|
Menderes"le Erdoğan"ın kesiştiği nokta..

Halime Kökçe''nin "AK Parti ve Kürtler" isimli kitabını zevkle okudum.

Kitap, yazarımızın "ODTÜ Sosyoloji Bölümü"nde yaptığı yüksek lisans tezinin genişletilmiş halidir.

Yazarın hikayesi aslında yakın tarihte yaşadığımız bir dönemin hazin hikayesidir.

Kökçe, 1998''de başladığı yüksek lisans tezini "başörtüsü yasağı" nedeniyle 11 yıl aradan sonra tamamlayabilmiş.

Yasakçılar Kökçe''nin bilimsel çalışmasıyla ilgilenmek yerine başörtüsüyle uğraşmayı yeğ tutmuşlar.

Doktora tezleri yüzünden akademisyenlerin üniversitelerden ihraç edildikleri dönemdir bu.

"28 Şubat" sürecini yaşamasaydık şimdi bu köşede Kökçe''nin doktora tezini konuşuyor olacaktık.

Kaybedilmiş on yılın bilimsel hayatımız açısından da ülkemize nelere mal olduğunu anlatmaya gerek yok.

Maalesef üniversitelerimiz ülkemizin sorunlarıyla ilgili binlerce tezin ortaya çıkmasını sağlamak yerine "başörtüsü jandarmalıkları"na dönüşmüştü.

* * *

Kendisi başörtüsü yasağının mağduru olmuş yazarımız bir başka mağduriyet sorununu bilimsel mercek altına almış..

AK Parti''nin Kürt politikasını oluşturan temel etmenler ile bu politikanın söylem ve eylem boyutlarını tahlil etmiş..

AK Parti''nin bir siyasi aktör olarak içinden geldiği gelenekle birlikte ve o gelenekten ayrıldığı yönleri irdelemiş..

Yazarımız AK Parti''nin Türkiye ''de siyasetin ana mecrasını oluşturan "çevre-merkez" gerilimi ve bu gerilimin siyasetteki dönüştürücü gücünü de analiz etmiş.

Kendi ifadesiyle vardığı sonuç şudur:

"AK Parti çevre-merkez arasındaki açıklıktan beslenen ve bu açıklığın motive ettiği siyasal gücü rasyonalize edebilen bir parti olarak hem kendine meşruiyet zemini temin etti, hem de içinden geldiği İslami kesimin merkeze yaklaşmasını, rasyonel siyasetin sınırlarını tanımasını sağladı."

Yazar araştırmasında Kürt sorununun oluşumunu süreçleriyle ele aldığı için tarihsel ve sosyolojik bir perspektif de sunuyor.

* * *

Kökçe''nin çalışmasında aktardığı bir anekdot, AK Parti ile Demokrat Parti''nin aynı sorun karşısındaki politikaları arasındaki bağıntıyı da gözler önüne seriyor.

Anekdot, Yassıada''da hapsedilen Başbakan Adnan Menderes ile darbeci subaylar arasında geçiyor.

"27 Mayıs" cuntasından Numan Esin, Menderes ile aralarında geçen konuşmayı şöyle aktarmış:

"Yassıada''ya gittik. Ada Komutanı Tarık Bey''e Menderes ile konuşmak istediğimizi söyledik. ''Adamı rahatsız etmeseniz olmaz mı? Çok ürkek'' dedi. Ben, ''Hayır, konuşacağız'' dedim. Kendisine çeşitli sorular yönelttik. Ben şunu sordum: ''Kürt sorunu, Türkiye''nin en önemli sorunudur. Hükümet olarak ne yapmayı düşünüyordunuz?'' Şöyle ilginç bir yanıt verdi: Bizim çözümümüz demokrasiydi. Halka vereceğimiz serbestlikle bu işe bir çözüm geleceği kanaatindeydik. O yönde hareket ettik. Böylece, halkı yönetime ve ülkeye bağlama yolunu seçtik."

Kürt meselesinin çözümünde Demokrat Parti''yi AK Parti''ye bağlayan çizgi Başbakan Erdoğan''ın şu sözleriyle ifadesini buluyor:

"Büyük devlet, hatalarıyla yüzleşebilen devlettir. Geçmişte idari ve siyasi hatalar yapılmıştır, bunlar yok sayılamaz. Kürt sorunu sadece bölgenin değil tüm Türkiye''nin sorunudur. Benim de sorunumdur.. Kürt sorunu ne olacak, nasıl çözülecek? Anayasal düzen, toplumsal bütünlük içinde daha çok hukuk, daha çok demokrasi ve daha çok refahla çözülecek."

Ülke meseleleriyle ilgilenen okurlarımız bu kitabı muhakkak okumalılar.

Böyle şey ne duydum, ne de okudum!

Hanımefendi bir gazeteci, öyle biliyoruz.

Bir kaset yüzünden genel başkanlık koltuğundan ayrılan bir siyasetçiyle röportaj yapmaya gitmiş.

Çirkin bir teklif almış bu görüşme sırasında.

Hanımefendi taciz iddiasını sözkonusu partinin genel başkanı ve genel başkan yardımcısına iletmiş.

İşin gereğini yapmalarını beklemiş onlardan.

Sanki sınıfın yaramaz çocuğunu öğretmenine şikayet eder gibi davranmış.

Ortada bir taciz olayı varsa, ilk yapması gereken savcılığa gitmek değil miydi?

Sözkonusu parti yönetimi yargı makamı mıdır, anlamadım gitti.

Hem iddiasını nasıl ispatlayacak ki taciz edenin cezalandırılması mümkün olsun?

Avukatının açıklamasına göre hanımefendi afişe olmamak için savcılığa gitmemiş..

Taciz iddiasının hedefindeki siyasetçinin avukatı ise hanımefendiden iddiasını ispatlayarak yargıya taşımasını istedi.

Açıklamada "Komplonun yaşama geçirilmesine fırsat verilmedi" ibaresi de yer alıyor.

Bu partinin durumu bir zamanların meşhur Amerikan dizisi" Dallas"a benzemeye başladı.

Kim, ne yapmak istiyor, kim kimin arkasından entrikalar çeviriyor belli değil.

Ülkenin ikinci büyük partisi bir gayya kuyusunun içine yuvarlanmış gibi görünüyor.

Ortada bir de partiye ait bir televizyon kanalının el değiştirme girişimi sözkonusu olunca , mide bulandırıcı gelişmeler bunlar.

Türkiye ''kendi olduğu'' takdirde büyüyecek..

Sosyolog Nilüfer Göle''yle yapılan söyleşilerden birinin başlığı "Türkiye, ''İran mı, Malezya mı Olacak'' Derken, Kendisi Oldu!" şeklindeydi.

Türkiye''nin "ne" olacağına dair geçmişte yapılan saçma tartışmaları hatırlıyorsunuz tabii.

Şimdi Türkiye''nin yakın bölgesine bir model olarak ışık tuttuğunu konuşuyoruz.

Hem İslam dünyasında, hem de Batı dünyasında Türkiye''nin bu yeni rolü genel bir kabul görüyor.

Bu kabulün Türkiye''ye yeni imkanlar, yeni alanlar ve geniş perspektifler açtığı bir vakıa.

Tanzimat''tan bu yana önüne gelen "tarihi bir dönüşüm fırsatı"dır.

Sadece kendi yakın bölgesini değil, dünyayı da dönüştürebilecek nitelikte bir gücün imkanlarını içinde taşıyor Türkiye.

Kendisiyle yapılan söyleşide Sosyolog Göle bakın ne diyor:

"Herkes bu dönüşümden memnun olmayabilir ama bu dönüşümde bir şey sunuyor Türkiye. Halbuki bundan önce "Türkiye İran''a mı benzeyecek, yoksa Malezya''ya mı?" diye konuşuluyordu. Ortadoğu''daki olaylardan beri sorulan soru farklı... Şimdi Türkiye''nin kendisi model olarak girdi tartışma dünyasına. Kendi modelini yarattı ve nitekim oradaki insanlar da bunu model olarak sunuyorlar."

Hakikaten Türkiye kendi olduğu takdirde büyüyor.

Türkiye Tanzimattan bu yana kendi olmasının önündeki engellerle boğazlaşarak bugünlere geldi.

Bu boğazlaşmanın bir neticesi olarak türemiş sorunlarımız var hala.

Türkiye dönüştükçe, aslında kendi oldukça bu sorunların üstesinden gelecektir.

Tarihin, Hayatın ve Çağın gerçekleriyle kendi gerçekliğini bütünleştirdiği ölçüde Türkiye muazzam bir enerji pompalayacaktır.

Bu büyük akıntıya dahil olanlar kazanacaktır.

13 yıl önce
Menderes"le Erdoğan"ın kesiştiği nokta..
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi