|

Sürgünde bir veli: Niyâzî-i Mısrî

Tasavvuf edebiyatına ilişkin çalışmalarıyla tanınan Mustafa Tatçı tarafından hazırlanan ''Limni''de Bir Sürgün Velî, Niyâzî-i Mısrî''nin Hatıraları'' adlı kitap Türk tasavvuf tarihinin marijinal sufilerinden biri olan Niyâzî-i Mısrî''nin hayatından ilginç notlar aktarıyor.

Alaattin Karaca
00:00 - 9/11/2014 Pazar
Güncelleme: 20:46 - 9/11/2014 Pazar
Yeni Şafak
Sürgünde bir veli: Niyâzî-i Mısrî
Sürgünde bir veli: Niyâzî-i Mısrî

Menakıpnâmeler, tasavvuf edebiyatında, bir şeyhin, bir evliyanın hayatındaki olağanüstü olayların, gösterdiği kerametlerin kendisini sevenlerce, müritlerce anlatıldığı, dinî nasihatler de içeren, aynı zamanda o evliyanın/şeyhin biyografisine dair önemli bilgilerin de bulunduğu edebî eserlerdir. Bir yönüyle bunlara tasavvuf ehlinin olağanüstülüklerle, hikmetlerle dolu anıları da denebilir. Ancak müritlerce kaleme alındığından, hatta kimileri de rivayete dayalı olduklarından, anlatılan olayların tümüyle ne kadar gerçek, ne kadar mübalağalı olduğu şüphelidir. Bununla beraber, bu tür menakıpnameler, tarikat halkasına giren müridan tarafından kuşaktan kuşağa aktarılmak sûretiyle, intisap edilen tarikat muhitinde bir menkıbe zinciri oluşturmuştur. Tasavvuf edebiyatına ilişkin çalışmalarıyla tanınan Mustafa Tatçı yayına hazırladığı Niyazî-i Mısrî''nin ''Limni''de Bir Sürgün Velî, Niyâzî-i Mısrî''nin Hatıraları'' adını verdiği eser de bu türden bir menakıpnâme. Öncelikle belirtmek gerekiyor ki, eserin orijinal adı ''Menâkıbnâme-i Niyâzî-i Mısrî''dir. Sayın Tatçı, bu menâkıpnameye ''Limni''de Bir Sürgün Bir Velî, Niyazî-i Mısrî''nin Hatıraları'' adını vermeyi uygun bulmuş, muhtemelen genç kuşağın anlayabilmesi için metni serbest bir biçimde, gerekli yerleri sadeleştirerek, bazı bölümleri kısaltarak, yeri düştükçe de bazı açıklamalar yaparak günümüz harflerine aktarmıştır. Elbette söz konusu kültür hazinelerinin –aradaki büyük dil uçurumu nedeniyle- sadeleştirilmesi, özü zedelemeden genç kuşakların anlayacağı bir dille onlara aktarılması gerekir. Ancak bu tür metinlerin, özgün metne sadık kalınarak önce ciddî bir bilimsel yayınının yapıldıktan sonra, konuya vâkıf bir sanatçı tarafından ''yeniden yazılmak'' sûretiyle günümüz kültürüne sunulmasının daha yararlı olacağını düşünüyorum. Bu bağlamda, bu eserin özgün adının değiştirilmesini ve metne müdahalede bulunulmasını doğru bulmuyorum. Elimizdeki metin bir ''yeniden yazma, bir edebî dönüştürüm'' değil, özgün eser de değil… Sadece özgün eserden kısaltılarak yapılmış bir sadeleştirme. Ayrıca menakıpnâmeler, günümüzdeki hatıralara benzetilebilir mi o dahi tartışılır…

MARJİNAL BİR SUFİ

Bilindiği üzere Niyazî-i Mısrî, Türk tasavvuf tarihinin marijinal sufilerinden biridir. O bakımdan menâkıpnameleri önemlidir. Eserin başında Tatçı, Mısrî''nin menakıpnameleri hakkında derli toplu bir bilgi vermiş. Bu çerçevede Niyazî-i Mısrî hakkında, Bursalı İbrahim Râkım Efendi''nin ''Vâkıât-ı Hazret-i Mısrî'', Mustafa Lutfî''nin, ''Tuhfetü''l-Asri fî Menâkıbi''l-Mısrî'', Mehmet Şemseddin Efendi''nin ''Gülzâr-ı Mısrî'' adlı menakıpnamelerinin bulunduğunu öğreniyoruz. Bu metin ise, Limni Dergâhı Şeyhi Abdî-i Siyahî tarafından 1843''te yazılmış; ancak hazırlayan dahi bu zatın 1851''de vefat eden Abdî-i Siyahî mi veya Mısrî''yi gören bir başka Siyahî tarafından mı yazıldığı konusunda tereddütlerini gerekçeleriyle ifade etmiş. Metinden anlaşıldığı kadarıyla, menkıbelerin bir kısmı, Mısrî''nin Limni Adası''ndaki ilk dervişi ve halifesi olan Şeyh Mahmud Efendi''den rivayetle aktarılmıştır. Eğer ölüm tarihi doğruysa, Limnili Abdî-i Siyahî''nin, 1693''te vefat eden Mısrî''yi görme imkânı yok, dolayısıyla anlattıkları rivayete dayanıyor…Eserdeki menkıbelerin çoğu, Hz. Pîr''in Limni''de geçirdiği yıllara aittir. Bu bakımdan menakıpname, Niyazî-i Mısrî''nin Limni''deki hayatına ait bazı yeni bilgileri de içermektedir. Değerli araştırmacı Tatçı, eserin başında bugün yerinde ancak birkaç işaret bulunan, Mısrî Dergâhı ve türbesi hakkında da -bizzat yerinde inceleyerek- önemli bilgiler sunmuştur. Bilindiği üzere Şeyh Mısrî, ''Risâle-i Hasaneyn'' (Rısâle-i Hüseyn) adlı bir eserindeki görüşlerinden dolayı, ilkin 1676''da Limni Adası''na sürülmüş, burada sıkıntılar içinde yaşamıştır.

ADADA SÜRGÜN HAYATI

Abdî-i Siyahî, eserin ilk bölümünde bu sürgün yılları hakkında bilgiler aktarmakta, kendince O''nun sürgün nedenini, Ada''da yaşadıklarını, Ada halkının kötü davranışlarını, olağanüstü birtakım olayları anlatmaktadır. Menakıpname''den anlaşıldığına göre Hz. Pîr''in ''Limni''deki mecbûrî ikâmeti tam on altı sene'' (s. 32) sürmüş, 1692''de ise Bursa''ya dönmüştür. Bundan sonra yazar, Mısrî''nin Bursa''da yaşadığı rivayet edilen olayları aktarmaya başlar. Bursa''da Mısrî, Şeyh İsmail Hakkı Burusevî ile münakaşaya tutuşur. Mesele mahkemeye düşer. Daha sonra 1693 Haziran''ında Mısrî''yi Edirne''de görüyoruz. O sırada Ordu-yı Humayun da Edirne''dedir. Baltacı Mehmet Paşa vezirdir. Hz. Pir, Sultan Selim Camii''nde verdiği bir vaazda sarfettiği sözler nedeniyle Vezir Baltacı tarafından ayağına demir bukağı vurulmak suretiyle tekrar Limni''ye sürülür. ''Gülzâr-ı Mısrî''de Şeyh''in Limni''de kendisinin ve Baltacı''nın gömüleceği yeri işaret ederek, ''Burası bana ve bir diğer büyük zâta medfen olacaktır'' dediği rivayet olunur. Yani Mısrî, yıllar önce, Vezir Baltacı Mehmet''in de Limni''ye gömüleceğini bildirmiş ve gerçekte de öyle olmuştur. Siyahî, bundan sonra Şeyh''in Gelibolu yoluyla Çanakkale''ye oradan da Limni''ye nakledildiğini söylüyor (1693). Eserin bu bölümünde, Ada''da yaşanan menkıbevi olaylar özellikle Şeyh Mahmud Efendi''den rivayetle aktarılmış, Niyazî-i Mısrî, ayağındaki kendisini bu dünyaya esir eden demir bukağıdan kurtulmuş, 7 Eylül 1893''te Limni''de Hakk''ın rahmetine ve ebedî hürriyete kavuşmuştur. Menakıpnamenin bundan sonraki kısmında yazar, Mısrî''nin vefatından sonra Baltacı''nın başına gelenleri, Bursa''da, Vani Mehmet Efendi''nin yârânlarınca Mısrî Dergâhı''na ve müridanına yapılan taarruzları da nakletmiştir.

Eserin son kısmında dağınık sûrette Niyazî-i Mısrî''nin menkıbeleri anlatılmakta, ona ait bazı manzumelere yer verilmekte, yine Bursalı İsmail Hakkı ile olan münakaşaları aktarılmaktadır. Sadeleştirilmiş ve günümüz harflerine aktarılmış metinden sonra eserin sonunda Niyazî-i Mısrî hakkında bir ''Kaynakça''ya yer verilmiş, ayrıca metnin orijinalinin tıpkıbasımı da sona eklenmiştir.

Her ne kadar metinde olaylar, yer yer kronolojiye uyulmadan anlatılmışsa da, bu menkıbenin Niyazi-i Mısrî''nin hayatına, devrin tasavvuf hayatına, Limni''deki dinî hayata, dinî-tasavvufî konulardaki münakaşalara dair önemli bilgiler içerdiği görülüyor. Osmanlı''daki marijinal sufi hareketleri kavramak açısından da Niyazî- Mısrî''nin menkıbeleri değerli bir kaynaktır.

Kitabın künyesi:

Limni''de Bir Sürgün Velî, Niyâzî-i Mısrî''nin Hatıraları

Haz.mustafa Tatcı

H Yayınları

2014(yeni baskı)

160 sayfa

9 yıl önce