|
Gezi Parkı"nın sosyolojik sinyalleri

Son bir ay içinde, İstanbul dışında birkaç cenaze törenine katıldım. Pek çok insanla sohbet ettim. Çoğu orta sınıftan ve AK Parti"ye oy vermiş insanlar bunlar. AK Parti"den ümitleri tam olarak kesilmemiş ise de o eski coşkudan eser yok şimdi. İbrahim Tatlıses"in şarkısında ifade edildiği gibi, ızdırap içinde yorgunlar ve bir yalnızlık duygusu okunuyor yüzlerde.

Fildişi kulelerde oturanlar, "herşey çok iyi gidiyor, endişeye mahal yok" deseler de insanların yüzlerine bakıyoruz, söylediklerine kulak kabartıyoruz, söylemek istemediklerini az çok anlıyoruz. Toplumun her kesiminden arkadaşlarımız, dostlarımız, akrabalarımız var. Sohbetlerin özü, toplum içerisinde "güvensizliğin" artıyor olması. Bazı olaylar vardır ki alttan alta gelişen bir sosyal tepkinin sinyalleri olarak algılanmadıkları takdirde vahim sonuçlara yol açarlar. İktidarlar "söylenemeyenlere" dikkat kesilmedikçe, bastırılmış tepkiler birer sembole dönüşen eylemlerde kendini açığa vururlar. Gezi Parkı olayları tam da bu bağlamda gelişiyor.

İktidarın müzmin muhalifleri tarafından başlatıldığı düşünüldüğü için küçümsenen bir eylem giderek büyüme emareleri gösteriyor. Zira toplumun sağduyulu kesimleri Gezi Parkı"nda sergilenen resmi tavrı benimsememiştir. Dün geç vakitlerde evime dönerken karşılaştığım bir mahalle sakini "Onlara söyle akıllarını başlarına alsınlar, Gezi Parkı"nda olanlar ne böyle kardeşim" diyerek öfkesini dile getirdi. Ailece AK Parti"ye oy vermiş bir komşumun öfkeye dönüşen bu tepkisi benim için bir kamuoyu araştırmasından çok daha önemliydi.

Ortada iyi yönetilemeyen bir algı sorunu olduğu görülüyor. Resmi taraflar aksini söyledikleri halde Gezi Parkı"na "AVM" yapılacağı kanaati var. Polisin orantısız güç kullanmasını teşvik etmek yerine, neden böyle bir kanaatin oluştuğunu sorgulamak daha doğru olur. Orantısız güç kafaları karıştırıyor, ortaya çıkan şiddet görüntülerü ise tepkileri çoğaltıyor. İktidarı zor duruma düşüreceği hesabıyla olayı köpürtmek isteyenler olacaktır elbet. Dost acı söyler, olayların geldiği nokta, böyle düşünenlerin beklentilerini bile -maalesef-aşmış gözüküyor.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç TÜSİAD"daki konuşmasında diyalog ve uzlaşma zeminini kaybetmekten söz etti. Kılıç, "Nefret ve çıkar kültürünün sarmalından toplumun ruh dünyası zarar görüyor. Sokakta, meydanlarda, okulda, stadlarda, eğlence yerlerinde, trafikte, medyada, televizyonda hâkim olan şiddet ve gerilim, geleceğin Türkiye"sinin en önemli potansiyel tehlikesidir" diyerek ikazda bulundu. Kadın cinayetleri, insanın kanını donduran tecavüz vakaları, kısa yoldan zengin olma, avantacılık, siyasi bencillik, gösterişçilik, toplumun yüzeyinde olan bitenlerin sadece birer görünümü. Toplumun derinliklerinde hissedilen endişeler ise büyük bir çözülmenin sinyalleridir.

İşleri tıkırında gidenler sosyal olarak ayrı klanlar halinde yaşıyorlar. Birbirilerine bakarak, birbirilerini dinleyerek her şeyin iyi gittiğini zannediyorlar. Gazeteci meslektaşlarımız, stratejistlerimiz programdan programa koştukları için, tartışmacı muhaliflerinin söylediklerinin zıddını hakikat belledikleri için gerçekte neler olup bittiğinin farkında bile değiller. Böylece hem kendilerini kandırıyorlar, hem iktidardakilerin her şeyin iyi gittiği zehabına kapılmasına katkıda bulunuyorlar. Böyle dostlar oldukça düşmana ne gerek var!

11 yıl önce
Gezi Parkı"nın sosyolojik sinyalleri
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak