|
Kayıp İmam"ın bedduası Kaddafi"yi yakaladı!
1978 yılında Kaddafi''yle görüşmek için Libya''ya giden Şii dünyasının önderlerinden İmam Sadr ve iki arkadaşı aniden ortadan kayboldu. Kaddafi''nin Yeşil Kitabı''nın bir palavra olduğunu söyleyen imam ve arkadaşlarından bir daha haber alınamadı. Ama imamın bedduası tuttu. Şimdi Kaddafi''nin başı büyük belada. Belki Kaddafi sonrasında İmam Sadr ve arkadaşlarının akıbeti hakkında da somut bilgiler ortaya çıkar

Günlerden 25 Ağustos idi, bir Ramazan ayıydı, sene 1978..Lübnan''dan Cuma günü Trablus''a hareket eden Libya havayollarının 255 sefer sayılı uçağındaki yolcular, yanındaki iki yardımcısıyla yolculuk yapan karizmatik şahsiyeti tanıyorlardı.

Sadece kendi ülkesinde değil, Arap dünyasının bütün başkentlerinde tanınan bir kişiydi.

Temsil ettiği topluluğu karmaşık denklemlerin kuşattığı Lübnan siyasetinde neredeyse başaktör haline getirmeyi başarmıştı.

"255 sefer sayılı uçak"taki üç yolcu Trablus Havaalanında Libya Dışişleri Bürosu şeflerinden Ahmet Şahati tarafından karşılandılar.

Hep birlikte Al-Şatti Oteli''ne gittiler.

Misafirler Libya Lideri Muammer Kaddafi''yle görüşmek için gelmişlerdi.

İki gün beklemişler ve hala Kaddafi''den haber alamamışlardı.

Sonra durum daha da esrarengiz bir hal aldı.

Lübnan''lı misafirler Libya''nın başkenti Trablus''ta adeta buharlaştılar.

İMAM SADR''IN ŞÖHRETİ HER TARAFA YAYILMIŞTI

Lübnan''ı derin bir yasa boğan bu esrarengiz seyahatin kahramanı Şii Müslümanların karizmatik lideri "İmam Musa Sadr" idi.

Lübnan''ın köklü ulema sınıfıdan bir aileye mensuptu..

Hem İran''da, hem Irak''ta, hem de Lübnan''daki meşhur Ayetullah''larla akrabalık bağları vardı.

Bu Ayetullahların başında İmam Humeyni geliyordu.

Irak''ta Saddam Hüseyin tarafından idan edilen Ayetullah Muhammed Bakır es-Sadr kuzeniydi.

Şiilerin büyük imamlarından Ayetullah Sadruddin Sadr''ın oğlu, Ayetullah Rıza Sadr''ın ise kardeşiydi.

Lübnan Şii toplumunun dini lideri Hüccetül-İslam Şerefattin Musevi ile yakın akrabaydı.

1928''de İran''ın Kum kentinde doğan Musa Sadr, Necef''te dini eğitim, Tahran''da ise hukuk eğitimi almış ve daha sonra Lübnan''a dönmüştü.

Şerafettin el-Musevi''nin vefatından sonra Şii Müslümanların liderliğini devralmıştı.

Musa Sadr''ın şöhreti ve nüfuzu Afrika''daki Şii diasporasına kadar yayılmıştı.

YARDIMCISININ UYARISINI DİKKATE ALMADI

"Yüksek Şii Konseyi"ni ve sonra da "EMEL" adlı örgütü kurmuştu.

18 Temmuz 1978''de yardımcısından Libya Lideri Kaddafi''den Trablus''ta görüşmek için bir randevu ayarlamasını istemişti.

Musa Sadr Kaddafi''den İran Şah''ına karşı mücadele veren Ayetullah Humeyni''ye destek için bir radyo kurulmasını isteyecekti.

Yüksek Şii Konseyi''nin başkan yardımcısı Şeyh Muhammed Mehdi Şemsettin, İmam Sadr''ı Libya''ya gitmemesi için uyarmıştı.

O ise, "Söz verdim, gideceğim ve 29 Ağustos''tan önce dönerek Ramazan Bayramını Lübnan''da geçireceğim" demişti.

25 Ağustos Cuma, öğleden sonra Beyrut Havaalanı''nda Şeyh Şemsettin ve diğer taraftarlarıyla vedalaştı.

" Trablus''tan telefonla arayıp sizi bilgilendireceğim, merak etmeyin" dedi.

Bu son görüşmeleri olacaktı.

İmam Musa Sadr, yardımcılarından Şeyh Muhammed Şahhata Yakup ile gazeteci Abbas Bedrettin ile 255 sefer sayılı uçağa birenerek Beyrut''tan ayrıldı.

ESRARENGİZ ŞEKİLDE KAYBOLDU

Trablus''ta Al-Şatti Oteli''nde iki gün bekleyen İmam Sadr bir türlü Kaddafi ile görüşemedi.

Üçüncü gün ise Abbas Bedrettin, Lübnan''ın Libya Maslahatgüzarı Nizar Ferhad''ı telefonla arayarak Fransa''dan vize alnması için yardımcı olmasını istedi.

Nizar Ferhad hem İmam Sadr''ın yakın arkadaşıydı, hem de Şii''ydi.

Onları Çarşamba günü iftar yemeğine davet etmişti.

30 Ağustos akşamı iftar yemeğinde birlikte oldular.

İmam Sadr 1 Eylül''de Kaddafi ile görüşeceğini söylemişti.

Ertesi gün İmam Sadr ve iki arkadaşı Trablus''ta sırra kadem bastılar.

Abbas Bedrettin''in pasaportuna vize alan Nizar Ferhad ertesi gün öğle sıralarında el-Şatti Oteli''ne gitti.

Bedreddin''in pasaportunu iade edecekti.

Resepsiyon görevlileri Nizar Ferhad''a İmam Sadr ve iki arkadaşının resmi bir araçla otelden ayrıldıklarını söyledi.

Durumdan şüphelenmeyen Ferhad, pasaportu resepsiyon görevlisine teslim etti.

O günden sonra İmam Sadr ve iki arkadaşından hiçbir haber alınamadı.

ROMA''DAKİ OTELDE KAYITLARI ÇIKTI

İmam Sadr''ın Lübnan''daki yakınları da seyahatin uzaması üzerine harekete geçtiler.

Trablus''tan gelen haber, İmam Sadr ve iki arkadaşının İtalyan Havayollarına ait bir uçakla Libya''dan ayrıldıkları şeklindeydi.

Bu seyahatten Nizar Ferhad''ın da, Şeyh Muhammed Şemsettin''in de, İmam Sadr''ın Fransa''da yaşayan çocuklarının da haberi olmamıştı.

Ortada bir tuhaflık vardı.

Lübnan''da herkes diken üstündeydi.

Lübnan yönetimini Libya''dan İmam Musa Sadr''ın akıbetini sordu ama aldığı cevap aynıydı.

İmam Sadr ve iki arkadaşı Kaddafi''yle görüşmeden 31 Ağustos akşamı Trablus''tan ayrılarak Roma''ya uçmuşlardı.

Roma''daki Lübnan kaynaklarından gelen haberler ise İmam Sadr''ın Roma''da görülmediği yolundaydı.

Lübnan Şii Toplumu Arap Birliği ülkeleri nezdinde yaptıkları girişimler sonucunda Libya resmi makamları, İmam sadr ve iki arkadaşının 31 Ağustos günü "Alitalia havayolları"nın 881 sefer sayılı uçağında yolculuk ettiklerine dair bir belge gösterdi.

Yolcu listesinde İmam Sadr ve iki arkadaşının isimleri vardı ama daha sonra yapılan araştırmalarda yolcular kendilerine gösterilen resimlere benzeyen kimseyle uçakta karşılaşmadıklarını belirtmişlerdi.

Libya ve Lübnan arasında bir kriz başgöstermişti.

Yakınları İmam Sadr''ın Libya''dan ayrılmadığına inanıyorlardı.

Sonraki soruşturmalar sırasında İmam Sadr''ın Roma''daki bir otele rezervasyon yaptırdıklarına dair bazı belgeler ortaya atıldı.

Gerçekten de otelin kayıtlarında isimleri vardı ve odalarında özel eşyaları ve pasaportları bulunmuştu.

Ne ki pasaportlar tahrif edilmişti.

Oteldeki tanıklar da çelişkili ifadeler vermiştiler.

Lübnan Şii Yüksek Konseyi''ne göre pasaportlardaki resimler değiştirilmişti.

Libya İstihbarat görevlileri İmam Sadr ve iki arkadaşının yerine geçerek Trablus''tan Roma''ya uçmuşlar ve otele kayıt yaptırmışlardı.

Bir süre ortalıkta görünen ajanlar pasaportlardaki kendi resimlerini sökmüşler ve tekrar eski resimleri yapıştırarak Libya''ya dönmüşlerdi.

İmzalar da kötü bir şekilde taklit edilmişlerdi.

Libya resmi makamları bütün bu iddiaları reddetti.

Yabancı gazeteler "Hitchcock filmi gibi: Şii Sadr kayboldu" ve "Libyalılar ısrar ediyor: O İtalya''da kayboldu" başlıklarıyla çıkıyordu.

Uzun hikaye, isteyenler Peter Theroux''un "Kayıp İmam" isimli kitabını okuyabilirler.

YÜZLERCE HİKAYE ÜRETİLDİ

İmam Sadr''ın ortadan kayboluşuyla ilgili olarak birbirinden çok farklı yüzlerce hikaye anlatıldı.

Bunların çoğu şaşırtmacaydı ve düzmeceydi.

Aynı hikayenin değişik versiyonları bile vardı.

Libya''nın dostları ve düşmanlarının da ortaya attığı iddialar gazetelere ve dergilere konu oldular.

Kimine göre Musa Sadr Libya''da kaçırılmıştı, kimine göre Roma''da kaçırılmıştı.

Hatta İmam Sadr''ı kaçırdıklarını üstlenen düzmece Lübnanlı Hıristiyan örgütler bile çıkmıştı.

Kimine göre İmam Sadr''ı "Filistin Kurtuluş Örgütü", kimine göre "Siyonistler" kaçırarak öldürmüşlerdi.

Kimine göre ise İmam Sadr İran''a , kimine göre ise İrak''a gitmişti.

Kimine göre ise Kaddafi rejimi tarafından Libya''da bilinmeyen bir yerde alıkonulmuştu.

Kimine göre ise İmam ve iki arkadaşı Libya''da öldürüldükten sonra "Fizan" çöllerine gömülmüştü.

Uzun bir süre Lübnan''lı Şiiler İmam Sadr''ın yaşadığına, Libya''da hapsedildiğine ve bir gün sağ salim döneceğine inandılar.

Ancak yapılan bütün girişimler sonuçsuz kaldı.

HERKES GERİ İMAMIN DÖNMESİNİ BEKLİYORDU

Kimi rivayetlere göre İmam Sadr, Kaddafi''yle görüşmüştü ve görüşme sırasında aralarında sert tartışmalar yaşanmıştı.

İmam Sadr, Kaddafi''nin yazdığı "Yeşil Kitap"ın bir palavra olduğunu ve sapkınlığa götürdüğünü söylemişti.

Bir rivayete göre dostça başlayan görüşme kötü şekilde bitmişti.

İmam Sadr, Kaddafi''nin yüzüne karşı, "Neden İsraille savaşmak yerine Arap ülkelerine karşı komplolar düzenlemeyi tercih ediyorsun" demişti.

Kaddafi''de sinirlenerek "alın götürün bu adamları" diyerek öldürülmelerini veya hapsedilmelerini istemişti.

Bu noktada da rivayetler çatallaşıyor.

Kaddafi''nin adamları bir yanlış anlama sonucunda İmam ve iki arkadaşını kurşuna dizmişlerdi.

Ya da İmam Sadr ağır işkencelere uğramıştı ve bu şekilde serbest bırakılması Kaddafi''yi çok zor duruma sokacağından ya bilinmeyen bir yerde hapsedilmişler yahut öldürülmüşlerdi.

Bir başka rivayete göre ise İmam Sadr işkenceye maruz bırakıldı. Kaddafi onları serbest bırakmak istedi ama İmam Sadr Kaddafi''yi ağır bir şekilde eleştirmeye devam etti, hatta beddualarda bulundu.

Kaddafi de başına dert açacağını düşündüğü İmam Sadr ve iki arkadaşının öldürülmesine izin verdi.

Dediğim gibi rivayetler muhtelif.

Aradan 33 yıl geçti ve İmam Musa Sadr''ın akıbeti hala bilinmiyor.

Kimse artık Kayıp İmam''ın Lübnan''a dönmesini beklemiyor.

Lübnan Şiilerini dışlanmışlıktan ve zayıflıktan kurtaran İmam Sadr sanki unutuldu.

Ama tarih unutmaz.

İmam Sadr''ın bedduası tuttu ve şimdi Kaddafi''nin başı şimdi büyük belada.

Belki Kaddafi sonrasında İmam Sadr''ın akıbeti hakkında da somut bilgiler ortaya çıkar.

Hiçbir hakikat gizli kalmaz.

Ayetullah Halhali Lübnanlı Şiileri şaşırtmıştı!

İran''da Şah rejimi devrildikten sonra Ayetullah Humeyni "Oğlum gibiydi" dediği İmam Musa Sadr''ın akıbetini araştırmak için Ayetullah Muntazari''nin oğlu Muhammed Muntazari başkanlığında bir komisyon kurdurdu

İlk başlarda İran ve Libya arasında Musa Sadr olayı bir sorun teşkil etmişti.

Sadr''ın yakınları İran İslam Cumhuriyeti ve Ayetullah Humeyni nezdinde girişimlerini sürekli devam ettirdiler.

Lakin komisyon başkanı Muhammed Muntazari''nin İmam Sadr''ın Libya''da öldürülmediğine ilişkin açıklamalar yapması Lübnan''lı Şiileri çok şaşırttı.

Lübnan Şii Yüksek Konseyi yayımladığı bir bildiriyle Muntazari''yi eleştirdi.

Buna göre Muntazari gerçeği bulmak değil tam aksine olayı kapatmak istiyordu.

Komisyon daha sonra feshedildi ve dönemin gündemlerinin çeşitliliği yüzünden İmam Sadr''ın akıbeti tümüyle belirsizliğe sevkedildi.

İran''ın çekimser ve çelişkili tavırları Lübnan Şiileri''ni kızdırıyordu.

Kaddafi 1980''de "Sadr sorunu artık Libya Cemahiriyesi ile İran arasında bir sorun olmaktan çıkmıştır" demişti.

Bu sözlerin ardından İran''ın meşhur yargıçlarından Ayetullah Halhali''nin Libya''yı ziyaret etmesi Lübnanlıları hayal kırıklığına uğratmıştı.

Üstüne üstlük "Libya Cemahiriye Haber Ajansı"na demeç veren Halhali, "Libya bu konuda tamamen masumdur. Eğer onlar İmam Sadr''ı öldürmek isteseydi bunu Beyrut''ta yapabilirlerdi" demişti.

Lübnan Şii Yüksek Konseyi derhal bir bildiri yayımlayarak İran''dan Halhali''nin sözlerine açıklık getirilmesini istedi.

Konseye göre Halhali, İran ve Libya ilişkilerini normalleştirmek için bayağı bir girişimde bulunmuştu.

Bir hafta sonra İran''ın Beyrut Büyükelçiliği tarafından yapılan bir açıklamada Halhali''nin İran İslam Cuhmuriyeti''nin resmi bir temsilcisi olarak konuşmadığını açıkladı.

Açıklamaya göre Halhali kendi kişisel görüşlerini ifade etmişti.

Lakin İran''ın Musa Sadr konusunu soğumaya bıraktığı da bir gerçek.

Türkiye Libya''ya askeri müdahalede bulunacaktı!

1969 Eylül''ünde Albay Kaddafi ve arkadaşları, Mısırlı "Hür Subaylar" darbesinden esinlenerek ve yine aynı isimle bir darbe yaparak Libya Kralı İdris es-Senusi''yi tahtından indirdiler.

İdris es-Senusi, artık yakından bildiğiniz kadim dostumuz Ahmet Şerif es-Senusi''nin yeğenydi.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında İtalyan sömürgesi altında yaşayan Senusiler, Hitler ile aynı safta yer alan İtalyanlara karşı Amerika ve İngiltere''yi desteklemişlerdi.

Bu yüzden 1951''de İdris es-Senusi Trablus, Bingazi ve Fizan''ın birleştirilmesiyle teşekkül ettirilen yeni Libya''nın Krallığına getirilmişti.

Kral İdris Türkiye ile çok yakın ilişkiler kurmuştu.

Fırsat buldukça Türkiye''ye geliyor, hayır kurumlarına yüzbinlerce para bağışlıyordu.

Bizim başbakanlarımız ve cumhurbaşkanlarımız da Libya''yı ziyaret ediyorlardı.

Kral İdris yine bir tedavi amacıyla Türkiye''ye gelmişti.

Bursa kaplıcalarında dinlenirken ülkesinde darbe gerçekleşmişti.

Kral İdris darbeyi sükunetle karşıladı ve kaderine razı oldu.

Hem Kral İdris ve hem de Veliaht Prens Hasan Rıza el Mehdi el-Senusi açıklamalar yaparak, Libyalıların yeni durumu kabullenmelerini ve silaha sarılmamalarını tavsiye etmişlerdi.

Kardeş kavgasına razı gelmemişlerdi.Zaten İngiltere de bu zor günlerinde dostları Kral İdris''e yardım etmek istememişti.

Oysa Kaddafi şimdi işbaşından gitmemek için Libya''yı bir kan gölüne çevirmekten kaçınmayacağını ilan edip duruyor.

İşin tuhaf tarafı Kaddafi ve arkadaşlarının kurduğu askeri yönetimi vakit kaybetmeden tanıyan ülkeler arasında Amerika, İngiltere, Fransa ve İtalya da bulunuyordu.

İngiltere''nin bu tutumu dönemin gazetelerinde "süpriz" olarak nitelendirilmişti. İngiltere ihtiyacı olan petrolün büyük kısmını Libya''dan alıyordu. Bu imkandan mahrum kalmak istemiyordu Londra.

İtalyanlar ise öteden beri Senusilere düşmanlık besliyorlardı.

Hem 1911''de, hem Birinci Dünya Savaşı''nda, hem de İkinci Dünya Savaşı yıllarında Senusilerden büyük darbe yemişlerdi.Peki Türkiye Kral İdris''in devrilmesi karşısında nasıl bir tavır izlemişti?

Mısır''ın ve Arap dünyasının en meşhur ve en itibarlı gazetecilerinden ve yazarlarından Muhammed Hasaneyn Heykel''in 1975''da yayımladığı "The Road to Ramadan" başlıklı kitabında öyle bir iddia yer aldı ki ortalık karışıverdi.

Heykel''in gazetelerde yayımlanan iddiasına göre Türkiye, Batı Almanya''nın da yardımıyla Kral İdris''i tekrar tahta geçirmek için bir askeri harekat düzenlemek istemişti.

Mısır lideri Albay Cemal Abdünnasır durumu haber alarak hemen Milli Savunma Bakanı''na talimat vermiş, Batı cephesine, yani Libya sınırına bir zırhlı tugay gönderilmesini istemişti.

Albay Nasır kendisinden ziyadesiyle etkilenen Kaddafi''yi kolluyordu.

Mısır ayrıca Libya açıklarına iki savaş gemisinin yanı sıra denizaltılar da göndermişti. Kral İdris devrildiğinde Türkiye''de başbakan Süleyman Demirel idi.

Cumhurbaşkanlığı koltuğunda ise Kral idris''le arası iyi olan ve Trablus''u ziyaret ettiğinde görkemli şekilde karşılanan General Cevdet Sunay oturuyordu.

Tabii Heykel''in iddiası Dışişleri Bakanlığı tarafından derhal yalanlandı.

Açıklamaya göre Heykel''in iddiaları tamamen hayal mahsülüydü.

Mısır rejimi bu hayal mahsulü iddiayı gerekçe göstererek bölgedeki nüfuzunu artırmak istemişti.

13 yıl önce
Kayıp İmam"ın bedduası Kaddafi"yi yakaladı!
Dalgalar köpürdükçe köpürüyor
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...