|
Abandone oldum

Stalin, Türkiye''den Kars ve Ardahan''ı istemiş miydi? Resmi kaynaklara göre istemişti.

Türkiye''nin Amerikan yörüngesine girmesi de Sovyet tehdidiyle açıklanır.

Yani Türkiye toprak bütünlüğünü korumak için NATO''ya girmişti. ,

1945''de Moskova Büyükelçisi Selim Sarper ile Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov arasındaki görüşmede dile getirilmişti toprak talepleri.

Sarper, görüşmeye yalnız gitmişti.

Sovyetler''den resmi bir talep olmadığından Kars ve Ardahan meselesi bir muammaydı.

''Amerikan yanlısı'' olarak itham edilen Sarper''in sokuşturması mıydı yoksa?

Bu şüphe hep oldu.

* * *

Yalçın Küçük''e göre ''Sovyet tehdidi'', uydurulmuştu.

Sovyetler Birliği''ne sempatiyle bakıyordu Küçük.

"Türkiye Üzerine Tezler" kitabının 2. cildinde, "Sovyetlerin toprak ve üs istediği masalı Ankara''da ve Dışişleri Bakanlığı''nda yazılıyor" diyor..

"Türkiye soğuk savaşı ilk önce başlatmış olmakla övünebilir" diye devam ediyordu.

''Sovyet tehdidi var'' diyenler Ermeni ve Gürcü profesörlerinin Kars ve Ardahan''la ilgili iddialarını Moskova''nın resmi görüşü gibi sunuyorlardı.

Mehmet Ali Birand da benzer bir tezi savunuyordu.

1985''de Yeni Gündem dergisinde, Moskova''nın Kars ve Ardahan''ı istediğine ilişkin talepleri içeren notalar konusunda yazılı kaynak bulunmadığını belirtiyordu.

Ermeni ve Gürcü profesörlerin görüşleri devletler hukuku ve diplomatik teamülde resmi talep sayılamazdı.

Ben de bu yaklaşıma sıcak baktım hep.

Elde Sarper''in bildirdiği dışında ciddi bir tutamak yoktu çünkü.

Ama şimdi iş değişti.

* * *

Stalin, Kars ve Ardahan''la ilgili hak iddialarını bir başka görüşmede de dile getirmişti.

16-26 Aralık 1945''de İngiliz Dışişleri Bakanı Ernest Bevin ve beraberindeki heyet, Kremlin Sarayı''nda Stalin''le görüşmüştü.

Stalin, Boğazlar, Kars ve Ardahan''la ilgili taleplerini deklare etmişti.

Bevin görüşme tutanaklarının bir nüshasını Amerikan heyetine de vermişti

İşte geçenlerde Amerika bu belgeleri kamuoyuna açtı..

Muamma çözülmüş görünüyor.

Bir not daha..

1945''de Londra Büyükelçimiz Cevat Açıkalın, Ernest Bevin Londra''ya dönmeden önce İngiliz Dışişleri''nden bilgi istedi.

Aldığı cevap ne oldu dersiniz?

"Görüşmede Türkiye gündeme gelmedi".

Ayrıntı için Selim Deringil''in "Denge Oyunu" kitabına bakabilirsiniz.

Küçük ve Birand''tan açıklama beklemek hakkımız.

Bu yeni gelişme, ''Soğuk savaş, Türkiye ve Rusya ilişkileri tarihi''ne bakış açımı ters yüz etti.. Abandone oldum anlayacağınız.

İsterseniz beni gazeteci saymayın!

Gazeteciler, 212 Sayılı Yasa''da değişiklik öngören tasarıyı protesto ediyor bugün. Tasarı beş yılda bir sene yıpranma hakkını ortadan kaldırıyor. Her meslek kesimi kendisini ilgilendiren düzenlemelere hassastır. Gazetecilerin diğer meslek grupları gibi güçlü örgütlere sahip olmadıkları bir vakıa. İdeolojik angajmanlar mesleki dayanışmanın önüne geçiyor. Çoğu gazetede muhabirler 212 sayılı yasa dediğimiz basın sigortasına bile sahip değiller. Ağacı kesen baltanın sapı aynı ağaçtan. Hükümete bağlı bir organın, gazetecilere basın kartı vermesini içime sindiremedim hiç. Bu yüzden on yıldır basın kartı için başvurmadım. Basın kartları gazeteciyi çalıştıran kurum tarafından verilmeli. Çok gerekliyse bir mühür de onlar vursun. Ama gazetecinin gazeteci olup olmadığına devlet karar vermesin. Düsseldorf''ta bir gazeteciyle sohbet ederken, "Bizde basın kartını hükümet veriyor" dediğimde, aval aval yüzüme bakmış, "şaka yapmıyorsun, değil mi?" diye sormuştu. Ne diyebilirdim ki?

''Kızıl bayrak'' satan türbanlı kız

"Komünistler neden bu ülke halkıyla olumlu bağlar kuramadı?" sorusuyla başlayalım. Çünkü kafayı dinle bozmuşlardı.

Komünist denildiğinde ilk akla gelen ''Allahsızlık''tı. 1990''larda bazı illegal sol örgütler, dini motifler kullanmaya başladılar. Dev-Sol''cular camide mevlit okuttular falan. 1970''lerde hayal bile edilemezdi. Sol edebiyatta ''imam'', ''hacı'', ''hoca'' figürlerini aşağılayıcı ögeler ağırlıktaydı. 12 Mart öncesindeki sol bildirilerde de sıkça rastlarsınız.

''Kızıl Bayrak'' dergisi satan türbanlı kızın verdiği mesaj şu:

"Bakın türbanlı bir kız dahi komünist olabiliyor. Komünistler dinsiz değildir. Komünistlerin de Allah''ı vardır"

Komünistlerin üstüne yapışıp kalan "Allahsız komünistler" imajından kurtulma çabasıdır. Olay budur. Yoksa, Ertuğrul Özkök''ün salladığı gibi, ''Mollalar ve İran Komünist Partisi işbirliği'' vaziyeti filan yok ortada. Kızılbayrak satan türbanlı kızın yüz ifadesini okuyarak, başörtüsünden bir nefret simgesi türetmek Özkök''ün mahareti. Olan''ı değil, olmasını istediği şeyi söylüyor. Ortada bir nefret durumu varsa, başörtüsünü siyasal simge diye dayatanların, başörtülü çocuklarımızı Vahdettin''in, başı açık çocuklarımızı ''Atatürk''ün çocukları'' diye ayıranların sebep olduğu bir nefret olabilir bu. Özkök''ün yüzüne bakan tesettürlü kızlar da, nereden kaynakladığı meçhul bir nefretin izlerini okuyabilir. Kendilerine yaşam alanı bırakmamaya azmetmiş bir öfkeyi, sevgisizliği, izleyebilirler.

16 yıl önce
Abandone oldum
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset