|
İslamcılık reaksiyonerlik meselesi

Bir sosyal yapıya, bir cemaate ait olmak farklı düzlemlerde ilişki biçimine işaret eder. Söylem olarak yan yana görünen pek çok insan aslında o yapılanmayla farklı ilişkileri olabilir. Sosyal bilimlerde bu durumu açıklamak için üçlü ilişki düzlemi (3B) kullanılır. Belonging (aidiyet), behaving (davranış), believing (inanç). İnsanların alışkanlıkları bazen aidiyetleri anlamına gelmeyeceği gibi, aidiyetlerini de inanç meselesi haline getirebilirler.

Toplumsal bir harekete aidiyetin inanç haline getirilmesi eleştirel bakışı engellediği gibi böyle bir ortamda fanatizmin doğurma riski yüksektir. Son günlerde dolaylı olarak tartışma vesilesi yapılmaya başlanan İslamcılık-reaksiyonerlik melesindeki yaklaşımda, aidiyetin meşrulaştırılması adına farklı olan her şeyi dışlayan, mahkum eden bir dilin kullanılması taraftar fanatizmini hatırlatıyor.

İslamcılıktan ne anlaşılması gerektiğinin açıklamasını yapmadan Neo-İslamcılığa geçilerek "reaksiyoner, tepkici hareketler" parantezine alıp, her türlü sorgulamayı peşinen reddeden, aidiyetine dair tüm özeleştiri ve eleştirinin önünü peşinen tıkayan bir dille ne üretilebileceğini sormak lazım.

İslamcılığın muhalif, hatta reaksiyoner bir karakterinin olduğu doğrudur. Ancak bu bir tezinin olmadığı anlamına gelmez. İslamcılık bağlamında, İslam medeniyetinin Batı''yla hesaplaşmaya girdiği, medeniyetinin yerle bir edilmek istendiği bir dönemde Batı''ya karşı geliştirilen cevaplar olmasaydı bugün Batı karşısında bir medeniyet projesinden bahsedemeyecektik. Dahası Batı medeniyetinin tekçi ve tahakküm eden yüzüyle baş başa kalacaktık.

Osmanlı''nın çöküşe geçtiği süreçte; İslam dünyasının Batılılarca sömürgeleştirildiği, Batı düşüncesinin, aklının bir emperyal güç olarak Batı dışı dünyada egemenlik kurmaya başladığı bir dönemde İslamcı aydınlar İslam âleminin yeniden ayağa kalkması için müthiş bir çaba içine girdiler. İslam medeniyetinin ilk kez karşılaştığı sorunlar ve aldığı yenilgilere karşı geliştirilmeye çalışılan cevaplara bugün baktığımızda eksik, aceleye getirilmiş taraflarını görebiliyoruz. Ne var ki içine düştüğümüz buhranın aşılması için samimi bir gayretle entelektüel anlamda cevap geliştirmeye çalıştıklarını kimse inkar edemez. Ve bu cevaplar büyük ölçüde geçerliliği olan tezlerdir.

Bir Said Halim Paşa''nın içinden geçtiğimiz medeniyet buhranını anlamaya yönelik çaba ve tekliflerini, Mehmed Akif''in öfke ve aksiyonunu anlamadan ne İslamcılık anlaşılabilir ne de geçmiş.

Sonuçta İslam dünyası Batı''nın maddi medeniyeti karşısında askeri yenilgiye uğramıştı. İçine düşülen durumun bir medeniyet sorunu olduğunu kavrayan İslamcı aydınlar modern dünyaya karşı cevap vermeye çalıştılar. İslam medeniyet tasavvurunun hayata geçirilmesi, yeniden diriltilmesi için yoğun bir çaba gösterdiler. Batı''nın, Batı dışı tüm medeniyetlerin sonunun geldiğini ilan ettiği bir süreçte İslam medeniyetini yeniden diriltmenin çok yönlü çabası içine girdiler. Bu çabaların sonucudur ki medeniyetler diyaloğundan bahsedilebilyor, diyaloğun olması için Batı dışında farklı bir medeniyet/lerin olması gerekir. 20. yüzyılın başında Batı düşüncesinin İslam medeniyetinin öldüğünü ilan ettiğini hatırlamak yeterli.

İslamctıların temel tezi İslam medeniyetinin ölü bir medeniyet olmadığı idi.. Zira tarihsel tecrübesi, kaynakları itibariyle bir medeniyeti diri tutacak tüm unsurlara sahipti ve bu kesintisiz devam etmişti.

İslam âlemiyle birlikte, ulusdevlet döneminde Türkiye''de de bu çabalar farklı aktörler ve biçimlerle devam etti. Farklı ekoller ve aktörler bu çabayı kesintisiz sürdürdü. Bu çabaların bir yandan İslam''ın anlaşılması meselesi olduğu kadar görünür hayatta diri kılınmasını da kapsadığı muhakkak. Bu topraklarda var olan hiçbir şeyin İslam olmadan izah edilemediği bir medeniyete aidiyetin hatırlatılması, bir gecede medeniyet değiştirilmeye zorlanmış, kaynaklarıyla irtibatı koparılmış birikimin yeniden inşası söz konusuydu.

Bu süreçte siyasal boyut gözardı edilemezdi. İslam''ı bir bütün olarak algılayıp yaşamak ve sosyal, siyasal haksızlıkların önüne geçmek İslamcılığın entelektüel olduğu kadar pratik hedefleri arasındaydı.

İslamcıların siyasal anlamda dışlanması, siyasi iktidarların hışmına uğraması siyasal mücadeleyi zaman zaman öne çıkardı. Oysa bir medeniyet projesi olarak tarihsel birikimi yok saymadan toplumsallaşmayı gerçekleştiren bir düşünce akımı şüphesiz kendini farklı renkleriyle gerçek kılacaktır.

Bugün İslamcılık denilen olgu farklı mecralarda da olsa bu ülkede inanç mücadelesi veren oluşumlardan bağımsız ele alınamaz. Bir dönem nasıl İslamcılık Nurculuk''la eşanlamlı anlaşılmışsa bir dönem de Selamet çizgisiyle eşdeğer görülmüştür. İslamcılık düşüncesi bu ülkenin sahih düşünce birikiminin buluştuğu mecradır. Eğer bu ülkede bir şeyler gerçekleşecekse İslam gerçeğiyle barışmadan olmayacağını tespit etmek için İslamcı olmanız, hatta Müslüman bile olmanız gerekmez…

Geldiğimiz süreçte İslamcılığın diri düşünsel ve aksiyoner karakterini tehdit eden büyük kırılmalardan biri muhafazakarlaşmadır. Muhafazakarlaşma siyasal ve küresel iktidarlar karşısında uzlaşarak tezlerinden vazgeçilmesi karşılığında adaletin, merhametin sesinin boğulması demektir. Bugün hem İslamcılığın muhtevasının boşaltılmasına yol açacak hem de İslamcılığın anlaşılmasının önündeki yanılsama muhafazakarlaşmadır.

٪d سنوات قبل
İslamcılık reaksiyonerlik meselesi
Balkanlar’ın garip minarelerinden özgür Ayasofya’ya hüzün ve anlamlı bir mesaj
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?