|
Issık Göl’de bir gemi

Bişkek'ten doğuya doğru bir hayli yol almanız gerekli Issık Göl'e ulaşmak için. Yol üzeri Burama harabelerine de uğrayabilirseniz Orta Asya bozkırlarında yeşeren yeni bir medeniyetin kalıntılarını görürsünüz. Türklerin Müslüman olduktan sonra, Karahanlıların önemli merkezlerinden biri... Issık Göl'e yaklaştığınızda Çolpan Ata'dan geçmeniz gerekecek. Şiir gibi bir kasaba ismi...



Yıllar önceydi, onu Issık Göl'ü gezmeye gelen pek de fazla olmayan turistlerin resimlerini çekerken gördüm. Fotoğrafçılığından çok, tipi ilgimi çekmişti. Uzun boylu, sarışın, dazlak kafalı bir Slav tipi... Başına bağladığı renkli 'bandana'sı ile sıra dışı görünümü ister istemez dikkat çekiciydi. Adeta gölgesi gibi yanında dolaşan on yaşlarında bir erkek çocuğu da kıyafeti ile onun kopyası gibiydi.



İlk bakışta ekmeğini fotoğraf çekerek kazanan bir turist avcısı izlenimi veriyordu. Ancak bir şeyi fark etmekte gecikmedim; suskun ve içe kapanık biriydi. Suskunluğu Sovyet döneminden kalma OrtaAsyalı Müslüman, Türk kavimlere tepeden bakan kibirli, üstünlük taslayan türden görünmüyordu.



Gölün keyfini çıkarmaya çalışan gruptan kenara çekilmiş izlemeye almıştım. Fotoğraf makinesi ile bir objeyi çekmeye çalışırken adeta aletle bütünleşiyor, kendinden geçer bir hal alıyordu. Belli ki elindeki kameraya farklı bir anlam yüklüyordu, farklı bir ilişki biçimi vardı.



Issık Göl hatırası fotoğraf çekip, beş on dolara biraz emri vaki ile satıp, yabancıları kafalamaya çalışan girişken turist avcılarına hiç benzemiyor ama ilk bakışta tamı tamına bu işten para kazanıyordu. Hatta resimlerini çektiği insanlarla konuştuğunu, çektiği hatıra fotoğraflarını satmaya çalıştığını da gözlemleyemedim.



İlginç biri olmalıydı. Sonunda bir fırsatını bulup konuşmaya karar verdim. Sıradan bir işi vardı ama kamerayı kullanırken dikkat çekecek şekilde kendinden geçiyordu. Sözlerime pek dinlemez gibi ilgisiz bakarken bir benzetmem üzerine irkilecekti. 'Kamerayı Tarkovski gibi kullanıyorsun' dedim gülümseyerek. Birden irkildi, 'Sen nerden biliyorsun onu?' diye sordu. En hassas yerinden yakalamıştım nihayet.



Orta Asya'nın en göz kamaştırıcı güzelliklerinden birinde, güzelliğin kendisinden çok güzel olanın temaşası öne çıkmıştı birden.



Issık Göl'ün kenarında bir gösteri sahnesi vardı, sahnenin arka kısmı tamamen açık ve gölün maviliğine açılıyordu. Sanki sahnenin gerisi mavi, sonsuzluk çağrıştırıyor. Bir gece gösterisi sırasında sahnenin gerisinden bir yelkenli geçerken sıralarda oturan Aytmatov'un birden ayağa kalkıp, 'işte ak kemi' diye haykırdığını anlatmışlardı.



Biz ise usta bir film yönetmeni üzerinden temaşa edilenin yansıması ile bir şeyler keşfetmeye çalışıyorduk.



Hikayesi kendisi gibi sıra dışıydı.

Andrey Tarkovski

'nin içinde bulunduğu bir sanat çevresinden olduğunu anlattı. Tarkovski'nin etrafında toplanmış on beş kadar sanatçı ve entelektüelin oluşturduğu bir çevre. Sanata, insana, anlama dair ortak kaygıların, sanat anlayışının örülmeye çalışıldığı bu kapalı çevresinden bahsettikçe, kendi kendime tanışmakla ne iyi ettiğimi düşündüm. Tarkovski'den sonra grup dağılıyor. Zaten az sonra da Sovyetler çöküyor.



'Moskova'nın, modern şehrin bunaltıcı havasında daha fazla kalamazdım' dedi. Ve tek oğlunu da yanına alarak adeta kaçıyor metropolden; Sovyet modernizminin tahrip etmediği coğrafyaya yelken açıyor. Soluğu Orta Asya'da aldım diyor; insanın, tabiatın daha az tahrip olduğu, Sovyetlerin mahrumiyet bölgesi sayılan Kırgızistan'a yerleşiyor.



'Günlerce dağlarda, kırlarda doğa resimleri çekerek ancak kendime gelebiliyorum' diye ilave etti çektiği resimleri gösterirken. Tabiatın tüm cömertliği ile güzelliğini sunduğu Tanrı Dağları'nın eteklerinden, bozkır çiçeklerinden, özgürce koşturan Kırgız atlarının yelelerine takılan objektiften yansıyanlar..



Daha sonra bizimle Bişkek'e gelecek, sohbetimiz orda da devam edecekti.



Ayrılacağım gün geldi ve sessizce uzaktan çektiği büyük ebatlarda bir fotoğrafımı getirdi. Tarkovski'nin izi düşmüş dedim kendi kendime...



O ise Orta Asya'nın baş döndürücü güzelliklerinden vakit buldukça turistleri, toplantıları fotoğraflayıp hayatta kalmaya çalışıyordu.



Ve son kez baktığımda ayrıksı duruşu ile kalabalığın arasına karışmıştı... Issık Göl'de bir tek başına bir yelkenli gibi...


#Issık Gölü
#Çolpan Ata
#Andrey Tarkovski
#Orta Asya
7 yıl önce
Issık Göl’de bir gemi
Ceren’in katili ne anlatıyor?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir