|
Keşke "Alevi" olsaydık

Aleviler ne istiyorsa verilsin, statüyse statü, "cemevi"yse cemevi, dedelere maaşsa maaş...

Haddizatında işi çalıştaya malıştaya da boğmaya hiç gerek yoktu; nihayetinde kimse kimseye bir şey lütfetmiyor!

Devlet zaten bütün vatandaşlara "din ve vicdan hürriyetini" alabildiğine yaşayabileceği imkanları sağlamakla mükelleftir.

Alevilerin şu veya bu şekilde tanımlanmasından da behemehâl vazgeçilmeldir.

Dahası, "Kim gerçek Alevi, kim Ali"siz Alevi" yollu tecessüslerle devletin işi olmamalıdır.

"Ali"siz Alevi mi olurmuş!" veya "Hem ateist hem Alevi nasıl olunurmuş!" falan demeyin.

Orası Alevilerin bileceği iş.

Kamer Genç bile Alevi olarak kabul görüldüğüne göre demek ki bizim bilmediğimiz bir şey var.

Demek ki, Aleviler kendilerini nasıl tarif ediyor, kimi nasıl Alevi kabul ediyorsa "eyvallah" çekmemiz, saygı duymamız lazım.

Alevi Bektaşı Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız vaktiyle "Alevilik inancında reenkarnasyon vardır" demişti, "Aleviler, Hazreti Ali, Mustafa Kemal Atatürk olarak zuhur etti, geldi, diye inanırlar..." (Neşe Düzel bacımızın Taraf gazetesini "Sözcü" haline getirme görevinden çok önce, 2008"de yaptığı söyleşiden.)

Bütün Alevilerin (Attila İlhan"ın ifadesiyle) "Gazi Paşa Hazretleri"nin" Hz.Ali olarak zuhur ettiğine inandığını sanmıyorum.

Zira...

"Atatürk düşmanı" denilebilecek birçok Alevi biliyorum.

Belki de bunlar (Sayın Balkız"ın tanımından hareket edecek olursak) Alevilik"ten çıkmış bahtsız insanlardır.

Bilemiyorum.

Ben her yurdum insanı gibi "Gazi Paşa Hazretleri"ninin" hayatını ve söylevlerini biliyorum sadece. Hz.Ali"nin zuhur etmiş hali olduğuna dair herhangi bir iddiasına şimdiye değin rastlamadım.

Bilebildiğim kadarıyla Kemalistlerin de böyle bir iddiası yok. (Onlarınki "ortodoks laiklik" hassasiyetinden kaynaklanmış da olabilir tabii, tam emin değilim. )

Aleviler kendi aralarında bu tarz konuları konuşurlar, biz dışarıdan "kaynak "yapmayalım. Hülasa, hiçbir şekilde kategorize etmeyelim.

Bizim yapacağımız şudur: Atatürk dönemi de dahil hangi dönemde olursa olsun, Alevilere yapılan bütün zulümlerden dolayı özür dilemektir.

Tıpkı Sayın Erdoğan"ın Dersim katliamından ötürü özür dilemesi gibi. Asla ve kat"a Kılıçdaroğlu gibi, "Dersim"de olanları devrimin koşulları içinde olağan karşılamak lazım..." dememek lazım.

Alevilik konularında çok hassas olmak gerekir.

Mustafa Keser"in askerleri hatırlamazlar; Güner Ümit adlı yarışma programlarının vazgeçilmez bir sunucusu vardı. Bir yarışmacıya haddini aşarak, "Yoksa siz Kızılbaş mısınız" dediği için bütün televizyonlardan adeta sürgün edilmişti. Adamcağız binlerce kez Alevilerden özür dilediği halde bir türlü iflah olmamıştı.

Bu hassasiyet bizde de olsaydı; bu bağlamda biz de Alevi olsaydık keşke!

Bu ülkede Allah"a ve Rasulü"ne alçakça küfredenler en azından baştacı edilmezdi.

Ve, keşke Alevilerdeki bu duyarlık demokratlarda da olsaydı.

O vakit bu ülkede darbe tehlikesinden asla söz edilmezdi.

Bütün darbeleri desteklemiş, darbelere karşı çıkanlara her türlü kahpeliği reva görmüş, hayasızca andıçlamış; kontrol ettiği medya orgnalarını garnizon çıktısı haline getirmiş; vicdan sahibi sanatçıları "Vay şerefsiz" çekerek katillerin önüne atmış "darbesevici firariler" bugün kalkıp da birçok darbe teşebbüsü atlatmış hükümete lagaluga yapmaya cesaret edemezdi.

NOT 1:
Aziz dostum Mehmet Emin Kazcı"nın "Şimdi Sen Mevsimidir" adlı kitabı Ares Yayıncılık"tan çıktı. (Tel: 0212 512 86 64) Aşka dair bu müthiş kitap hakkında daha sonra bu köşecikte konuşacağız nasılsa, siz de okuyun ki birlikte konuşalım.
NOT 2:
Geçen yazımda Davos yerine sehven Oslo yazmışım, düzeltirim.
11 yıl önce
Keşke "Alevi" olsaydık
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak