|
Gezdim Biladü"s-Sudan"ı viraneler gördüm...
Ağır yaptırımların gölgesinde yaşamaya çalışan Sudan''da Türkiye büyük bir ilgi odağı. Değişim sürecine giren Kuzey Afrika''da “Türkiye Modeli”ne duyulan ilgi entelektüel ve siyasi çevrelerde gözlenebilir seviyeye ulaşmış görünüyor. Güney Sudan''ın bir refarandumla kopmasının ardından Kuzey Sudan iç savaşların tükettiği ekonomisini geliştirmeye çabalıyor. İç savaşa maruz kalarak fakirleşmiş Darfur, Türk sivil toplum kuruluşları ve insani yardım örgütlerinin de katkısıyla yaralarını sarıyor.

Sanki dünyanın en zengin ülkelerinde bile viraneler yok mudur da, hüzünlü Sudan''ımızdaki viraneleri dilime doladım.

Doladım işte.. Çünkü Osmanlı döneminde “Biladü''s-Sudan”, yani “Siyahların Beldesi” olarak andığımız Sudan''ın viranelikleri bir başka dokundu bana.

“Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı”nın bir organizasyonuyla gittiğimiz Sudan, Türkiye''nin neredeyse üçbuçuk katı büyüklükte bir ülkedir. Nüfusu ise Türkiye''nin yarısından biraz fazla.

Libya''nın Fizan''ı “Ta orası” anlamına geliyor, Sudan da işte “ta orası”.. Dört saat süren bir uçak yolculuğundan sonra Hartum''a düşüyorsunuz.

19. yüzyılda kurulmuş olan Hartum, İngiliz sömürge valisi General George Charles Gordon''un Mehdici isyancılar tarafından öldürüldüğü şehirdir. “Mavi Nil” ve” Beyaz Nil”in bir fil hortumu biçiminde birleştiği noktada kurulmuş Hartum.

Hartum, Türkçe bir kelime ve “Hortum”dan geliyor. Sudanlıların diline yerleşmiş epeyce Türkçe kelime var Osmanlı''dan kalan.

Dört güne sıkıştırılmış bir programda bir ülkeyi bütün derinlikleriyle tanımak mümkün değil elbet. Çok sayıda sivil toplum kuruluşu, Türk ve Sudan''lı işadamları, Büyükelçimiz, eski bakanlar, yanı sıra Darfur''da iki bakanla görüştük.

Sudan''da birkaç yüz öğrencinin yanı sıra çoğu işçi olmak üzere 3 bin civarında Türk yaşıyor. Dolayısıyla bilgi kaynaklarımızı çeşitlendirmeye, hem kendimiz, hem okurlarımız için doğru bilgiler elde etmeye çabaladık bu programda.

Sokakta yürüyen, alışveriş yapan, parklarda dinlenen insanların yüzlerine bakarak beden dillerinden çözmeye çalıştım mutluluk derecelerini.

TÜRKLERİN SEVGİLİSİ''YLE TANIŞTIK

Sudanlıların gözünde Türkiye müstesna bir mevkiye sahip, Türklere büyük muhabbet duyuyorlar, biz de Sudanlılara.

Sudanlı kardeşlerimizin yüzünde siyahın her tonunu görebiliyorsunuz. Çeşitli etnik kökenlerden gelen insanların bir karışımıyla yüz yüze geliyorsunuz. Siyahta bu renk zenginliğinin farkına varmak şaşırtıyor insanı.

Lübnanlı şair Salim el-Zürkali bir şiirinde söyle sesleniyordu:

“Doğurgan nehirlere/hayat akıyor kolayca gölgeliğinde/bin renk büyütüyor bakışlarımızı”

Bakışlarımız büyüyor ve kısacık süre içerisinde Sudan''ı tanımak için çırpınıp durduk.

Son gün Dr. Fatih Hasaneyn''in evinde konuk olduk. “Bilge Kral Aliya İzzet Begoviç”in eski dostudur, Boşnak kardeşlerine İslam dünyasından yardımları organize eden kişidir. Bosna savaşı sırasında Türkiye''ye de gelmiş, Cumhurbaşkanı Demirel ile temaslarda da bulunmuş. Türkiye ve Sudan ilişkilerinin gelişmesine kendini vakfetmiş bir Türk dostudur.

Sudan''da yaşayan işadamı bir arkadaşıma sordum, kimdir Dr. Hasaneyn diye.. Yüzüne bir tebessüm kondu ve “Türklerin sevgilisi” dedi. Resmi kimliği olmayan bu gönül dostumuzu Türkiye''den kime benzetebilirim diye düşündüm, bulamadım. Bir tek Mehmet Akif geldi gözlerimin önüne, ona benzetebildim.

DERİNDEN GELEN BİR FISILTI

Hartum''un camilerini gezdim, çok sadeler, mezarlarını gördüm, onlar da çok sadeler..

19. Yüzyılda bütün İslam Afrikası''nı saran “Yeni Sufi” dalgasıyla gelen değişik bir selefilik etkisi hakim büyün bu sadeliklerde. İmamların kıraatleri çok hoştu.

Velhasıl, orada burada yükselen binalar hariç, bir sadelik çarpıyor gözlerimize.

Ağır yaptırımların neden olduğu kapandan çıkmaya çabaladığını, “biz varız, ve herşeye rağmen var olacağız” diye seslendiğini hissediyorsunuz şehrin.

Derinden gelen güçlü bir fısıltı bu. İngiliz sömürgecilere isyan eden Muhammed Ahmed El Mehdi''nin, Omdurman savaşında kaybeden ama gerçekte yenilememiş halefi Halife Abdullahi''nin son nefesinde “Sudan Sudanlılarındır” çığlığını duyar gibi oluyor insan.

Evet, bu sesleri duyuyorum Hartum''lunun vakur sessizliğinde. Az şeyle yaşamaya alışmış insanların görece huzuruna tanık oluyorum. Bu bile, başlı başına hüzün veriyor insana.

SUDAN''I SÖMÜRGECİLERİN MÜDAHALESİ GERİ BIRAKTI

Sudan ve Mısır''ın kaderi binlerce yıl önce olduğu gibi 19. Yüzyılda da birleşmişti. İngiliz sömürgeciler talan etmişler Mısır''ı da, Sudan''ı da.

“Ortadoğuyu anlamak” kitabında şöyle diyor Ilan Pappe

“ İngiliz müdahalesinin uzun vadede ilerleme aracı olarak hizmet etmekten çok ilerlemeyi sabote ettiğini söylemek mümkün. Mısır, yüzyılın başında (ya da daha kesin söylersek İngiliz işgalinin ilk kırk yılında, 1882-1922) Robert Tignor''un deyimiyle ''sömürgeci ekonomik yörünge''deydi. Bu, yerli halkın baskı ve ikna yoluyla yerli ürünlerden uzaklaştırılıp yabancı ürünleri alması anlamına geliyordu ki, dışarda üretilen, dışarda olduğundan ve yerli halk tarafından evde üretilenlerden daha pahalıydı”.

Batı''nın yerli ekonomilere mühadelesi yerli sanayiinin gelişmesini engellemekle kalmamış, yanı sıra mali piyasaları da hegemonyası altına almıştı. Pappe''nin ifade ettiği ettiği gibi bu yerli mali piyasalar Avrupa''nın kılavuzluğu altında çökmüştü.

Uzun lafın kısası, modernleşmenin sosyal reform, istikrarlı ve daha liberal siyasi sistemler gibi genel hedeflerine kesinlikle ulaşılamadı.

19. yüzyıldaki Ortadoğu ekonomisi, dünya ticaretinin merkezi bir kavşağındaki kendi kendine yeten bir sistemken, Batı''nın siyasi, ekonomik ve kültürel hakimiyeti altında marjinal bir alan haline gelmişti(Ilan Papper''in tespitidir bu).

Üstüne üstlük sömürgecilik tasfiye edildkten sonra bile bağımsızlık gerçekten kazanılmamıştı.

Batıya bağımlılık sömürge sonrası dönemde de devam etmişti.

SUDAN''DA DA ÜÇ ASKERİ DARBE OLMUŞ!

Ne tesadüf, Sudan''da da bizde olduğu gibi 1950''lerden bu yana üç askeri darbe gerçekleşmiş.

1952''deki Mısır devriminden sonra 1958''de Sudan''da askeri bir darbe vuku buldu. Sudan İngiliz sömürgesinden henüz kurtulmuştu ama bu kez bir askeri rejime yakalanmıştı.

Sonra 1969''da Arap dünyasında esen laik-Arap milliyetçisi “Baasçı” dalganın tesiriyle ikinci darbe gelmiş (bizde ilki 1960, ikincisi 1971 idi). Üçüncü darbe, bizde 1980, Sudan''da ise 1989''dadır (Turabi Devrimi olarak bilinir).

Sonuç: Ayrılık tohumları İngiliz sömürgesi döneminde atılan “Güney Sudan” uzun yıllar süren bir iç savaşın ardından kuzeyinden ayrıldı. 1980''lerdeki büyük kuraklığın yol açtığı gelişmeler temelinde Darfur''da kabileler arası bir başka iç çatışmaya tanık olduk. Köylerinden kaçan iki yüzbinden fazla insan şimdi kamplarda yaşıyorlar.

Aslında “Kimse Yok mu Derneği”nin çalışmalarını yerinde görmek için gitmiştik Güney Darfur''a, “Nyala” şehrine. İnsan kendisine gösterilmek istenmeyenleri de görmek istiyor tabiatiyle.

Kamplardan birine girdik ve bu merak duygumuz nedeniyle yerel polisin nahoş bir tavrıyla da yüzyüze geldik ama boşverin. Dünyanın her yerinde oluyor böyle şeyler.

Sudan hükümeti şimdi Darfur''da yaraları sarmaya çalışıyor. Biribirine eklenen bir dizi yanlışlıklar sonucunda fakirleşmiş ve kendi kendiyle savaşan bir bölge gördüm Darfur''da. Onca zenginlikten sonra viraneye dönüşmüş bir Darfur içimi fena halde acıttı. Darfur, Birinci Dünya Savaşı''nda Osmanlı halifesinin “Cihat” çağrısına icabet ederek İngilizlerle savaşan ve 1916''da şehit düşen Sultan Ali Dinar''ın Darfur''udur, bunu da unutmayalım.

Sudan''ın gerçeklikleri bildiklerimizden farklıydı

Sudan''da tespit ettiğim bir gerçeklik, kabile gerçekliğiydi. Kırsalda bu olgu daha gözlenebilir netlikte. Hatırlatalım, bugün Sudan''ın sadece yüzde 33''ü şehirlerde yaşıyor. “Arapça”nın yanı sıra 115 “kabile dili” konuşuluyor. Merkezi şehirlerden kırsala doğru eğitim düzeyi azalıyor.

İslam, Güney hariç Sudan''da kabilelerüstü bir sistem ve yaşam tarzı getirmiş getirmesine ama gerek sömürgecilik döneminde, gerekse sömürgecilik sonrasında uygulanan yanlış politikalar yüzünden tam bir bütünleşme sağlananamış.

Sudan''da 1800''lerde ve hatta ondan çok daha önceleri sufillik kabileler arasında hızla yayılarak eğitimden hukuka kadar bir iç sistem kurabilmiş. Yerli kabilelerin hem kendi aralarında, hem de merkezi idareyle iletişimleri sufi-fakihler aracılığıya sağlanmış.

Sufi tarikatler ve kabileler neredeyse özdeşleşmiş. Bugün bile Sudan''da siyasi partiler büyük ölçüde sözkonusu tarikatlerin rengini taşıyor. Muhammed Ahmet el-Mehdi''nin çocukları ve torunları İngiliz sömürge döneminden itibaren Sudan siyasetinin önemli aktörleri olmuşlar.

“El-Mehdi” ailesi ve “Ensar” denilen taraftarları ikiye ayrılan “Ümmet Partisi” etrafında kümelenmiş. El-Mehdi''nin kendisi” Sammaniye” denilen bir tarikat mensubuydu ve ayrıca “Meczubiye” tarikatı mensuplarının desteğini de almıştı.

Libya''nın güney doğusundan Darfur''a Kadirilik, Senusilik ve Ticanilik girmişti. Kökende Fas''lı Ahmet Bin İdris''in Sudanlı talebeleri aracılığıyla pek çok tarikat Sudan''da yayılmıştı.

Şeyh İdris''in talebelerinden Muhammed Osman Mirgani de “Hatmiye” tarikatını kurmuştu. Mirgani ailesi bugün “Demokratik Birlik Partisi”ni yöneten ailedir.

“New Hampshire Ünversitesi”

tarih profesörlerinden John Ober Voll''a göre Hatmiye ve Sammaniye biribirine rakip iki hareket olmasına karşın, Sudan''da milli çapta iki örgütlenmeydi Kabilevi ve yerel bağları aşan, yanı sıra daha sonraki milliyetçilik için temel olabilecek bir hareket oluşturmuştu El Mehdi ve Sammaniye. Bu iki hareket yirminci yüzyılda biri Mısır''la birleşmeyi(Hatmiye), diğeri(Sammaniye) bağımsız bir Sudan''ı savunan iki tip milliyetçilik için yaygın destek almıştı.

Sömürge sırasında ve sonrasında Mısır kaynaklı “Müslüman Kardeşler” örgütü de Sudan''da kendine güçlü zemin bulmuştu. Hasan Turabi ve Ömer el-Beşir “Müslüman Kardeşler”in Sudan geleneğinden geliyorlar. 1952''deki Mısır Devrimi''nin kudretli Albayı Cemal Abdünnasır gibi Mısır Müslüman Kardeşleri de Arap birliğinden yanaydılar ve Sudan''da her iki çizginin de taraftları vardı.

Başlangıçta Mısır ile birleşmeyi savunan Hatmiye ve Mirgani ailesi, “Sudan Sudanlılarındır” diyen Mehdi ailesi ve Sammaniye ile aynı çizgidedir bugün. Mısır ve Sudan birleşmesi artık Sudan''daki siyasi akımlarının gündeminde değildir. “Ümmet Partisi”nin eski liderlerinden Sadık El Mehdi''nin eniştesi olan Hasan Turabi de “Müslüman Kardeşler”in eski çizgisinden çoktan çıkmıştı zaten.

1989 Turabi''nin İslami devrimi farklı kabileler ve kabilelerle özdeşleşmiş tarikatler temelinde örgütlenmiş Sudanlı''ları bir üst aşamaya geçirmekte başarılı olamamıştır kanaatime göre. “Turabi Devrimi” özünde bir İslami modernizasyon deneyimi idi, fakat yanlış politikalar yüzünden akamete uğramıştır. Hıristiyan ve animist Güney''in kopuşu ve çeşitli müslüman kabilelerle meskun Darfur sorununun kronikleşmesi önlenememiştir. Çözüm için vakit geçmiş değildir ama.

Bir model olarak Yeni Sudan..

Sudan''da kabilevi olgular temelinde modern bir üretim tarzı gerçekleştirilebilir ve bu üretim tarzı Afrika için model de olur. Başta petrol olmak üzere yeraltı kaynaklarının yanı sıra müthiş genişlikte tarım arazilerine sahip bir ülke Sudan. Kanımca petrole dayalı ekonomi yerine tarıma dayalı ekonomik bir sistem uygun olacaktır.

Sudan yaralarını sarmak için büyük bir demokratik açılım sürecine girmelidir. Kuzey Afrika''daki totaliter rejimler birer birer yıkılma sürecine girmiş bulunuyor. Sudan''ın dönüşümü, Kuzey Afrika''daki değişimi Afrika içlerine kadar taşıyarak büyük bir gelişmenin önünü açabilir.

Kabilelerin birbiriyle çelişen çıkarlarını rasyonel bir biçimde çakıştırabilecek nitelikte bir demokratik dönüşüm gerçekleştirebilir. İnsan haklarına ve çoğulculuğa dayalı bir anlayışla Sudan yeniden ve hem de dünyayı şaşırtacak bir hızla büyüyebilir.

Hem Kuzey Afrika''yla, hem Kızıldeniz üzerinden Hint Okyanusuyla, hem de sahraaltı Afrikasıyla olan coğrafi bağları nedeniyle Sudan ekonomik model üreten bir ülke olabilir. Bu ekonomik birlik modeli Türkiye''nin de katalizör olmasıyla Hint Okyanusu''ndan Karadeniz ve Hazar''a, Atlas Okyanusu''ndan Ümit Burnu''na, Akdeniz''den Adriyatik denizine kadar taşınabilir. Sudan demiryolu ağlarıyla Afrika''nın çeşitli merkezlerine bağlanarak büyük bir ekonominin sürükleyici gücü olabilir elbette.

Kendi içinde çoğulluğunu demokratik dönüşüm modeliyle sağlamış bir Sudan''ın Afrika''ya katacağı çok şey var. Sudan ve Güney Sudan ilişkisi yeniden tanımlanmalı, hiç olmazsa ekonomik olarak bütünleşmenin yolu açılmalıdır. Kuzey''de yaşayan Güney Sudanlılar, iki bölge arasındaki ekonomik ve kültürel ilişkilerin devam etmesinde önemli rol oynayabilirler. Bu nedenle, Sudanlılar kendi bölgelerinde yaşayan Güney asıllıları ürkütüp kaçırmamalılar, aksi takdirde sonradan eksikliklerini çok arayacaklardır.

Öte yandan kabile düzeyinde ekonomik ve sosyal yaşamlarını sürdürmek zorunda bırakılmış Sudanlılara alternatif yaşama imkanları sunulabilmeli. Elbette Sudanlılar nasıl yaşayacaklarına yine kendileri karar verecekler ama çeşitli seçeneklere ulaşma imkanı da her halükarda sağlanmalı. Sudan''ın önündeki acil sorun budur, gerisi hikayedir.

13 yıl önce
Gezdim Biladü"s-Sudan"ı viraneler gördüm...
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset