İstanbul Deklarasyonu Doğu Kudüs'ü Filistin'in başkenti ilan etti
İslam İşbirliği Teşkilatı
(
İİT
) üyesi ülkelerin kralları, devlet ve hükümet başkanları, İstanbul'da düzenlenen İİT Olağanüstü Zirvesi'nin sonunda, "
Başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devleti
ni tanıdığımızı teyit ediyor, tüm dünyayı Doğu
Kudüs
'ü Filistin Devleti’nin işgal altındaki başkenti olarak tanımaya davet ediyoruz." açıklamasını yaptı.

Zirve sonunda yayımlanan "Kudüs için Özgürlük" konulu İstanbul Deklarasyonu'nda, ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdığına yönelik açıklaması "hukuk dışı"olarak nitelendirildi. Deklarasyonda, "ABD yönetiminin Kudüs'ün statüsüne ilişkin hukuk dışı açıklamasını reddediyor ve kınıyoruz." denildi.


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Trump'ın açıklama yaptığı gün, İİT Zirve Dönem Başkanı sıfatıyla dünya kamuoyuna yönelttiği çağrıyı dikkate aldıklarını belirtilen deklarasyonda, İİT'nin ana kurulma gayesini teşkil eden Filistin ve Kudüs davasının savunulmasının tüm insanlık bakımından merkeziliğinin altı çizildi.

Liderlerin deklarasyonunda, Kudüs'ün ve Harem-i Şerif'in kutsiyetinin ve tarihi statüsünün muhafazasının tüm İslam ümmeti için taşıdığı hayati önem bir kez daha teyit edildi ve İslam ümmetinin dünya sathındaki davalarını ancak birlik ve beraberlik içerisinde hareket ettiğinde güçlü şekilde savunabileceği kaydedildi.

Liderler, İİT Şartı, Birleşmiş Milletler (BM) Şartı ve uluslararası hukuk ilkelerine bağlılıklarını aktararak,Filistin ve Kudüs hakkında BM tarafından kabul edilmiş kararları, özellikle de 1980 tarihli 478 sayılı Güvenlik Konseyi kararını hatırlattı.

"Filistin halkının temmuz ayında Harem-i Şerif'te yaşanan fütursuz tecavüz teşebbüsü karşısında sürdürdükleri ve pek çok fedakarlıkla başarıya ulaştırdıkları muazzam barışçı direnişin selamlandığı" deklarasyonda,Trump'ın açıklamasına karşı hemfikir tüm uluslararası ortaklarla birlikte uluslararası hukuk ve meşruiyet temelinde mücadele edilmesinin ve her türlü şiddet eyleminden kaçınılmasının önemi vurgulandı.

Ürdün Haşimi Hanedanı'nın Kudüs'teki kutsal mekanların hamisi rolünü ve Ürdün İslam Vakfı'nın bütünüyle bir İslam mabedi olan Harem-i Şerif'in kutsiyetinin ve tarihi statüsünün muhafazasındaki kararlı duruşunu destekleyen liderler, İsrail'in işgal altında tuttuğu Filistin topraklarındaki yasa dışı yerleşim faaliyetlerini, kamulaştırmalarını, ev yıkımlarını ve aşırı güç kullanımını kınadı.

İstanbul Deklarasyonu'nda, Gazze'de 10 yıldan fazla süredir 2 milyon Filistinliyi, Filistin'in ve dünyanın geri kalanından izole halde hürriyetlerinden ve medeni bir hayatın gereklerinden mahrum yaşamak zorunda bırakan insanlık dışı ambargonun sona ermesi ve Gazzelilerin hürriyetlerine ve medeni bir hayat imkanına kavuşması için ortak çabaların devam ettirileceği bildirildi.

Liderler, Filistinli mültecilerin haklarının adil ve kalıcı bir çözüm bulunana değin takipçisi olacaklarını, bu çerçevede 1949 yılından bu yana Filistinli mültecilerin hayatlarını idame ettirebilmeleri için gerekli temel hizmetleri sağlayan BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mülteciler için Yardım ve Bayındırlık Ajansı'na (UNRWA) destek verilmesinin önemini vurguladı.

Deklarasyonda, Trump'ın Kudüs’e ilişkin kararının sadece BM kararlarına değil, Kudüs’ün asırlara dayanan kadim karakterine de aykırı olduğunun, dolayısıyla uluslararası hukukla birlikte, tarihi, sosyal ve kültürel gerçeklerin de hiçe sayılması anlamına geldiğinin altını çizildi.

İtidal ve barış içinde bir arada yaşama dini olan İslam’ın kadim hoşgörü anlayışının tarihi bir neticesi olarak üç semavi dinin kutsal mekânlarının bir arada yer aldığı Kudüs’ün bu karakterinin muhafazasının tüm insanlık için önemini ifade eden liderler, Kudüs’te, Filistin’in BM kararlarıyla defalarca tasdik olunmuş haklarını yok sayan her adımın, farklı dinlere mensup insanların bir arada yaşama idealine vurulmuş çok ağır bir darbe olduğunu kaydetti.

Geçmişte Kudüs'ün özel dini yapısına ve bundan kaynaklanan mahremiyetine saygı duyulmadığında yaşanan derin acıları hatırlatan liderler, Kudüs’e sahip çıkmanın gerek bölgede gerek tüm dünyada, vicdanın, adaletin, karşılıklı saygının tesisinin ve sürdürülebilmesinin mihenk taşı olduğunu belirtti.

Liderlerin deklarasyonunda, herkes için hakiki barışın ancak Doğu Kudüs, Batı Şeria, Gazze’deki İsrail işgali sona erdiğinde ve Filistinliler kendi yurtlarında hür olabildiğinde mümkün olacağı hatırlatıldı ve dünyaya bu ve bu tür tüm gayri hukuki adımların karşısında durularak, gelecek nesillerin barış ve güvenliğine sahip çıkılması gereği bildirildi.

Haklı davalarında Filistin halkının ve Kudüslülerin yanında olmanın her dinden, her milletten, her inançtan sağduyu ve vicdan sahibi tüm insanların ortak vazifesi olduğu belirtilen deklarasyonda, Türkiye Cumhuriyeti ile Türk halkına ümmetin bu önemli davasına ilişkin Olağanüstü İslam Zirvesi’ne ev sahipliği yaptıkları için, özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Olağanüstü Zirve çağrısı yaptığı için liderlerin takdirleri iletildi.

İstanbul Deklarasyonu'nda şu maddeler sıralandı:
  • "1- ABD yönetiminin Kudüs’ün statüsüne ilişkin hukuk dışı açıklamasını reddediyor ve kınıyoruz.
  • 2- İsrail’in Kudüs'ü ilhak kararı, bu çerçevede yaptığı tüm işlemler ve uygulamalar nasıl hiçbir zaman kabul görmemişse, bu açıklamanın da aynı şekilde gerek vicdan, gerek hukuk, gerek tarih önünde hükümsüz olduğunu ilan ediyoruz.BM, AB ve uluslararası toplumun tüm üyelerini, Kudüs’ün statüsüne ve buna ilişkin tüm BM Kararlarına sahip çıkmaya davet ediyoruz.
  • 3- Bölgedeki huzur ve güvenliğin şartı olarak gördüğümüz 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan, egemen ve bağımsız Filistin Devleti talebinden vazgeçilebilmesinin asla mümkün olmadığını vurguluyoruz.
  • 4- Başta BM olmak üzere uluslararası platformlarda Filistin Davası'na ve Kudüs’e sahip çıkmak üzere iş birliği ve eş güdüm içerisinde hareket edeceğimizi beyan ediyoruz.
  • 5- Filistin Devleti'nin ve kurumlarının her sahada güçlendirilmesi için tüm insanlık adına seferber olacağımızı bildiriyoruz.
  • 6- 1988 yılında ilan edilen ve Filistin halkının hür yaşama iradesinin eseri olan Filistin Devleti’ni henüz tanımamış tüm ülkelere, vuku bulan gelişmeler ışığında artık bölgede aklıselimi ve adaleti ayakta tutacak bir dengenin sağlanabilmesi bakımından zaruri hale gelen bu önemli adımı atmaları ve derhal Filistin Devleti'ni tanımaları çağrısında bulunuyoruz.
  • Başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devletini tanıdığımızı teyit ediyor, tüm dünyayı Doğu Kudüs’ü Filistin Devleti’nin işgal altındaki başkenti olarak tanımaya davet ediyoruz.
  • 7- Filistinliler arası uzlaşının mevcut şartlar altında daha fazla geciktirilmeden karşılıklı saygı, güven ve özveri dahilinde tam bir milli birlik şuuru içinde hızla hayata geçirilmesinin Filistin Davası’nın geleceği bakımından zaruri olduğunu hatırlatıyor ve bu çerçevede desteğimizi yineliyoruz.
  • 8- Trump yönetiminin bölgede kaosu tetikleyecek bu hukuk dışı kararı gözden geçirmeye ve attığı hatalı adımı geri almaya davet ediyoruz.
  • 9- İslam İşbirliği Teşkilatı olarak, başkenti Kudüs olan bağımsız ve egemen Filistin mücadelesinde başta Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas olmak üzere, tüm Filistinli kardeşlerimize tam desteğimizi teyit ediyoruz."

- İİT'nin kuruluşu Kudüs'e dayanıyor

BM'den sonra 4 kıtadan 57 üyesiyle en büyük devletlerarası teşkilat olan İslam İşbirliği Teşkilatı’nın kuruluşu (İİT) da aslında Müslüman dünyasının Kudüs'e verdiği öneme dayanıyor.

İİT, 1969'da Müslümanların en önemli değerlerinden olan Mescidi Aksa'nın kundaklanmasından sonra Fas'ın Rabat kentinde toplanan İslam ülkeleri devlet ve hükümet başkanlarının aldığı kararla kuruldu.

Mescid-i Aksa, 21 Ağustos 1969'da Avusturalyalı Hristiyan fanatik Michael Dennis Rohan tarafından yakılmıştı. Kundaklama sonucu Kıble Camisi'nin mihrabı ve bin yıllık minberinin yanı sıra pek çok tarihi mekan yanmıştı. Camiyi yok etmenin Mesih'in gelişini hızlandıracağına inandığını iddia eden Rohan, Church of God isimli tarikat mensubuydu. Rohan’a daha sonra akli melekelerinin yerinde olmadığına dair rapor verildi.

#Bildiri
#İİT
#İstanbul
#Kudüs
#İstanbul deklerasyonu
#Doğu Kudüs
#Filistin
#İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)
6 yıl önce
default-profile-img