|
D8 Zirvesi’nde Rafsancani

Çırağan Sarayı herhalde tarihinin en önemli toplantılarından birine ev sahipliği yapıyordu. 1878'deki 'Çırağan baskını'yla anılan saray en son 1909'daki yangınla hafızalarda yer alacaktı. Önce barok tarzda inşa edilip sonra yerlileştirilmeye çalışılan, en sonunda da yanan saray yeniden ayağa kalktığında, mimari bir facia olarak otele eklemlenmiş bir yapı ortaya çıktı.



Doğrusu bu haliyle de olsa böylesi uluslararası çapta etkileri olan bir gelişmeye sahne olacağını tahmin edemezdim. Üniversite yıllarında kaldığım Ortaköy'e her gün gidip gelirken gözüme takılan görüntü hafızamda kalan şeydi: Sahilde yangın yerine yapılan futbol stadyumu.



Ne ilginç, Dolmabahçe Sarayı'nın kimi binaları yıkılarak bahçesine bir stad konduran şehircilikle, yanmış sarayın yerine boğaz kenarına stad yapan anlayış sadece şehircilik arızası mıydı? Yoksa bu iki yapının temsil ettiği tarihten, sembolize ettiği anlam dünyasından bir tür öç alma duygusu muydu?



Tüm bu düşünceler içinde Malezya dışişleri bakanını Saray'ın otel kısmında beklerken gözüm CNN International'ın haberlerine takılacaktı. Önce İstanbul Boğazı'ndan panoramik bir görüntü ardından deniz tarafından, cepheden Çırağan Sarayı... 'işte bir zamanlar Osmanlı sultanlarının imparatorluğu yönettiği bu sarayda şimdi yeni bir imparatorluk rüyası kuruluyor. Türkiye'nin İslamcı Başbakanı Erbakan'ın öncülüğünde toplanan sekiz İslam ülkesinin başkanları yeni bir birlik oluşturuyor...' Hatırladığım kadarıyla neredeyse kelimesi kelimesine bu minval üzere kurgulanmış bir haber. 'Bu batılılar nesnellik adına olguları nasıl da ustaca abartabiliyorlar' diye içimden geçirsem de oluşumdan heyecan duymadığımı söyleyemem.



28 Şubat sürecinin, siyasal krizin zirvede olduğu bir dönemde Erbakan büyük düşünü gerçekleştirmek üzere, İslam ülkelerinde değil ama batıda büyük ses getiren projesinin temelini atmak üzereydi. Haziran ayının Boğaziçi'nin en güzel günlerinde Çırağan Sarayı'nda yoğun bir hareketlilik yaşanıyor, devlet başkanları, heyetler arası görüşmeler yapılıyor ve D8 kuruluşunun resmen ilan edilmesi için çalışmalar tüm hızıyla sürüyordu. Belli başlı batılı medya organları olayı tarihsel anlamıyla buluşturarak, adeta meydan okuyucu girişim şeklinde yorumlarken bizdeki merkez medya rahmetli Erbakan'ın açıklarını yakalamak, siyasi spekülasyon olabilecek magazin haber peşindeydi.



Erbakan başbakanlığının son günlerini yaşıyordu.



Aynı toplantıda kısa süre sonra devlet başkanlığını bırakacak olan başka bir siyasi daha vardı. D8 zirvesine kurucu ülkelerden biri olan İran cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani...



Bir yanda Batıda 'alternatif bir İslam Birliği mi kuruluyor' tarzı spekülatif haberlerle gücünden daha fazla tehdit algısı oluşturulmaya çalışılan bir zirve gerçekleşiyor, diğer tarafta kurucu ülkelerden Türkiye ile İran arasında kronik krizlerden biri yaşanıyordu.



Tam bu süreçte Rafsancani ile bir röportaj imkanını arayacaktım. Türkiye'deki siyasi ortam, basının yaklaşım tarzı nedeniyle olmalı ki basın açıklaması bile yapmadığı gibi hiç bir medya kuruluşuyla görüşmeyi de kabul etmiyordu. D8 kuruluş çalışmalarına katılıyordu sadece.



İrtica söylemlerinin zirveye çıktığı, Erbakan ve hareketinin zoraki İran'la ilişkilendirildiği bu günlerde, Rafsancani gibi her anlamda temsil değeri olan biri ile bir görüşme yapıp yayınlamak gündeme anlamlı bir müdahale olabilirdi. Bu röportajı gerçekleştirmenin yollarını ararken kanalda beraber çalıştığımız İsmet Verçin mükemmel Farsçasıyla devreye girecek ve umutsuz dediğim olayı gerçekleştirecektim.



Rafsancani sadece bir devlet başkanı değil aynı zamanda İran İslam devriminin en önde gelen birkaç isminden biriydi. Siyasi zekası, devrimin ılımlı yüzü olmaktan uzlaşmacılığa, pragmatik karakterine dair hakkında birbiriyle çelişik o kadar çok ayrıntı okumuştum ki. Devrimin dış dünyadan izole edilmişliğini kırmaya çalışan, bir yanda reformist görüntü veren diğer tarafta Humeyni'nin en güvendiği isimlerden biri olmayı başaran bir isimdi. Humeyni vefat ettiğinde The Guardian gazetesi, Humeyni sonrası İran'daki muhtemel dengeleri analiz eden bir ek vermiş, orada Rafsancani'ye dair bir not hep zihnimin bir köşesinde saklı kalmıştı. Gençliğinden beri Rafsancani ile birlikte olan, beraber mücadele veren, birlikte hapis yatan bir arkadaşıyla konuşmuştu muhabir. 'Bunca yıl bunca farklı ortamda beraber olduk ama yarın nasıl bir tavır alabileceği, kafasının içinde neler döndüğü hakkında hiç bir fikrim yok' diyordu. Bu denli gizemli bir siyasi portre vardı kafamda.



Humeyni sonrası en güçlü isimlerden biri olmuş, hangi görevde olursa olsun müesses nizamın en etkili ağırlık merkezlerinden biri olarak kalmayı başarmıştı. Benim için önemli olan husus; Humeyni sonrası İran devriminin tüm iddialarına rağmen artık bir ulus devlete dönüşme sürecine girmesiydi.



Çırağan Sarayı'nın kullanılmayan bir bölümünde hazırlıkları yapmış, artık toplantıdan çıkışını bekliyordum. Diplomatik görüşme trafiği ile her an iptal olunma ihtimalinin verdiği gerginlik üstümdeydi...



Kameranın karşısına geçip soruları sormaya başladığımda kapalı kapının arkasında onlarca gazetecinin beklemekte olduğunu fark ettim..



Kısık gözleri ile çevresini adeta kolaçan eden bakışları ve renk vermeyen yüz ifadesi... En tartışmalı konuları bile kıvrak zekası, siyasi tecrübesiyle ustaca geçiştiriyor yahut konuyu başka bir boyuta taşıyabiliyordu.



Çekim bitmiş mesafeli bir nezaketle teşekkür edip ayrıldığında neler konuşulduğunu öğrenmek isteyen yabancı gazetecilere cevap yetiştirmek zorunda kalmıştım.



Zirvenin kuruluş bildirgesi okunmuş Milli Görüş tabanının büyük umutlar beslediği bir adım atılmış oldu. Ne var ki D8'in kuruluşundan kısa süre sonra Erbakan postmodern darbe ile başbakanlıktan ayrılmak zorunda kalacaktı. Batılılar bunu bir meydan okuma olarak algılayıp/ veya öyle sunup postmodern darbeye verdikleri örtük desteği meşrulaştıracaklardı.



D8'in kuruluşundan iki ay kadar sonra da Rafsancani'nin Cumhurbaşkanlığı görevi sona erecekti.




#Çırağan Sarayı
#Rafsancani
#D8 zirvesi
7 yıl önce
D8 Zirvesi’nde Rafsancani
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü