|
23 Nisan, Kut’ül Amare aynı ruh!
Bir milletin tarihi hatıraları gelecek nesiller için en iyi öğreticidir. Nerden, nasıl geldiğimiz ve kim olduğumuz önemlidir. Zaferlerimiz de, bozgunlarımız da, önemlidir. Keza, neden kazandığımız ve neden kaybettiğimiz de öyle. Tarihi bilmemekse köksüzlüktür. Köklerini derine indiremeyen ağacın ömrü kısadır. Başka bir deyişle söylemek gerekirse, kökü sağlam olan ağaç uzar. Bunun içindir ki bu ülkedeki tarihimiz, aidiyetimiz ulu bir çınara benzetilir.

“Çanakkale Zaferi”ni andığımız günlerde de, “Kut'ül-Amare Zaferi”ni yi yâd ettiğimiz bugünlerde de ağzıyla orak sallayan bazı palavracılar tarihimizin kanla yazılmış sayfalarına gölge düşürmek sevdasındalar. Saçma tartışmalarla “Çanakkale”, “Kut'ül-Amare”, “23 Nisan”, “Sakarya Meydan Savaşı” karşı karşıya getirilerek politik pozisyonlar alınıyor. Çanakkale'yi, Kut'ül-Amare'yi, Sakarya'yı kazananlar da, 23 Nisan'da “Büyük Millet Meclisi”ni “Milli Mücadele”nin mihveri haline getirenler de aynı kadrolar değil miydi?

Çanakkale muharebelerine katılan Teğmen Mehmet Fasih “Kanlısırt günlüğü”nü “'Ey defter-i hatıramı okuyanlar! 'Dikkatle oku. Orada kalender bir fikrin, mütevekkil bir kalbin sergüzeşt-i hayatını göreceksin” cümleleriyle başlatıyor. Mehmet Fasih, o günkü kuşakların nasıl bir imân kuvvetiyle istilacılara karşı koyduklarını anlatıyor. 21 yaşında genç bir teğmen iken saçının sakalının ağardığını, suratının buruşup vücudunun çürüdüğünü dile getiren Fasih, yanı başında gencecik fidanların büyük bir teslimiyet içinde şehit düştüklerine tanıklık ediyor. O kadar etkileniyor ki şehitleri canlı birer suret halinde etrafında görmeye başlıyor. “Onlar muvakkat bir zaman için öldüler. Yine dirilecekler” diyerek teselli buluyor. Hüznünden ötürü geceleri uyuyamayarak piposunu tüttüren Fasih'i 'Subaylar tütün değil esrar tüttürüyordu' diye anlatmaya kalkışan sözüm ona 'askeri-tarihçiler' bile gördük.

Kumanda yeteneği, silah üstünlüğü, strateji, taktik elbette muharebelerde zaferi getiren unsurların başında geliyor. Ama muharebelerde manevi ve moral güç de bir o kadar önemli. Çanakkale'de “Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” diyen bir kumandan var ise, bu, emri tereddütsüz olarak kabul edip ölmeye hazır askerlerin bulunmasından ötürüdür. Öte yandan askeri tarihin sayfaları marşlarla, güle oynaya, harala gürele cepheye giden, ancak ilk silah patladığında evlerine dönmek isteyen askerlerin sebebiyet verdiği mağlubiyetlerle dolu.

Irak cephesinde savaşan askerlerimizin maneviyatı da Çanakkale'deki kadar güçlüdür. Kut'ül- Amare muharebelerine katılan Taşköprülü Mehmet Efendi günlüğünde bakın neler diyor:

“İki gün evvel almış olduğum yara bana epeyce ıstırap veriyor ve neticede misketin içeride kaldığı anlaşıldığından canımı sıkıyordu. Hastaneye gitmek istemiyordum. Bu batarya ile birlikte bulunmayı arzu ediyordum. Bana hastaneye gitmemi tavsiye edenlere karşı derin bir nefret hissediyordum”

“35. İhtiyat Fırkası”nın yedek subaylarından Mehmet Efendi “Kut'ül-Amare zaferi”nden 12 gün önce esir düşüyor. Kendini sorguya çekerek bilgi almak isteyen sorgu subayının “hangi fırkadansın?” sorusuna Mehmet Bey “Bizde şimdi fırka yok. Bütün millet beraberce çalışıyoruz” diyerek cevap veriyor. Mehmet Bey önce Kalküta'ya, oradan da Myanmar'ın Rangoon şehrine götürülüyor. 11 Ağustos 1914 tarihiyle başlayan günlüğü 22 Haziran 1916'da Rangoon'a varışıyla son buluyor. Sonrası yok. Mehmet Efendi'nin akıbeti bilinmiyor. Ama bu topraklar için savaşan Mehmetlerden bir Mehmet olarak tarihi hatıralarımızda yaşıyor.
#Kut’ül Amare
#Çanakkale Zaferi
8 yıl önce
23 Nisan, Kut’ül Amare aynı ruh!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset