|
Cemevleri ne olarak kapatılmıştı?

Türkiye''de gündeme oturmaya başlayan “Alevi açılımı” tartışması iç dinamiklerin baskısıyla olduğu kadar dış dinamiklerin de müdahil olduğu bir süreçte yol almaya çalışıyor. Meselenin dini boyutu kadar sosyolojik ve tarihsel çerçevesi de bir o kadar belirleyici.

Dış dinamiklerin Alevilik konusunda ne türden bir yönlendirme yapabileceğine dair pratik örneklerden biri, hep gözardı ettiğimiz Balkan deneyimidir. Bilhassa Arnavutluk deneyimi, Aleviliğe verilmek istenen form ve meselenin ne kadar politik ve stratejik amaçlı kullanılabileceği konusunda son derece ibretlik bir örnektir. Arnavutluk Bektaşiliğin en yaygın olduğu bölgelerden biridir. Osmanlı döneminde yaygın bir tarikat olarak diğer tasavvufi ekoller gibi Bektaşi tekkeleri de serbestti. Bu anlamda ''çok dinli ve çok kültürlü toplum'' modeli olmasının yanısıra ''çok İslamlı'' toplum modeli olarak Osmanlı deneyiminin tezahür ettiği alanlardan biriydi. Farklı dini anlayışların birbirinden beslenerek, etkilenerek zaman zaman iç içe geçerek, kendini ifade imkanı buldukları bir yapıydı.

Osmanlı sonrası, özellikle Enver Hoca döneminin totaliter ve katı din düşmanı uygulamaları her türlü dini örgütlenmeyi, pratiği yasakladı. Komünist yönetimin çökmesiyle birlikte kültürel kurum ve kaynaklardan mahrum Arnavutlar kendi köklerini yeniden keşfetmek için adeta el yordamıyla yol almaya çalıştılar. Bu süreçte farklı Hıristiyan grupların yoğun misyonerlik çalışmaları, fakirlikle baş edemeyen Arnavutları, onlara her türlü ekonomik imkanı adeta saçarak etkilemeye çalıştı. Bu süreçte en örgütlü ve sistematik dini çalışmanın Hıristiyan misyonerlerin çalışmaları olduğu söylenebilir. Müslüman halk, eksikliklerine rağmen gönüllü dini çabalarla bu misyoner faaliyetlere karşı direndi.

Arnavutluk adeta İtalya''nın arka bahçesi olarak görüldüğü için Katolik Kilisesi, Avrupa''nın Müslüman çoğunluğa sahip tek ülkesini Hıristiyanlaştırmak için tüm gücüyle çalışmalarını yürütüyor. Dini anlamda ne kadar boşluk olursa olsun Müslüman geçmişi bu denli güçlü bir toplumun din değiştirmesinin mümkün olmadığını farkettikleri için İslam içi bölünmenin gündeme getirilmesi stratejik olarak öncelendi. Arnavutluk''un Müslümanların çoğunluk olduğu bir ülke olması, yani İslam ülkesi statüsü Katolik Kilisesi''nin hareket alanını daraltabilirdi. Bu nedenle stratejik olarak Müslümanların azınlık durumuna düşeceği ya da çoğunluk oluşturmayacağı bir formülü empoze etmeye çalışıyorlar. Buna göre, yüzde yetmişten fazla olan Müslüman nüfus Sünni-Bektaşi olarak ikiye bölündüğünde maksat hâsıl oluyor. Böylece Bektaşilik ayrı bir din olarak kabul ettirilecek, Müslümanlık da azınlık haline getirilmiş olacak. Devletin önemli yerlerine nüfuz eden Katolik ve Ortodoks Arnavutlar, dış dinamiklerden aldıkları destekle, bu projeyi resmi devlet politikası haline getirmek için çalışıyorlar.

Türkiye''de modernleşme süreci çok kültürlü toplumsal yapıyı kısırlaştırdığı gibi resmi tanımın dışındaki her türlü dini yorumu da kısıtladı. Bu çerçevede tarihi tecrübe olarak Alevilik meselesine dini ve toplumsal tecrübeden koparılmış olarak çözüm arayışına gidiliyor. Öncelikle dış dinamikler açısından bakıldığında, bilhassa Avrupa merkezli olarak Aleviliğin ayrı bir din gibi kabul ettirilmek istendiği görülüyor. Bunun açıkça ifade edilemediği durumlarda Alevilik ve Sünniliğin ayrıştırıcı iki farklı başlık olarak ele alınarak düzenlenmeye çalışıldığı her fırsatta kendini belli ediyor.

Bir zamanlar Alevi tabanı Marksist hareketlerin tarlası olarak istismar etmeye çalışanlar başarılı olamadılar. İslam dairesi içinde görülmenin dışında Alevilik tanımlarının bir sonuç vermeyeceğini seküler Alevi seçkinler de kabul etmiş durumda.

Burada gözardı edilmemesi gereken bir husus Aleviliğin bir mezhep gibi algılanmasıdır. İslam içinde mezheplerin nasıl oluştuğu bellidir:

Özellikle cemevlerinin camiye alternatif ibadet yeri gibi algılanması, Sünni İslam karşısına daha seküler daha eklektik bir Alevi İslam çıkarma çabası laikçi çevrelerce destek görüyor.

Atatürk devrimlerinde en küçük değişimi irticanın ayaklanışı olarak gören bu laikçi kesim Bektaşi tekkeleri gibi mekanların da bu çerçevede diğer tekke ve zaviyelerle benzer uygulamaya tâbi tutulduğunu görmezlikten geliyor. Burada Alevilerin kendi geleneksel ritüellerini icra edebilecekleri mekanların açılmasını isterken devrimleri esnetmekte hiçbir sakınca görmemekteler. Alevilerin bu çerçevede cemevi açmasına kimse karşı çıkamaz. Ne var ki benzer statüde yasaklanan tasavvufi ekollerin toplanma mekanları olan tekkelere eşit serbesti tanınmasına da karşı çıkmamaları beklenir.

Samimiyet testi cemevlerinin camilere alternatif ibadet mekanı olarak gösterilmesinde değil benzer statüdeki oluşumlara da serbesti tanınmasında belli olacak.

Türkiye''deki Alevi vatandaşların, Aleviliğin ayrı bir din olarak algılanılmasını dayatan dış etkilere bu zamana kadar itibar etmemeleri önemsenmelidir. Alevi açılımı meselesinde kritik eşik Aleviliğin İslam dairesinde ele alınması meselesidir. Bu konuda Alevi önderlere önemli sorumluluk düşüyor. Kavram kargaşasına meydan vermeden her şeyi yerli yerine koyarak tartışmalı.

14 yıl önce
Cemevleri ne olarak kapatılmıştı?
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti