|
Priştine-İstanbul hattından bir halka koptu

Bazı insanlar vardır, hayat hikayeleri tarihsel bir dönemi getirir gözlerimizin önüne.

Şemsi Yıldız ağabey böyle bir insandı.

Şemsi Abi''nin hayat hikayesi Balkanlarda yaşanmış büyük dramın bir parçasıdır.

1958''de Belgrad''taki Hukuk eğitimini yarıda bırakarak ailesiyle birlikte İstanbul''a hicret eden Priştine''li Arnavut muhacirlerimizdendir Şemsi Abimiz.

"İstiklal Marşı" şairimiz Mehmet Akif''in kavmindendir ve Akif büyüğümüzle birlikte ait olduğumuz büyük Milletimizin bir mensubudur aynı zamanda.

Priştine''de Şemsi Osmani''dir, İstanbul''da Şemsi Yıldız olmuştur.

Komünizm maskeli Sırp faşizmine boyun eğmeyip hicret etmiştir.

İstanbul''da yeni bir hayat kurmanın zorluklarını tahmin edersiniz, cehennemden kaçmıştır ama Türkiye de bir cennet değildir.

Yarım kalan eğitimini 1960''ların sonlarında sürdürmeye karar verdiğinde karşılaştığı manzaradan memnun kalmamıştır.

"Sözde komünist rejim"den kaçıp da hicret ettiği İstanbul''un en büyük üniversitesinde bu rejimi savunanları görmek sanırım en büyük hayal kırıklığıydı.

* * *

Şemsi Ağabey İstanbul''daki arkadaşlarıyla birlikte Priştine''yle irtibatlıydılar.

Delikanlılık yıllarından en yakın arkadaşlarından Enver Tali yıllar sonra "Kosova Türkiye Temsilcisi" olarak İstanbul''a gelmişti ve Şemsi Abi''nin dairesine yerleşmişti.

Enver Tali''yle de bir gazeteci olarak röportajlar yapmıştım.

Bir bayram günü Şemsi Abi''nin evinde, yoldaşı Niyazi Amca''yla anılarını deşelemiştik.

İstanbul-Priştina arasında bir irtibat hattı kurulmuştu.

Yugoslav Komünist rejimi kendi yurttaşlarının seyahat özgürlüğünü kısıtladığından, İstanbul''daki Priştine''liler -yardım için- Kosova''ya gitmek zorundaydılar.

Sekiz on arkadaş İstanbul''da bir araya gelmişlerdi, bu kez Priştine''ye kim gidecekti?

Sonunda Niyazi Amca, "Aranızda bekar olan benim, itiraz istemem, ben gideceğim" demişti.

Gitmişti de, dönememişti.

Sırp polisi tarafından tutuklanmıştı.

Dört beş yıl hapis yattıktan sonra avdet edebilmişti İstanbul''a Niyazi amca.

Sanki pikniğe gidip gelmiş gibi anlatıyordu.

Kosova bağımsızlığını ilan ettikten sonra sık sık Priştine''ye gidiyordu Niyazi Amca.

Bir defasında Priştine''de Osmanlı''ya ileri geri laf eden cahil bir Arnavut milliyetçisine "Bugün Arnavut''um, müslümanım diyebiliyorsan, Sırplaşmadıysan bunu Osmanlı''ya borçlusun" diyerek sertçe azarladığını anlatmıştı.

* * *

15 yıl komşuluk yaptığım Şemsi Ağabey''den Balkanlar hakkında çok şeyler öğrendim.

Sürekli okuyan bir insandı, irfan sahibi bir halk aydınıydı.

Akil adamlardan olup, muhakemesi, sağduyusu çok güçlüydü.

Mütevazı ve sade yaşayan bir insan olmasının yanı sıra vakurdu, şerefine, haysiyetine çok düşkün idi.

Hayatımda tanıdığım en mert insanlardan biriydi.

Genç bir talebeyken geldiği İstanbul''da 50 yıldan fazla yaşadı.

Şemsi Ağabey''i geçen Cumartesi kaybettik, Pazar günü Topkapı Kozlu Mezarlığı''nda babası Ali Rıza Osmani''nin kucağına indirdik.

Mekanı cennet olsun.

Kozlu mezarlığı Priştine''den hicret eden daha nice muhacirleri bağrına bastı.

Soruyorum Priştine''yi İstanbul''dan, İstanbul''u Priştine''den ayrı düşünmek mümkün mü?

Tahnit, başlıkta nasıl ''otopsi'' oldu!

Hürriyet''ten Sefa Kaplan''ın haberine göre, "GATA" doktorlarından emekli binbaşı Prof. Mustafa Sarsılmaz güya "Özal ailesi"nin merhum Turgut Özal''a otopsi yapılmasına izin vermediğini belirtmişti.

Dünkü yazımda da değinmiştim, Prof. Sarsılmaz, Özal ailesinin tahnit''e izin vermediğini söylemiş ama nasıl olduysa haberin başlığı "Otopsiye aileden itiraz geldi" diye verilmişti.

Özal ailesi''nin otopsi isteyip istemedikleri konusuna açıklık getirmesini istemiştim. Beklediğimiz açıklama Ahmet Özal''dan geldi.

Hürriyet''in başlığını yalanlayan Ahmet Özal''ın açıklaması şöyleydi:

"Bildiğim kadarıyla Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre Cumhurbaşkanı öldüğü zaman ailesinin yetkisi yoktur. Direk olarak otopsi yapılır."

Ahmet Özal''ın yaptığı açıklamaya göre merhum Özal''a otopsi yapılmamış. Başta Başbakan Süleyman Demirel olmak üzere dönemin devlet erkanı, en azından kamuoyunda doğabilecek bir takım kuşkuların önünü almak için merhum Özal''a çeşitli açılardan otopsi yapılması gerektiğini düşünmemişler mi?

Yukarıda Ahmet Özal''ın Prof. Sarsılmaz''ı değil, Hürriyet''i yalanladığını söylemiştim. Çünkü Prof. Sarsılmaz ailenin tahnite izin vermediğine dikkati çekmişti. Profesörün ''tahnit'' dediği uygulama, haberin başlığında ''otopsi''ye dönüşüvermiş. Haberin başlığının bu şekilde konulmasını kastını aşan bir tasarruf olarak düşünmek istiyorum. Yoksa ben mi çok iyi niyetliyim?

Beyaz Türkler güzellemesi..

Bir an için öyle varsayalım, referandumda "evet" diyenler bilinçsiz, cahil ve "Karabudun"dan olsunlar. Diyelim ki, "hayır" diyenler, eğitimli, modern, külliyen "Beyaz Türkler" olsunlar. Ee ne güzel işte! Para var, fiyaka var, yüksek akıl var madem, niye Türkiye''yi uçuracak fikirler göremiyoruz bu çevrelerde? Niye hak ve özgürlükler, demokratik açılımlar bu Beyaz Türklerin içinden zuhur edemiyor? Madem Türkiye parçalara ayrıldı, niye bütünleştirici politikalar üretemiyorlar?

Türkiye''nin en tirajlı gazeteleri, en sükseli kanalları, en şaşaalı reklamcıları, en kaliteli kolejleri kendilerine "Beyaz Türkler" denilen ayrıcalıklı zümrenin elinin altında değil miydi? Niye bu gerilik, niye bu tutuculuk, niye bu kısırlık o zaman? Niye Beyaz Türkler arasında kulak vereceğimiz, durup dikkat kesileceğimiz kalitede düşünce adamları çıkmıyor?

Öyle ya, düzen bozulduğunda asker geliyordu, işleri tanzim edip gidiyordu. Beyzadelerimiz de, Milano, Paris, New York hattında keyif çatsınlar, oh ne ala! Ellerini sıcak sudan çıkarıp soğuk suya koymalarına ne gerek var. Kestaneleri ateşten alan muhafızlardan bolca var nasıl olsa! Kendi yaşam tarzlarına sofuca bağlıydılar da başka yaşam tarzlarına aldırmıyordular bir elleri yağda bir elleri balda Beyzadelerimiz. Aldırmamak bir yana, bunalttıkça bunaltmışlardı insanları.

Siz Beyaz Türkler, sahi en son hangi işte elinizi taşın altına soktuğunuzu hatırlıyor musunuz? CHP bile sizin yüzünüzden halka açılamıyor, onu da kendinize benzettiniz. Türkiye''nin en eski partisini, hakikaten eskittiniz, bir düşünseniz sorumlusu kim acaba? Fazıl Say dinlemeyip, Müslüm Gürses dinleyenler mi, "Etiler"de değil de "Zeytinburnu"nda oturanlar mıdır? "Bale" yapanlar değil de "Hu" çekenler mi acaba? Buna inanıyorsanız, durumunuz çok vahim.

14 yıl önce
Priştine-İstanbul hattından bir halka koptu
Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler…
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...