İnsanın yüzü kişiliğini yansıtır derler. Günlük dilimize pelesenk olan bu sözün arka planı incelediğimizde Batı ile İslam dünyası arasında ciddi bir ideolojik ayrışmanın olduğunu anlıyoruz. Batılı zihniyet, insan yüzlerini anatomik özelliklerinden yola çıkarak sözde bilim dalı fizyonomi altında inceliyor. İslam dünyasında ise bu isim İlmi Sima adını alıyor. Batı fizyonomi ile insanın yüzündeki anatomik özelliklerinden yola çıkarak adeta suçlu avına çıkıyor. Batıdaki stereotipi yaklaşımları ve özellikle de 11 Eylül'den sonra Batı'da Müslümanların, Asyalıların dış görünüşlerinden dolayı nasıl etiketlendirildiklerini daha iyi anlıyoruz. Buna o kadar itibar ediliyor ki Hollywood filmlerinde biyometrik analizler kurumsallaşmış durumda. Mesela Azınlık Raporu (Minority Report), Geçmişi Olmayan Adam (The Bourne Identity), Devlet Düşmanı (Enemy of the State) gibi filmlerini hatırlayanlar daha iyi anlayacaktır. Prof. Erol Göka, Uz. Dr. Murat Beyazyüz ile hazırladığı yeni kitabı 'Gerçek İnsanın Yüzünde Yazar mı?' tüm bunlara karşı sav niteliğinde… Psikiyatrist Erol Göka, "İnsanın kişiliği ile yüzü arasında bir ilişki vardır. Yüzler ruhun aynasıdır. Orada her şey yazar. Fakat bunlar insanın yüzündeki anatomik özelliklerden yola çıkılarak belirlenemez. Fizyonomi ve İslam dünyasındaki adıyla ilmi sima bu konuda yanılıyor. İnsanın yüzündeki kişiliği ancak feraset sahibi insanlar anlayabilir. İlmi feraset benim için daha doğru yargılara varan bir ilimdir" diyor ve ekliyor: "Batı'da ve İslam'da farklı adlandırılan ve yorumlanan yüzden kişilik analizi yapmak sadece Batı'nın ırkçı tarihine ışık tutuyor."
Batı'da fizyonomi olarak anılan, 19. yüzyılda frenoloji adı altında modern tıbbı etkileyen yüzden kişilik okuma çabaları, İslam dünyasında ilmi sima adını alıyor. Yüzyıllardır yüzden kişilik okuma girişimleri Batı'da çok yaygın. Bu konudaki ilk sistemli çalışmaları Eski Çin'e kadar götürenler olsa da kaynağın Eski Yunan olduğu söyleniyor. Buna da M.Ö 400'lerde Aristo'ya ait olduğu ileri sürülen bir risale kaynak gösteriliyor. Tüm tartışmaların bu risaleden kaynaklandığını söyleyen Göka,"Aristo'dan 300-400 yıl sonra bu kez Roma İmparatorluğu'nda Polemon adlı birinin yazdığı bir risaleyle fizyonomi anlayışı tekrar yaygınlaşmış. Fizyonomi İslami bilginin gövdesine, Eski Yunan ve Roma eserlerinin, Polemon'un risalesinin tercümesinden, yani 10. yüzyıldan sonra giriyor. Ama öyle bir giriyor ki, sanki İslami bir ilimmiş gibi kökleşiyor, ilmi firaset, ilmi sima, ilmi kıyafet gibi adlar altında birçok bilgi üretiliyor. Fizyonominin İslam dünyasına girerken kullandığı yollardan birisi de Galen tıbbıdır. Müslümanlar Galen tıbbından çok etkilenmiş. Galen tıbbının Batı'ya tekrar aktarılması da 'Müslüman Galen' diye bilinen büyük hekim Razi sayesinde oluyor. Razi, fizyonominin İslam dünyasında yaygınlaşmasından birinci derece sorumlu gibi görünüyor" diyor.
İslam dünyasında ilmi sima, yüzden kişilik okuma meselesi çok karışık diyen Göka bazı ayet ve hadislere işaret ediyor. Kur'an-ı Kerim'in Hicr Sûresinin 75. Ayeti "Şüphesiz bunda derin bir kavrayışa sahip olanlar için ibretler vardır", "Sen onları simalarından tanırsın" (Bakara Suresi, 273. ayet), "Andolsun ki sen onları -münafıkları- konuşma tarzlarından tanırsın" (Muhammed Suresi, 30. ayet) ayetlerini örnek veriyor. "Müminin ferasetinden sakınınız, çünkü o Allah'ın nuru ile bakmaktadır" gibi hadisini hatırlatıyor." Ayetlerde bahsedilen 'tanımanın' karşıdaki insanın kaşından, gözünden, anatomik özelliklerinden ziyade kalp gözüyle yapılan bir tanıma olduğunu ifade ediyor. "Feraset denilen şeyin bu olduğu aşikârdır" diyor. Erol Göka fizyonomi ile ilmi simanın aynı zihinlere hizmet ettiğini fakat ilmi ferasetin ilmi simadan daha değerli bulduğunu söylüyor."Kuran-ı Kerim'deki ayetler fizyonomi ya da ilmi simadan ziyade ferasetin derin anlamları için delil olmaya daha uygundur" diyor. İnsanların tıynetlerinin görünümlerinde kendisini gösterdiği (siretin surete yansıyacağı) ve Müslümanlar'ın bu bilgiyle donanmış olduğu konusunda Kur'an-ı Kerim'de ve hadislerde deliller olduğu tartışmaya yer bırakmayacak kadar açıktır.
Batı'da fizyonomiye inananlar, insan kişiliğinin doğrudan yüzündeki anatomik işaretlerden anlaşılabileceğini, insanın içindeki gerçek ile dışında görünen arasında bir mütekabiliyet bulunduğunu ileri sürüyorlar. Oldukça materyalist, insanın cüzi iradesine, gaybın bilinmezliğine hiçbir yer bırakmayan bu anlayış, İslam'ın temel ilkeleriyle çelişiyor. Gerçek yüzümüzde yazar. Yüzümüzde birçok bilginin yazdığı, her insan yüzünün uçsuz bucaksız bir anlam denizi olduğu doğrudur ama bu yüzümüzde bizden bağımsız kalıtım yoluyla getirdiğimiz anatomik özellikler nedeniyle değildir. İnsanın psikolojisinin, haleti ruhiyesinin, hal, tavır, eda ve mimiklerine yansıması nedeniyle böyledir. Bugün biz de mesleğimizi icra ederken, insanın psikolojisini muayene ederken en çok onun yüzüne, beden diline bakıyoruz. Ama insanın kaş yapısının, dudak ve kulaklarının şeklinin, kafa büyüklüğünün kişiliğini ele verdiği şeklindeki anlayışlara asla prim vermiyoruz.
Erol Göka, "Fizyonomi Batı'da zanlıları yüzden tanımada büyük rol oynuyor. Yüzü çirkin olanların suçlu olma ihtimalinin fazlalığı üzerine ciddi iddialar var. Batı kriminoloji tarihi bu konuda ileri sürülmüş saçma sapan birçok tezle ve örnekle dolu, şimdi utanarak anıyorlar. Dış görünüşümüz, yüzümüz çok ama çok şey söyler ama bu kendimizi, kişiliğimizi sunma biçimimizle daha çok ilgilidir" diyor.
Erol Göka,'Birçok araştırmacı, Batıda bilimin özellikle beyin incelemelerinin hızla gelişmesinin fizyonomik bakışla ilişkisi olduğunu belirtiyor. Batılıların insanların kişiliklerini, ahlaki karakterlerini fiziksel özelliklerine, yüz şekillerine, yüzün anatomik görünümlerine göre anlamaya çalışmasının, maddecilikten köken aldığı, insanları bu sınıflama geleneğinin pek doğal olarak ırkçılığa dönüştüğü ileri sürülüyor. Kişiliğimiz, ahlak anlayışımız, yüzümüzün anatomik yapılarında kendisini belli ediyorsa, kendisini diğer insanlardan daha üstün gören sömürgeci Batılının kendi yüz görünümünü temize çıkarmasına yarayacak güya bilimsel bilgiler kolayca üretilebilir ki kitabımızda gösterdiğimiz gibi üretilmiştir. Batılılar bir yandan suçluları, anarşistleri fizyonomi sayesinde yüzlerinden tanımaya, birçok masum insanı bu yolla suçlu ilan edip cadı avına girişmelerinin yanı sıra kendi yüz görünümlerinin insanlığın geri kalanına göre daha yüksek karakteri yansıttığını da ileri sürmüşlerdir.
"İnsan, kişilik yapısını bilgi ve tecrübe sahibi olamayanlardan gizleyebilir ama meslek erbabından ve insanlarla ilgili iyi gözlem yapan insan sarraflarından asla gizleyemez." diyen Göka, bizim kültürümüzde insan sarrafı dediğimiz insanların Allah vergisi sezgileri olduğunu düşünüyor. İnsan sarraflarının hal, tavır, mimik ve edalarına, beden diline bakarak insanları anladıklarının altını çiziyor. Ülkemizde yüzden kişilik okumayla ilgili bilgilerin hemen hemen tamamının Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'nin Marifetname'sinden geldiğini söyleyen Göka, "İbrahim Hakkı Hazretleri'ne duyulan saygı nedeniyle söyledikleri de dini hakikatler sanılıyor. Söyledikleri doğru da olabilir yanlış da, kişilik analizi yapacaksak bizim kıstas alacağımız nokta anatomik özelliklerimiz değil, ruhumuzun yüzümüze yansıttığı suretler olmalıdır. Geleneksel bilgiler yanıltıcı olabiliyor" diyor.