|

Koyun mu diyelim meleyen hayvan mı?..

Sözlükten çıkartılacağı söylenen atasözü ve deyimler TDK'nun sözlüğü marifetiyle dilimize girmedi ki, o sözlükten bu atasözleri ve deyimler kaldırılınca unutulsun.

00:00 - 6/09/2006 Çarşamba
Güncelleme: 23:14 - 19/09/2006 Salı
Yeni Şafak
Koyun mu diyelim meleyen hayvan mı?..
Koyun mu diyelim meleyen hayvan mı?..

Birkaç ay önce TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın'ın, kadını aşağılayan, kötüleyen ve ikinci sınıf gösteren deyim ve atasözlerinin sözlüklerden çıkarılacağını açıkladığına ilişkin bir haber yayınlanmıştı. Buna göre, 7 kişilik çalışma grubu oluşturan TDK, 20 bine yakın deyim ve atasözünü bilimsel incelemeye tabi tutarak bazıları argo, bazıları ise bölge ağızlarında kullanılan, Türk gelenek, kültür ve inançlarına uymayan sözleri yeni sözlüğe almayacakmış, böylece, bu olumsuz mesajların nesilden nesile geçmesini engelleyerek unutturmayı hedeflemekteymiş (Hürriyet, 12 Tem. 06).

Geçtiğimiz ay, bir başka gazete (Radikal, 20-22 Ağustos) bir yayınevinin (Damla Yayınevi) çıkardığı sözlüğü ihbar mahiyetinde duyurarak MEB'nca bu kitabın yasaklanması doğrultusunda yayın yaptı. Adı geçen Bakanlık da vakit geçirmeden şu açıklamayı yaptı: “MEB'in böyle bir deyimler sözlüğü yoktur, adı geçen yayınevine ait böyle bir sözlüğü de okullara tavsiye etmemiştir. Genel sözlüklerde yer alsalar bile küfür derecesindeki argo tabirlerin ve tabu kelimelerin yer aldığı eserlerin okullara girmesi engellenecek. Ayrıca bu tür yayımlarla ilgili gerekli incelemeler zaman geçirilmeden başlatılmış ve incelemelerin sonucuna göre de işlem yapılacak.” (Radikal, 22.8.'06).Adı geçen gazetenin haberinde bildirildiğine göre, ilköğretim öğrencileri için hazırlanmış olan ve okullara sokulmaması istenen sözlükte şu gibi deyimlere yer veriliyormuş: Ağzına tükürdüğümün: Bana sıkıntı veren bu kötü, bu aşağılık (şey)./B.k atmak: İftira etmek, leke sürmek, kara çalmak.

İlköğretim öğrencileri için bu tür deyimlerin bir kısmının salt onlar için hazırlanmış sözlüklerde yer alması sakıncalı olabilir. Buna en isabetli kararı eğitimciler, pedagoglar, psikologlar bir araya gelerek verebilir. Ben, kendi payıma bu kısıtlamada bile kantarın topuzunun kaçırılmaması kanısını taşıyorum.

İmdi, adı geçen gazetenin sansürleyerek sütunlarına geçirdiği, bizim de oradan aynen alarak yukarıya aktardığımız bu sansürlü deyimler bana, Kırgızların uyguladığı bir tabuyu hatırlatıyor. Kırgızlarda kadına göre kocanın adı tabu sayılıyormuş. Dolayısıyla kadın kocasının adını söyleyemezmiş. Hatta kocanın adına yakın kelimeleri söylemek bile tabu imiş, yani söylenmesi yasakmış. Mesela kocanın adı Koyun'sa, karısı bu hayvanlardan bahsederken, “meleyen hayvanlar” demek zorundaymış. Burada Kırgızların uyguladığı tabunun mantığını anlamak mümkündür. Burada, kocaya duyulan bir saygı ifadesi söz konusu. Ad, şey'in veya kişinin yerine geçiyor. Kişiye adıyla seslenmek ona karşı bir tür saygısızlık sayılıyor. Şimdi belki o âdet eskisi kadar geçerli olmayabilir. Ama ben, ninemin kuşağının hem kocalarının adını, hem bazı hayvan adlarını anmaktan sakındığını bilirim. Örneğin domuz demektense hınzır derlerdi. Veya cin demektense “iyi saatte olsunlar” demeyi yeğlerlerdi. Çünkü adı söylenmekten sakınılan şeyin veya hayvanın adı anıldığında orada peydahlanacağına inanılırdı. Ha, bir de, eşek yerine merkep demeyi tercih edenler vardı. Bunlar da oldukça yaygındı. Sanki merkep deyince daha nazik, daha edepli, daha görgülü, ne bileyim daha nezih olunuyor…

Bu durumun belki aynı bağlamda bir başka kullanma alanı var: özellikle cinsel organlar, bildiğim kadarıyla her dilde, bir başka dilin kelimesiyle söyleniyor. Bizde, eskiden Arapça kelimeler tercih edilirken şimdi Latincesi tercih ediliyor. Bu, bütün dünyada nerdeyse evrensel bir kural haline gelmiştir. İnsan, belli bir organın adını kendi dilinde söylemekten hicap ediyor, fakat aynı organın başka dildeki kelimesini çekinmeden telaffuz edebiliyor. Niçin? Çünkü kelimenin yabancı dildeki çağrışımı asla kişinin ana dilindeki çağrışımıyla bir olmuyor. Böylece aynı organın yabancı dildeki adının söylenmesi o kelimeyi bir tür bilimsel kisveye büründürüyor.

İmdi, yukarda haberine atıfta bulunduğumuz gazete bok kelimesini “b.” imlasıyla yazıyor, böylece kelimeyi sansürlediğini düşünüyor. O gazeteye göre bu kelime bir tür tabu. Fakat TUBİTAK, yayınlarında “mayıs böceği” falan gibi kaçamağa sapmadan böceğin adını doğrudan bokböceği olarak kullanıyor. Gazete de bok kelimesini sansürlemesine rağmen “ağzına tükürdüğümün” deyimini sansürleme ihtiyacını duymamış, olduğu gibi kullanmış, demek ki bu deyimin okul sözlüğüne girmesine zımnen geçit vermiş!

Fakat ben, asıl, TDK'nun kadınları aşağıladığı gerekçesiyle sözlüğünden silmek istediği kelimeler ve deyimler üstünde durmak istiyorum. Yeni sözlükte “Gül dalından odun, beslemeden kadın olmaz/ Kadın erkeğin şeytanıdır/ Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar/ Avradı eri saklar, peyniri deri gibi atasözü ve deyimler yer almayacakmış. Ayrıca “kaşık düşmanı”, “eksik etek” gibi deyimlerin de köküne kibrit suyu döküleceği belirtiliyor. Burada, belli bir kafa yapısının üzerinde durma gereği ortaya çıkıyor. Sözlükten çıkartılacağı söylenen atasözü ve deyimler TDK'nun sözlüğü marifetiyle dilimize girmedi ki, o sözlükten bu atasözleri ve deyimler kaldırılınca unutulsun. Bu bir. İkincisi, bu deyimler ve atasözleri kullanımda oldukça başka sözlükler onlara yer vermeye devam edecek demektir. Üçüncü olarak da, insanlar aradıkları deyimleri TDK'nun sözlüğünde bulamayınca başka sözlüklere yöneleceklerinden, olay, zaman içinde TDK'nun sözlüğünün kullanımdan kalkmasıyla sonuçlanacaktır.

Bu kafa yapısının yansıttığı en vahim husus şudur: sözlük, insanları yönlendirmek için hazırlanmaz, olanı (varbulanını) yansıtır. Varbulunan konusunda bir değer yargısına ulaşmak/ulaştırmak sözlük hazırlayıcısının görevi değildir. Sözlük hazırlayan beğendiği kelimeyi, deyimi, atasözünü sözlüğe alır, beğenmediğini atar diye bir anlayış söz konusu olamaz, olmamalı. Kadınlara hakaret diye değerlendirilen atasözü ve deyimler, aslında hakaret anlamını da içermiyor. Belki zamanla ve halen yaşanmakta olan kültür ortamının anlam çerçevesinde ona hakaretamiz anlamlar da yüklenmiş olabilir. Sözlük hazırlayanın görevi yeni anlam kazanmış olan deyimler varsa, onların asal anlamları ile sonradan yüklenilmiş anlamlarını açıklamak olabilir, yoksa o deyimleri sözlükten kovmak değil. Bir başka husus da şudur, ki korkunç bir anlayışı dışa vuruyor: “özellikle doğu ve güneydoğu bölge ağızlarında kullanılan, Türk gelenek, kültür ve inançlarına uymayan sözlerin yeni sözlüğe alınmayacağına” ilişkin vurgu… Böyle bir ayrımcılık nasıl olabilir, doğrusu akla zarar bir yaklaşım…

Gelelim “eksik etek” deyimine… Gazete (Hürriyet) mini eteğinin ucunu tutmuş bir kadın fotoğrafıyla “eksik etek” deyimine vurgu yaptığını düşünüyor, sanırım. Oysa o deyimde geçen “eksik etek” erkekte olup da kadında olmayan eteğe göndermede bulunuyor. Nitekim TDK'nun sözlüğünde de eksik etek deyiminin karşılığında doğrudan “kadın” denmekle yetinilmiş. Doğrusu da budur. Ancak sözlüğün “etek” kelimesiyle ilgili açıklamalarında hem erkeğe, hem kadına göndermede bulunan bazı deyimler yalnızca kadına ilişkin bir kayıtla sınırlanmış. Örnekse “eteğine eğri” deyimi “iffetsiz, kötü (kadın)” olarak açıklanırken, “eteği arı” veya “eteği pis” deyimlerinde cinsiyete vurgu yapılmamış. Fakat aynı yerde “eteği temiz” deyimi “iffetli, namuslu (kadın)” denilerek cinsiyet ayrımına gidilmiş. Bu deyimlerde geçen “etek” sözcüğü ile vücudun veya giysinin belden aşağı kısmına göndermede bulunulduğu gibi, cinsiyete ilişkin göndermelerde de bulunulmaktadır. Ancak hangi deyimde vücuda, hangi deyimde giysiye göndermede bulunulduğu tefrik edilmeden hepsini aynı kaba koyarak değerlendirmeye gidildiğinde yanlışlığa düşüleceği aşikârdır.

Hasılı, gerek okul sözlükleriyle, gerekse TDK sözlüğü ile ilgili olarak yapılacağı bildirilen tasarruflar, bana, 1920'li, 30'lu, 40'lı yılların baskıcı totaliter diktatoryal rejimlerin kafa yapısını hortlatma çabası olarak görünüyor ve ürkütücü geliyor.

Dil kimsenin babasının malı değil, kimse onunla gelişigüzel oynamaya kalkışmamalı.

18 yıl önce