|

Bu hikâyeler bizim

Eğitimci Yazar Mustafa Uslu yeni kitabı “Meselâ Hayat”ta aynı toprak üzerinde yaşayan bizlerin hikayelerini anlatıyor. Uslu, bir yandan hayatı sorgulamamızı sağlarken bir yandan da bir olmak için yapılması gerekenlerin ipuçlarını veriyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 11/01/2017 Çarşamba
Güncelleme: 22:24 - 10/01/2017 Salı
Yeni Şafak
EYYUP BOSTANCI


Günümüz edebiyat dünyası, hayatı postmodern bir çizgide okuyucuya anlatma gayretine girmiş ve çıkmaya da pek niyeti yok gibi görünüyor. Bu yüzden olsa gerek modern hayatın karmaşası, çapraşıklığı ve insan ilişkilerinde menfaatin ön planda olduğu düşüncesiyle günümüzün sosyo-ekonomik yapısını ele alan postmodern eserler aldı başını gidiyor. Dertlerimizi, sevinçlerimizi, üzüntülerimizi, kırgınlıklarımızı, bölünmüşlüğümüzü, yalnızlığımızı kısacası bizi anlatan eserler artık çok az diyordum ki karşıma Mustafa Uslu'nun “Meselâ Hayat” adlı hikâye kitabı çıktı. Hayatı mesele olmaktan çıkarıp geçmişimizi bize farklı bir üslupla, espri ve şaşkınlığı bir arada barındırarak anlatan yirmi dört hikâye, bu kitapta bir araya getirilmiş. Her hikâye geçmişimizi o kadar güzel anlatıyor ki bu kitabı okuduktan sonra hiç kimse, “Hiçbir hikâyede kendimi bulamadım” deme zahmetine katlanamayacaktır.


Okuyucunun heyecanını yitirmeden birkaç hikâye ile ilgili görüşlerimi aktarmak istiyorum. Bunlardan ilki çok beğendiğim ve hoşuma giden “Münzevi” hikâyesi. Bu hikâye, hayatı talihsizliklerle dolu bir insanın başından geçenleri o kadar güzel anlatıyor ki birçok konuda yeteneği olmasına rağmen çevrenin etkisiyle her birinden teker teker uzaklaşan, sonunda münzevi olan bir kahraman karşımıza çıkıyor. Bu hikâyedeki kahramanın başından geçenler, aslında hepimizin hayatında mutlaka başımızdan geçen bir durum değil midir? Ailenin isteğinin ön planda olduğu ya da eğitim sisteminin çarklarında kaybolup giden pek çok yeteneğimizi ne kadar da güzel kurgulayıp anlatıyor. Hikâyelerde ilginç olan bir durumu da söylemeden geçemeyeceğim. Her hikâyede mutlaka bir mizah ögesi karşımıza çıkıyor. Bunu da yazarın kişiliğine bağlayabiliriz. Zira bilinir ki her aşçı evdeki malzemeden yemek yapar. Bu hikâyelerin pek çoğunda da kahramanın yazarımız olması oldukça yüksek bir ihtimaldir.



ROMANTİK GELENEĞİN ÖRNEKLERİ


Hikâyeler içinde bana göre en ilginç olanlardan biri de bir teyzenin yokluk yoksulluk döneminde ilk kez karşılaştığı bir meyve ile yaşadığı mücadele ve başından geçen ilginç olayların yer aldığı “Muz Nasıl Yenir?” başlıklı hikâyedir. Eski dönemlerdeki eğitim anlayışına sahip klasik müdür tasvirinin ön plana çıktığı “Müdür Müdür müdür?” hikâyesiyle gülmekten kendinizden geçebilirsiniz. Benden söylemesi… Bir televizyon nasıl yanıp tutuşur? İlk kez televizyonla karşılaşan birinin buna tepkisi nasıl olur? “Yangın”


hikâyesini de bu olayı anlatıyor.



Uslu, eserini oluştururken bildiğimiz gazete köşesindeki fıkrayla hikâyeyi birleştirmeyi de başarmıştır. Yazarın hayat anlayışını göstermesi bakımından iyilerin hep kazanması gerektiği anlayışı da hikâyelerde kendine yer edinmiş. Buradan hareketle yazarın Ahmet Mithat geleneğini devam ettirdiğini de çok rahat bir şekilde söyleyebiliriz. Çünkü yazar, yeri geldiğinde olay esnasında araya giriyor ve birtakım bilgilerle okuyucuyu aydınlatmaya çalışıyor. Bu yönüyle de günümüzde karşımıza pek fazla çıkmayan romantik hikâye türünü bize sunmaktadır.


Dil ve anlatım bakımından oldukça sade bir şekilde kaleme alınan eserde zaman zaman da yöresel kelimelere yer verilmiş.



• • •


Meselâ Hayat


Mustafa Uslu


Erkam Yayınları


2016


181 sayfa




#Meselâ Hayat
#Mustafa Uslu
#Erkam Yayınları
7 yıl önce