|
Kürtler ve Aleviler ümmetin içindedirler

Kürtler ve Alevîler genellikle Müslümandırlar, halbuki Müslüman olmayan insanlar bile Son Peygamber (s.a.)''den sonra onun ümmetine dahildirler; çünkü başka bir peygamber olmadığı için başka bir "vahye dayalı dinin ümmeti" de olamaz. Bu yüzden kaynaklarda insanlar iki kısma ayrılmış, İslam"ı kabul edenlere "icabet ümmeti", henüz kabul etmemiş olsa da Peygamberimiz ve yolundan gidenler tarafından İslam"a davet edildikleri için onlara da "davet ümmeti" denilmiştir.

İcabet ümmeti içinde meşhur tabirle yetmiş iki millet (mezheb mensubu) vardır. Bunlardan "ehl-i sünnet ve cemaat" olarak anılan büyük kitle, diğerlerini "yanlış yola sapmış olarak" kabul eder ve kendilerince "doğru olan yola" çağırırlar. Ama bu fark ve çağrı dinin aslı (insanı dine sokan, Müslüman kılan veya çıkaran konularla) ilgili olmayıp, dinin yorumu ile ilgilidir. İnkar değil de yorum (te"vîl) bulundukça hiçbir grup tekfir edilemez (İslam dışına itilemez).

Alevîlere karşı Sünnilerin tavır, davranış ve duyguları benim çocukluk yıllarımla anarşi yıllarına göre hayli değişti, yumuşadı ve normale yaklaştı. "Mezhebimiz farklı olsa da din kardeşiyiz" anlayışı, bundan hoşlanmayanlara, istismarcılara, ümmet düşmanlarına rağmen yaygınlaşmaya devam ediyor.

Kürtlerin de Alevî olanı ve olmayanı var, sanırım çoğu Sünnî''dir. Mezheb bir yana, etnik fark yüzünden ümmet içindeki Kürtler ile diğerleri arasına nifak sokmak isteyenler, yalnızca Kürtleri değil, diğer etnik grupları da dışlamaya uğraşanlar var, ama ümmetin ezici çoğunluğu; Türk, Arap, Kürt, Acem, Berber... demeden ümmete mensubiyeti üst değerlendirme kriteri olarak kabul etmekte ve ırkı, kavmi ne olursa olsun insanları din farkına göre tasnif etmekte, İslam"a dahil olanları "din kardeşi" İslam"a henüz dahil olmayanları ise bir gün hidayete ermesi umulan ve davet edilen insan kardeşi ve davet ümmeti olarak görmektedir.

Özellikle Kürtleri bahis konusu edersek, Sünni Müslümanların tarikat pirleri ile uleması arasında sayılamayacak kadar Kürt alim ve sûfî-mürşid vardır. Sünnîler tarih boyunca ayrım gözetmeden bu alimlere bağlanmış, güvenmiş, onları sevmiş ve saymış, ilim ve feyizlerinden istifade etmeye bakmışlardır. Alimleri baş üstünde olan bir etnik grubun sıradan insanları yabancı ve öteki olamazlar.

Sihirbazlar gibi insanların zihin ve duyguları ile oynayan ümmet ve insanlık düşmanları, ümmeti ırka ve mezhebe göre parçalara ayırıyor, her bir parçayı diğerine düşman kılmaya çalışıyorlar. Bunların oyununa gelen bazı yeni yetmeler ümmet ve din kardeşliği yerine ırk ve kavim kardeşliğini koyuyor, bu manada kendilerinden olmayanları dışlıyorlar. İşte bu Peygamberimiz''in lanetlediği "kavmiyetçilik"tir.

Son zamanlarda ümmet birliğini bozan amiller arasına, kavmiyetçiliğe ek olarak ideolojiler ve siyaset de girdi. Bu yüzden bugün mesela Suriye"de Kürtlerin bir kısmı yine Kürtlerin bir kısmı ile savaşıyor. Türkiye"de, karanlık çevrelerden emir ve talimat alarak sokağa dökülen, öldüren, yakıp yıkan anarşistlerin önemli bir kısmı Kürt ve en çok da Kürtlere zarar veriyorlar.

Bunca acıdan, sancıdan, zarardan, kayıptan sonra hala uyanmayacak mıyız, hala ibret almayacak mıyız, hala din, ümmet ve insanlık düşmanlarının oyununa gelmeye devam edecek miyiz!?

Her grubun (aidiyetin) içinde ümmet kardeşliğini benimsemiş insaflı, âkıllı, basiretli, iyi niyetli insanlar vardır, bugün onlara büyük bir vazife düşüyor: "Kendi adamlarına" uygun dil ile hitap ederek barış ve kardeşliğe davet etmeleri, buna ısrarla ve her şeye rağmen devam etmeleri zaruret halini almış bulunuyor.

10 yıl önce
Kürtler ve Aleviler ümmetin içindedirler
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset