|

İpleri nehir olan kuklalar

Katkının, yararın boyutları kitaptan kitaba değişir elbet. Ne ki, 'haberdar olma'nın da kimi zaman, kendi başına bir imkan olduğu açıktır. İllâ 'eve götürmek' gerekmeyebilir bazı kitapları. Karıştırmak, göz atmak gerekir ama.

00:00 - 6/09/2006 Çarşamba
Güncelleme: 22:56 - 19/09/2006 Salı
Yeni Şafak
İpleri nehir olan kuklalar
İpleri nehir olan kuklalar

Bir edebiyat, bir sanat erinin kaçamayacağı, kaçınamayacağı önemli işlerden biri, içinde bulunduğu zihinsel atmosferin duyum ve duyuşlarını, çabalarını, verimlerini izlemek olsa gerek. Yani, yayınları takip etmek. Kim ne yazmış, ne yayınlamış, hangi çabayı göstermiş; bilmek, görmek için. Sanatçı, biraz da 'başka' zihinlerin çocuğudur. Oradan görür, oradan beslenir.

Ne var ki, izleyişte dengeyi iyi tutturmak gerekiyor. İzlemeyi 'hastalığa' dönüştürmek mümkün çünkü. Bazı 'kitap kurtları', el broşürlerini bile atmaya kıyamaz. Bazıları da ömrü boyunca okumayacağı, okuyamayacağı kitapları edinir. Bu tür izlemelerin edilgen olduğunu, katkısız olduğunu düşünüyorum. Habersiz kalmanın, nefessiz kalmaya yol açacağı bir aralık, bir yaşam yoludur söz konusu olan.

Katkının, yararın boyutları kitaptan kitaba değişir elbet. Ne ki, 'haberdar olma'nın da kimi zaman, kendi başına bir imkan olduğu açıktır. İllâ 'eve götürmek' gerekmeyebilir bazı kitapları. Karıştırmak, göz atmak gerekir ama.

Kitap yayınlarını izliyor olmanın, takipçiliğin açmazları da var kuşkusuz. Bir sürü lüzumsuz metni okumak zorunda kalırsınız bazen. Bile bile, istemeye istemeye. Beklentileriniz boşa çıkar. İncir çekirdeğini doldurmaz cümleler, mısralar arasında ha bitti ha bitecek diye kitabı sonuna kadar okursunuz. Yere fırlatıvermenin çabukluğuna bırakmak istemezsiniz kendinizi. Kimi zaman da, 'ben mi yanılıyorum acaba?' sorusuna tutunarak, kıvranma pahasına sürdürürsünüz çabanızı.

Yapı Kredi Yayınlarınca okura sunulan Nijinsky'nin Günlüğü, son bahsettiğim kitap türlerinden.

Kitap, 1890'da Kiev'de doğmuş ve çok genç bir yaşta, 19 yaşında, şöhreti yakalamış bir dâhi dansçının, Vaslav F. Nijinsky'nin, 30'lu yaşlarında yazdığı günlükleri içeriyor. Proust da izlemiş zamanında bu dansçıyı ve şöyle değerlendirmiş Guermentes Tarafı'nda: “ Yabancı bir dans topluluğundaki ünlü ve dâhi bir dansçıydı(...), yüzü pastel renkte, bakışları esrik, genç bir deli.” Evet, tam bir deli Nijinsky. Zaten, ömrünün çoğu da akıl hastanelerinde geçmiş. 'Ben İsa'nın polisiyim' diyor. Beni, herhalde, kitabın arka kapağındaki “Geçtiğimiz yüzyılın dâhilerinden...” ifadesi yanılttı. Amacım, bir dâhinin günlüklerini okumaktı. Onun sırlarına balıklama dalmak. Heyhat! Bir dâhiden çok bir delinin sabuklamalarıyla karşılaşmış oldum. Yere fırlatmadım yine de, okudum kitabı.

Yine aynı yayınevinden, Yapı Kredi'den bir başka kitap. Kuşkusuz bu, öncekinden çok farklı: Satırlar Arasında Aylaklık. Oğuz Demiralp'in denemeleri. Çeşitli tarihlerde yazılmış (1978 - 2005 aralığı) kitap tanıtım yazıları, değerlendirme ve incelemelerin yer aldığı bir kitap.

A. Şinasi Hisar ve A.Hamdi Tanpınar'ın, Oğuz Demiralp'in iki üstadı olduğunu söylersek yanılmış olmayız herhalde. Bunu, söz konusu yazarlar üzerine eğilmiş olmasından değil; bakış, kavrayış ve ifadelendiriş gücü açısından söylüyorum.

Kitapta yer alan metinler; değerlendirmeler olsun, kitap değinileri olsun, zaman zaman bir felsefi yorumlar yumağına dönüşüyor. Temiz Türkçesi ile de damakta dil tadı bırakıyor. Bir edebiyat okuru için Demiralp'i izlememek bir kayıptır diye düşünüyorum. En azından kendi adıma.

Mustafa Muharrem'in Kemansız Kare'si Sır Yayıncılık'tan çıktı. Bir mısrasını yazımıza başlık yaptığımız bu kitap, şairin üçüncü şiir kitabı. İlki, 1999'da Hece'den çıkmıştı: İsa'dan Önce Gül. İkincisi yine Sır Yayıncılık'tan: Öç Terimleri (2002). Bir de poetik metinlerin yer aldığı kitabı var: Şiirin Fiilleri Hakkında (2002).

Kitabın biyografi kısmında, şairin poetik görüşü tek cümleyle özetlenmiş: Şiiri, başlangıçtaki saflığın insana el koyması olarak gören şair... İddialı bir söz ama saygı uyandırıcı, sorgulayıcı.

Muharrem'in şiiri hakkında söylenecek temel husus imgeye dayalı bir şiir olduğudur. Tam bir imge avcısı Mustafa Muharrem. Çoğu okura bir zorlama olarak görünebilecek kadar çatışmalı, budaklı, açıklığa sırtı dönük şiirler yazıyor. Şaşırtıcı benzerliklere dayanan bir bileşkeyle bir araya geliyor kelimeler. Buradan mısralar ve şiirler doğuyor. Mustafa Muharrem kendinden çok emin, kurduğu denge ve bütünlüğe güveni tam. Şiiri, kelime bilinci olarak görüyor, neredeyse salt bu bilince yaslandığı bile söylenebilir. Elbette bu yanlış değil, belki eksik. Ne tür bir okuru vardır, hangi izlerçevrenin takibindedir bilmiyorum ama ben her zaman severek okudum bu şiirleri.


İlk kitabında;

“Keder kelebekler halinde

Kalbin kostümünü dener” diyordu.


Bu kitapta ise:

“Akşam çökünce her amaç

Biraz geyiğe benzer” demiş.


Muharrem, kendi şiir 'eğri'sini oluşturmuş bir şair. Bu eğrinin biçiminin, kimilerine budaklı görünme tehlikesi barındırsa bile, zekanın kıvraklığı olarak algılanması daha doğru geliyor bana.

Üçüncü Çekmece, Nisan Kumru'nun ilk öykü kitabı. Dergâh Yayınları'ndan çıkan kitaba ismini Mustafa Kutlu mu verdi bilmiyorum ama güzel bir isim olmuş. 1973 doğumlu yazarın öykülerine dergilerde rastladığımı hatırlamıyorum. Ne Dergâh'ta ne de başka dergilerde. Anlaşılan ilk kez çıkıyorlar okur önüne.

Nisan Kumru, sade bir dille yazmış öykülerini. Cümleler kısa, net, açık ve kendinden başka amacı yok. Yani, kibirli bir eda takınmıyor, söyleyeceğini söyleyip gidiyor. Kimi öykülerde duygusallığın yer yer öne çıktığı görülmesine rağmen (duygusallık edebi bir metin için açık düşmandır bence) tasarlanan dünya okurun iç evrenine kıvrılıp yerleşiyor. Rahat ve dingin öyküler toplamı Üçüncü Çekmece.

18 yıl önce