15 yıl büyükelçilik yapmış ve üst düzey makamlarda görev yapmış bir kişi olarak bakan olmak şahsım açısından fazla bir değişiklik ifade etmiyor. Burada benim gibi AB sürecine yıllarını vermiş bir kişinin bakan olarak atanmış olmasını önemsiyorum. Bu şekilde bir mesaj verildiği kanaatini taşıyorum. Türkiye ve AB çevrelerinden bu doğrultuda gelen tepkiler de çok olumlu. Bu yüklendiğim sorumluluğu daha da arttırıyor.
Mesele sadece AB'ye üyelik değildir aslında. Bu aynı zamanda bir medeniyet projesidir. Günlük yaşamın her alanında kendini gösteren ve insanların yaşam kalitesini, eğitim seviyesini etkileyen, geleceğe daha umutla bakmasını sağlayan, demokrasi ve insan hakları ve özgürlükler alanında önemli kriterler getiren bir konudur. Üye olmamız elbette çok güzel olur. Ama önümüzdeki birkaç yıl içinde üyelik gerçekleşmese bile, bu sürecin devam etmesinin günlük yaşamımızda, ekonomik hayatımızda, soluduğumuz havadan yediğimiz gıdaya, eğitimden sağlığa, tarımdan içtiğimiz suya kadar her alanda katkıları oldu ve olacaktır.
Ben şu an için hangi tarihte AB üyesi olacağımız veya fasıl açılıp açılmayacağı gibi ana tablonun parçalarını teşkil eden konular yerine, bu sürecin tüm veçheleriyle ilgili çalışmayı arzu ediyorum. Türkiye'nin üye olabilecek seviyeye gelmesi halinde ki buna birkaç sene içinde kesinlikle geleceğiz, AB'nin böyle bir Türkiye'nin doğru resmine bakıp da üyeliğini reddetme gibi bir lüksü olmayacaktır. Çünkü bu karşılıklı bir çıkar meselesidir.
Eskiden Avrupa rüyası bir cazibe merkeziydi. Üye olanlara muazzam ekonomik katkılar sağlayan bir platformdu. Ancak AB, cazibe merkezi niteliğini yitirdi. Türkiye AB'ye üye olduğu takdirde hem genç hem de çalışkan nüfusuyla ciddi bir katkı sağlayacaktır. AB'nin kendi durağanlığını aşabilmesi için kendisine Türkiye kadar katkı sağlayabilecek başka bir ülke yok. Avrupa'nın çıkarı budur. AB müktesebatı bence dünyadaki en iyi müktesebatlardan birisidir. Türkiye de bu müktesebata ve seviyeye ulaşmaya çalışıyor. Türkiye'nin çıkarı, elde edeceği fayda da budur.
Politik nedenlerle 8 faslın açılması 2006 yılında engellenince, o zamanki Başbakanımız şimdiki Cumhurbaşkanımızın talimatı ile bütün fasılları Türkiye'de açtık. Gerçek tabloda Türkiye 28 faslı açmış ve 13-14 faslı kapatmış durumda. Yarın eğer AB bu siyasi nedenlerle bloke edilmiş fasılları açacağız derse, biz bunun çalışmalarını tamamladığımız için birkaç ay içinde açabiliriz. Hem zaman kazandık hem de Türkiye, AB'nin zamanlamasına bakmadan kendi zamanlamasıyla müzakere sürecini sürdürmüş oldu.
AB sürecinin lokomotifi oldular.
Vize konusu benim için çok öncelikli bir konu. Türk insanı üçe katlanmış refah seviyesi ile artık Avrupa ülkelerini gezmeyi görmeyi, çocuğunun daha iyi eğitim almasını, iş ilişkilerini geliştirmeyi istiyor. Ancak karşısına da vize duvarı çıkıyor. Vize konusunda Türk insanının hak etmediği bir tablo var ve bunun süratle düzeltilmesi lazım. Geri Kabul Anlaşması ile vizelerin tamamen kalkması yolunda bir anlaşma sağlandı. Ve üç senelik süre işlenmeye başladı. Zaman dolduğunda vizeler tamamen kalkacak.
Süre dolduktan sonra altı ay içinde vizeler kalkmazsa Geri Kabul Anlaşması'nı iptal etmemiz mümkün hale gelecek.
Kıbrıs meselesi yaklaşık elli senedir devam eden bir sorun. Fakat bu defa ortada sorunun çözülmesine dönük olarak çok güçlü bir arzunun olduğunu sezinliyorum. Bu doğrultuda iki önemli adım atıldı. Türkiye'den boru hattıyla adaya içme suyu sağlandı. Bu Rum kesimi için de büyük önem arz ediyor. Ayrıca bulunduğu söylenen doğalgaz rezervleri şayet söylenen oranda ise dünya piyasasına dağılımı ancak Türkiye üzerinden mümkün olabilecektir. Bunlar yeni önemli faktörler olarak ortaya çıkmıştır. Öte yandan iflas etmiş Güney Kıbrıs Rum yönetimi karşısında dev gibi bir Türkiye bütün imkanlarıyla ve adaya sağlayabileceği katkı ile duruyor. Bu üç faktörün çözümün sağlanması konusunda çok önemli olacağını düşünüyorum.
Biz AB sürecini ve Kıbrıs meselesinin çözüme kavuşmasını hep ayrı sepetlerde tuttuk. Bu irtibatı kurmak isteyenlerin hiçbir rasyonel tablosu yoktur. Biz bu kadar yıldır Kıbrıs nedeniyle 18 faslı açamaz duruma düştük, bundan sonra AB sürecinde Kıbrıs bağlantılı şantaj görünümünde hiçbir talebi kabul edebilecek konumda değiliz.
Eskiden fasıl açamadığımız zaman ekonomi etkilenir, faiz yükselecek, borsa düşecek endişesi olurdu. Üç yıldır bir fasıl açtık ne borsa ne de faiz etkilendi. Bu bağlantı artık kopmuş durumda. Biz fasılları Türkiye'de açtık. AB de fasılları ister açar, ister açmaz. Biz hepsini kapattığımızda hala AB'nin açmadığı fasıl varsa bu AB'nin bileceği bir şeydir. Kıbrıs'ın da bize baskıyla AB sürecinde yaptırabileceği hiçbir şey yoktur.
Kamuoyu yoklamalarında AB'ye kesinlikle üye olmak istemeyenlerin oranı her zaman yüzde onun altındadır. Destekleyenler bakımından değişen oran, kararsızlar nedeniyledir. Kararsızlığın sebebi de çok kolay anlaşılabilir ve düzeltilebilir durumdadır. Olumlu bir adım atıldığında kararsız kitlede bir küçülme olur ve destekçiler artar. Örneğin Başkan Barroso'nun Türkiye ziyareti sırasında verdiği olumlu mesajların ardından destek bir günde 17 puan arttı.
Birileri tarafından Batı ve dünya camiası önüne doğru resim yerine başka resimler konulmaya çalışıldı. Ben doğru olmayan olayların kibrit çöpü kadar süresinin olduğunu düşünürüm. Nitekim öyle de oldu ve gerçekler ortaya çıktı. Türkiye milletiyle, demokrasisiyle, yerleşmiş yapılarıyla bu tür bir saldırıya bile karşı koyabilecek bir güce sahip olduğunu gösterdi. Her şeyde bir hayır vardır. Bu iyi planlanmış saldırının başarısızlığa ulaşmış olması, saldırının arkasında olanlara, bir daha böyle bir işe tevessül etmemeleri noktasında bir ders olmuştur.
Önümüzdeki günlerde üye ülkelerin temsilcileri ve komisyon yetkilileriyle görüşmeler yapacağım. Hangi konuda hangi hızla ilerleyebileceğimizi değerlendireceğim. Bunların planlamasını yaptık. 11-13 Eylül günleri Portekiz'e gidiyorum. Gelecek hafta AB Parlamentosu Başkanı Schulz'un daveti üzerine 16-17 Eylül günleri Strazburg'a gideceğim. Burada AP'nin önde gelen parlamenter ve gruplarıyla görüşeceğim. Sonra 18 Eylül'de Brüksel'e geçerek Genişlemeden sorumlu Komiser Stefan Fule ve diğer üst düzey AB yetkilileri ile görüşeceğim.
Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın Brüksel'e gitmesini çok arzu ediyorum. Aile fotoğrafında bir süredir yer almıyor olmaları kamuoyunda bir eksiklik olarak değerlendirildi ve ben şahsen bunu çok büyük bir haksızlık olarak gördüm. AB liderleriyle o fotoğraftaki tabloya dönmelerini sağlamayı ilk hedef olarak görüyorum. Ancak, Aralık ayında AB Konsey Başkanı ve Komisyon Başkanı ve Komiserler değişiyor. Değişikliklerden sonra bu teması kurmak daha uygun olacaktır.