Kanada, 1845… Zengin bir aileye mensup, ancak hastalıklı bir çocuk olan James Logan'ın en yakın arkadaşı, evlerinin kâhyasının -tırnakları garip bir biçimde “pençe”ye benzeyen- oğlu Victor Creed'dir. Ailenin reisi Thomas Logan sınıfsal denklemlere uymayan bu arkadaşlığa içten içe karşı olsa da zayıf bünyeli oğlunu üzmemek adına pek fazla sesini çıkarmamayı yeğler.
Evlerinin üst katındaki odasında sürekli yorgan döşek yatan Logan, günlerini Victor ile koyu sohbetler yaparak geçirmektedir. Baba Thomas'ın da -oğlunun yoksul arkadaşına yönelik kinayeli sözler eşliğinde- davetsiz misafir olduğu bu sohbetlerden biri sırasında, evde ansızın korkunç olaylar yaşanmaya başlar. Genç adam, eşinin bulunduğu alt kattan gelen gürültüler üzerine oraya indiğinde, çiftlikte bir silah sesi yankılanır. Bu kez de olup biteni anlamak üzere James yatağından fırlar. Hâlsiz durumdaki küçük çocuk son bir gayretle merdivenleri indiğinde kâhyanın babasını öldürdüğünü, annesini de öldürmek üzere olduğunu dehşet içinde görür. Bu sırada akıl almaz bir olay gerçekleşir ve yaşadığı büyük öfke patlamasıyla ellerinin üzerinden kemik pençeler fışkıran kahramanımız, hastalıklı bir çocuğunkini kat be kat aşan vahşi bir güce ulaşarak katili doğrar. Son nefesini vermekte olan kâhya ise ailesini dağıttığı gibi James'e giderayak son bir darbe daha vuracak ve kulağına “onun gerçek babasının kendisi olduğunu” fısıldayacaktır. Evet; o aslında bir insan değil, bir “Wolverine”dir ve gerektiği zamanlarda ortaya çıkıveren pençeleri de bu “mutant” adamın farklı biçimde evrimleşmiş biyolojik yapısından kendisine miras olarak geçen bir tür silahtır.
Üst üste yaşadığı şokların ardından aklı iyice karışmış bir hâlde ormanda koşturan James'in yolu, en az kendisi kadar şaşkın durumdaki üvey kardeşi Victor tarafından kesilir. Durumu zor da olsa kabullenen iki çocuk “ömürleri boyunca birbirlerini koruyup kollamaya” söz verirler.
İlk görevlerinde dünya dışından gelen “adamantium” elementini ararken devlet yetkililerinin yerlilere yaptıkları zulme katlanamayan James, sarsılmaz bir sadâkatle bağlı olduğu kardeşini geride bırakarak ortadan kaybolur. Kanada'nın Rocky dağlarında kerestecilik işiyle uğraştığı yepyeni bir hayat kuran adamımız, diğer yandan da travmatik geçmişini unutmaya çabalamaktadır.
İlk kez gerçek sevgiyi bulduğu kız arkadaşı Kayla ile son derece sakin ve dingin bir hayat sürmeye başlayan James'in bu huzurlu atmosferi, kendisini yüzüstü bıraktığı için ona düşman kesilen üvey kardeşi Victor ya da namıdiğer “Sabretooth”un ansızın ortaya çıkışıyla birlikte yerini tekrar kâbusa bırakacaktır. Kayla'nın Victor tarafından katledilmesi nedeniyle kalbi intikam duygularıyla dolan James, “Weapon X” adlı çok gizli bir programa katılır; böylelikle yolu eski komutanı Stryker ile bir kez daha kesişir. Kendisini yenilmez hâle getirecek adamantium metalinin vücuduna enjekte edilmesiyle de Wolverine'in intikam süreci başlar.
Gerek içerdiği karakter çeşitliliği, gerekse kurduğu fantastik evrenin baş döndürücü görselliğiyle yıllar yılı beyazperdeye uyarlanması en meşakkatli çizgi romanlar arasında kabul edilip yapımcılar tarafından yanına pek fazla yanaşılmayan “X-Men”, yıllarca süren ön hazırlığın ardından 2000'lerin başında Bryan Singer eliyle ilk kez uzun metrajlı bir filme dönüştürüldüğünde, serinin fanatikleri de tam anlamıyla çılgına dönmüşlerdi. Henüz 30 yaşındayken çektiği ”Olağan Şüpheliler” (1995) adlı, baştan sona yüksek zekâ ürünü polisiye başyapıtıyla Hollywood'da genç yaşta büyük bir sükse yapan Singer, anılan filmin getirdiği saygınlıkla “X-Men” gibi riskli bir projeyi fazla zorlanmadan söküp almış ve bunu da yüzüne gözüne bulaştırmadan gayet tatminkâr bir sinemasal gösteriye dönüştürmüştü.
“X-Men” fanatiklerinin sonuçtan duyduğu memnuniyeti gören yapımcılar, 2003'deki devam bölümü “X2”yi de yine Singer'a teslim ettiler. Bu film ilkinden çok daha büyük bir beğeniyle karşılanırken, Singer da sektördeki konumunu iyice perçinleyecekti.
Ve nihayet, 2006 yılında, seriyi tamamlamak üzere, bu devâsâ projenin üçüncü ve son halkası “X-Men: Son Mücadele” için düğmeyle basıldığında, yapımcılar öyküye noktayı koyma şerefini yine Singer'a teklif ettiler. Ancak, sanatçı o sıralar bir başka gişe canavarı film, “Süpermen Dönüyor” için sözleşme imzalamış olduğundan, final öyküsünü çekmek Brett Ratner'e nasip oluyordu.
Yapımcılar, o tarihte 37 yaşında olan Ratner'in hiç de fena sayılamayacak yorumuyla tamamlanan bu üçlemenin hemen ardından, “altın yumurtlayan tavuğu daha fazla nasıl yaşatacaklarının” arayışına girdiler. Sonuçta, sinema-TV tarihinin dibine kadar tüketilmiş pek çok öyküsü gibi “X-Men” için de bir “origins / olayların geçmişine dönüş” bölümü çekme fikri ortaya çıktı. Ki ilk kez 2000'lerin başlarında bilim-kurgu gurusu George Lucas'ın “Yıldız Savaşları”nda uyguladığı bu konsepte, son olarak efsanevî “Uzay Yolu” dizisine yeni bir soluk getirmek üzere dahi yapımcı-yönetmen J.J. Abrams tarafından başvurulduğunu hatırlayacaksınız. Artık epeyce eskimiş bir fantastik serüveni tepeden tırnağa silkeleyip gençleştirme yönündeki bu çabanın sonuçlarını da önümüzdeki haftalarda görme fırsatı bulacağız.
“X-Men” serisinin beyazperdeye uyarlanışının 9'uncu yılında karşımıza çıkan Gavin Hood imzalı “X-Men / Kökenler: Wolverine'in Doğuşu” ise bu yöndeki girişimlerin bir diğer parlak örneğini oluşturuyor.
Wolverine'i çözümleyen bu bölümün açtığı yeni damardan, ilerleyen yıllarda diğer kahramanların evveliyatına odaklanan bambaşka devam filmlerinin geleceğini görmek içinse kâhin olmaya hiç gerek yok. Görünen o ki her kahramanın ayrı ayrı CV'si, serinin yapımcılarını da hayranlarını da daha uzunca bir süre meşgul etmeye yetecek.
Bilim-kurgu ve fantastik serüven sinemasına meraklı olanların -“X-Men” cemaatini çok ayrıntılı tanımasalar bile- yine de büyük bir keyifle izleyecekleri, özellikle temposu ve özel efektleri itibarıyla göz kamaştırıcı bir yapıt…