|

Türk müziğinde uydurma makamlar türedi

Besteci, müzikolog ve teorisyeni Yalçın Tura geleneksel Türk müziği makamlarını günümüz Türkçesine çeviriyor. “Türk müziğinde uydurma makamlar türedi” diyen Tura, Türk müziği devrimini en son 2.Mahmut'un yaptığını söylüyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 21/06/2015 الأحد
Güncelleme: 01:01 - 21/06/2015 الأحد
Yeni Şafak

Besteci, Yalçın Tura yaşayan en önemli müzikologlarından biri. Hem çok sesli hem de tek sesli müzik alanında eserler üreten Tura, Türk müziği alanındaki müzikoloji çalışmalarıyla tanınıyor. Türk ses sistemini inceleyerek, geleneksel Türk müziği makamlarından yararlanarak mikrotonal adlı bir sitem kurmaya çalıştı. Osmanlı'dan kalma notaları günümüze çevrisini en iyi örneklerinden Dimitri Kantemiroğlu'nun Kantemiroğlu Edvarı olarak bilinen Kitab-ı İlmi›l-Musıki alâ Vechi›l-Hurufat'ı günümüz Türkçesine kazandıran sanatçı bu çalışmasıyla müzik alanında önemli bir katkı sağladı. Aynı zamanda yaptığı sahne ve film müzikleriyle bu alanın da öncüsü sayılan Yalçın Tura ile kurduğu müzik sistemini ve film müzikleri üzerine konuştuk.



Yıllarca Türk ses sistemini incelediniz ve Türk Müziği makamlarından yararlanarak mikrotonal sistem oluşturdunuz. Aslında bu notalar başkaları tarafından da neşrediliyor. Siz onlardan daha farklı bir sistemde çalışıyorsunuz...



Musiki sanatı fizik ve matematik bilimleri üstüne kuruludur. Bu bilimlerin verileri göz ardı edilemez. Ben, bir araştırmacı olarak, geleneksel musikimizin dayandığı ses sistemini, en eski nazariyat kitaplarındaki bilimsel verilere dayanarak inceledim ve bu verilerin, yirminci yüzyılın başlarından başlayarak yanlış yorumlandığını gördüm. O zamandan günümüze değin Arel-Ezgi-Uzdilek sistemi adıyla öğretilen ses sisteminin (aslında bu sistemin ilk biçimini Rauf Yekta önermişti) geleneksel musikimizin gerçek ses sistemini ifade etmekten çok uzak kaldığını farkettim ve işin doğrusunu ortaya çıkarmaya çalıştım. Yeni bir mikrotonal ses sistemi ortaya koymuş değilim. Keyfe göre ses sistemi oluşturulmaz. Ben sadece, makamlarımızın tarih içinde, nasıl oluştuğunu, nereden nereye geldiğini ve doğru seslendirilmeleri için eskiden hangi aralıkların kullanıldığını ve günümüzde de yine hangi aralıkların kullanılması gerektiğini, fizik ve matematik verilerin ışığında ortaya koymaya çalıştım.



II.MAHMUT VE MÜZİK DEVRİMİ


1976'da başladığınız Dimitri Kantemiroğlu'nun Kantemiroğlu Edvarı olarak bilinen Kitab-ı İlmi›l-Musıki alâ Vechi›l-Hurufat adlı çalışmasını bugünkü Türkçeye çevirerek aslıyla birlikte Batı notasıyla 2001'de yayımlamadınız. Makamlar günümüze nasıl gelebilmiş?


Bizde müzik devrimi 1826'da II. Mahmud zamanında yapıldı. Sarayda Musik-i Hümayun'u kurdu. Burada batılı hocalar ders vermeye başladılar. Dolayısıyla batı notasını öğrettiler. Mevcut repertuarı batı notasına aktardılar. 17. Yüzyılın ortalarında bir şahıs batı notasıyla 500'e yakın eseri alırken 18. Asrın başında da Kantemiroğlu kendi özel bir nota icat ederek 300 parçayı notaya aktarmış. Ben onun notalarını günümüz notasına çevirdim. 20. Asırda batı notasının bizim seslerimizi ifadeye olanak vermediği görüldü ve bir takım özel işaretler icat edildi. Bu özel işaretleri değişik şahıslar bir takım önerilerde bulundular. Arel-Ezgi-Uzdilek sistemi ağır bastı. Kullandıkları işaretler belli bir ses sistemine dayanarak kullanıyorlar. Ben bu sistemin yanlış olduğunu ileri sürdüm ve ispatladım. Daha farklı işaretler teklif ettim. Çevirdiğim Katemioğlu'nun notasında o işaretlere göre yaptım. Bizim müziğimizle uğraşan batılı müzisyenler o kitabı kutsal kitap gibi yanlarında taşıyor.



Türk müziğinde 590 makam tespit edildiği ancak bunların birçoğu bugün kullanılmadığı biliniyor. Günümüzde 150 kadar makam kullanılsa da çoğunlukla eser verilen makam sayısı 40 civarında olduğu biliniyor. Sizin gün yüzüne çıkardığınız makamlar var mı?

Günümüzde yaygın olarak kullanılan makam sayısının belirttiğiniz kadar olduğunu bile sanmıyorum. Daha doğusu, günümüzde artık makamlar değil, diziler kullanılıyor. Yanlış olarak Muhayyer-Kürdi, diye adlandırılan bir dizi, neredeyse bütün ötekilerini unutturdu. Aslında, makam sayısının artmasında, makam icad edip bahşiş koparmak niyeti kadar, aynı yapıdaki makamın, zaman içinde farklı adla anılmasının da payı var.



Türk müziğinde pek çok makamın unutulmasının sebebi Osmanlıdan Türkçe'ye neşredilememesi mi?

İlgisi yok. Bunun nedeni, önerilen bileşimlerin, genellikle pek de önemli bir yenilik getirmemesi, özellikle de, sonraki dönemlerin beğenisine uygun gelmemesindendir. Nota ihtiva eden çok fazla bir şey yok. Olanlar da büyük bir kısmı zamanında çevrildi. Henüz dilimize aktarılmamış eski nazariyat kitapları var ki onların büyük bir kısmı Arapça. Şimdilerde onlar da çevrilmeye başlandı.



Gerçek sanatın dili eğiticidir



Aşk-ı Memnu dizisinin müziği Yılanların Öcü, Kırık Hayatlar, Keşanlı Ali Destanı gibi film müzikleri en çok tanınan yapıtlarınızdan bazıları. Günümüzde film müziklerini nasıl buluyorsunuz?

Gözlerimin bozukluğundan artık hemen hemen hiç film seyredemiyorum. Evde, yakınlarımın seyrettikleri televizyon dizilerinden kulağıma çalınanları da, niteliklerinden ötürü, film musikisi saymam daha da zor. Emperyalizm, günümüzde sanatı, musikiyi de, alınıp satılabilen bir mal haline dönüştürdü ve bu süreçte, malı asıl üreten değil, onu allayıp pullayıp satışa sunan aracı daha büyük önem kazandı. Bundan dolayı yozlaşmaya, alıcıların beğenisi de aynı oranda niteliksizleşmeye başladı. Gerçek sanatın eğitici, yüceltici rolü unutuldu. Yığınlar sadece eğlendirici olanla ilgileniyor.



İyi bir film, sahne müziği üzerine tanımlamanız var mı?

Bence filmde musiki, yönetmenin elindeki anlatım olanaklarından biridir. Musiki ancak, olması gereken yerde ortaya çıkmalı ve söylemesi gerekeni söyleyip ortadan çekilmelidir. Bu görev, o anda gösterilen olayı vurgulamak olabildiği gibi, geçmişteki bir olayı anımsatmak ya da ileride olacak bir olayı önceden sezdirmek biçiminde de olabilir. Günümüzde ise, musiki filmle birlikte başlıyor ve filmle birlikte bitiyor. Görüntüyle, olayla ilgisi var mı, yok mu belli değil. Böylece, anlatım gücünü yitiriyor, gereksiz bir vızıltı, olsa da olur, olmasa da olur, yararsız bir eklenti haline dönüşüyor.



Bizim müziğimiz gönüllere hitap eder


Siz aynı zamanda Batı müziğine de vakıf birisiniz. Türk müziğinin batı notasına çevrilmesinden yola çıkarak, hem teknik hem de duygu açısından yorumunuz ne olur?

Her iki tarzda da çok iyiler, ortalar, zayıflar var. Kötüleri, zaten musiki saymıyorum. Bu iki tarz musikinin aralarındaki en büyük ayırt edici özellik, Batının, farklı ezgi çizgilerini aynı anda bir bütün içinde işleyerek çok geniş bir yelpaze içinde, etkileyici bir ifade gücüne erişmiş olması. Bizde ise, bütün ifade gücünü, ritm destekli tek bir ezgi çizgisinde yoğunlaştırmayı yeğlemiştir. Batı ayrıca, çalgı çeşitliliğini ve çalgıların ses şiddetini arttırarak çok güçlü anlatım olanakları mevcut. Bizim musikimiz ise, bir açık hava musikisi topluluğu olan mehteri bir yana, genellikle kapalı mekânlara uygun, batıda oda musikisi diye adlandırılan türe benzer. Genelde bizim musikimiz, çoğumuzun gönlüne, yüreğine daha yakın, daha sıcak geliyor. Çünki bizi ifade ediyor. Musikimizin en önemli özelliklerinden biri olan usûl zenginliği, özellikle, aksak adı verilen usûllerimizin bolluğu, yakın zamanlara değin, önemli bir üstünlüğümüzdü. Ama, yüz yıldan fazla bir süredir, Batı, bizden aldığı bu usûlleri de bol bol kullanmaya başladı. Batı musiki işine gelen her öğeyi, içine alıp özümseyebilmesi, kendine mal edebilmesi. Oysa, yabancı öğeler, bizim musikimize her zaman pek iyi uyum sağlayamıyor. Çok kere, yabancılıkları sırıtıyor.




#Dimitri Kantemiroğlu
#Musiki sanatı
#Yalçın Tura
#geleneksel Türk müziği
٪d سنوات قبل