|
Bazen ‘Fabrika Ayarlarına’ geri dönmek iyi olur…
Dün gazetelerde çok ilginç, özellikle şu dönemde kamuoyu ve vicdanının özlem duyduğu bir fotoğraf vardı.
Başbakan Davutoğlu
, CHP lideri
Kılıçdaroğlu
'na cep telefonundan torununun fotoğraflarını gösteriyordu. Kemal bey de yüzünde son derece insanî, dostluk dolu bir ifadeyle fotoğrafları izliyordu. Olayı takip eden gazeteci arkadaşların bildirdiğine göre ikili bir süre hayli sempatik bir sohbet sürdürmüşlerdi.

Hatırlanacağı üzere aynı ikili koalisyon görüşmeleri sürecinde de benzer bir beşeri tablo sergilemişlerdi…

Bu vücut dili
-B. Brecht
'in deyişiyle '
toplumsal ve bireysel jestüs
'- çok şey ifade edebilir. Bunlar Türkiye'de ben kendimi bildim bileli nerdeyse tüm partilerce uygulana gelen demode bir siyasî taktik yaklaşımının sona ermesinin işareti olabilir mi acaba: Bir düşman yarat ve o düşman karşısında safları sıklaştır! Ne kadar agresif olursan, oylarını o kadar artırırsın…

Türkiye'den
kömürlü trenler
, şimendiferler,
troleybüsler
kalktı bu değişmedi; Pazar değişti, inanların algılama, davranış ve bir ürünü, hizmeti satın alma biçimleri değişti,
bu siyasi refleks
değişmedi. Bir
garabet
yok mu sizce bu işte?..

Dileyenle iddiaya girerim, bu seçimde aynı taktikle giden, kazanamayacak…

Ayrıca bu seçim, seçmenin gelişmişliğinin göstergesi de olacak. Türkiye seçmeni Yunanistan ya da İtalya seçmeninden çok farklı olduğunu zaman içinde gösterecektir. Demokraside gidilen yer bellidir. Güçlü olarak iki ana akım partisi kalır:
Merkez sağ
ve merkez sol
… Diğerleri (solcular, liberaller, çevreciler, yeşiller vb.) küçük partiler olarak hep bir denge unsuru görevi görürüler.

İki ana akım partisi ya tek başına, ya bunlardan biriyle, ya da diğer ana akım partisi ile 'büyük koalisyonla' hükümeti kurar… Türkiye'de de öyle olacak.
MHP, HDP marjinal partiler
olarak kalacaklar. İki ana akım partisi güç kazanacak. Sonrası? Sonrası Allah kerim. Seçmenin takdiri…

Başbakan tabii ki bizim ısrarlı yazılarımızı okuyarak hareket etmiş değildir. Ancak bizim ısrarla üzerinde durduğumuz bir şeyi yaptı ve biraz gecikmiş olsa da büyük koalisyonu bozan tarafın AK Parti olmadığını gayet güzel anlattı kamuoyuna… Bu önemliydi. Şimdi en az o kadar önemli bir husus daha var, anlatılması gereken…

Ortalıkta
3 Dönem yasağı
ve sonuçları, türevleri üzerine bir dizi tevatür dolaşıyor. Konunun iletişimi sahibi tarafından yapılmadığı için; bu konuda da bir süredir ağzı olan konuşuyor ve ortaya müphemiyet tohumları ekilebiliyor.

Neymiş efendim; AK Parti'nin bugünkü yönetimi
70 üç dönemlik
isimden sadece 10'una şans tanıyacakmış…

Bu 70 kişiden bazıları parti yönetiminden davet beklemeden milletvekilliğine adaylığını koyacakmış. Parti ise bu takımdan aday göstereceklerini seçimlerde zayıf kaldıkları illere liste başı olarak koyacakmış…

Ortada isimler uçuşuyor ve bunlar yıpratılıyor… Kimi alacakmış parti yönetimi?
Ali Babacan, Faruk Çelik, Ömer Çelik, Taner Yıldız, Nihat Ergün, Bekir Bozdağ, Mevlüt Çavuşoğlu, Mehdi Eker, Mehmet Ali Şahin, Nurettin Canikli gibi isimleri. Cemil Çiçek, Hüseyin Çelik, Bülent Arınç, Hayati Yazıcı, Binali Yıldırım, Beşir Atalay
konusunda ise tereddütler varmış.
Nimet Baş
ve
Sadullah Ergin'in
partide sevilmeleri ve tabanda karşılıklarının olmasına rağmen, siyasete devam etmeme kararında oldukları öne sürülüyormuş.

Sayıları 20 civarındaki eski bakan ve eski siyasetçinin, kimseden 'davet beklemeden', adaylık başvurusu yapma kararı aldığı da işin cabasıymış…

Nasıl tevatür ama… Bildiğiniz '
Şeamet Tellalları
' iş başında… Sorumlusu kim peki? Ortalığı karıştıranlar %20 sorumlu ise, %80 sorumluluk ortalığın karıştırılmasına, iletişimi bu konuya bir an önce açıklık getirmeyerek müphemiyete, izin verenlerde…

Yine oradan buradan duyuyoruz… AK Parti 1 Kasım seçim stratejisini netleştirmeye başlamış. Seçim sloganı da belirlenmiş: 'İstikrara oy verin!'

Öte yandan seçimlerde ekonomik vaatler ön plana çıkacakmış. Her il için ayrı ekonomik programlar hazırlanıp o illere yapılacak büyük projeler anlatılacakmış…

Bunun neresi 'yeni strateji' ben anlamadım.

Bu arada '
2001 ruhuna döneceğiz
!' gibi sözler de duyuyoruz… İşte bu çok önemli. Yukarıdaki ekonomik talep stratejisiyle çelişen; ancak kesinlikle doğru olan bu yaklaşım aslında… Çünkü
AK Partiyi tek başına iktidara taşıyan
; ekonomik vaatleri, alt yapı meseleleri üzerine uzmanlığından çok; başta inanç, her türden özgürlük, demokrasi, barış, huzur, sağlık, eğitim seferberliği gibi, üst yapı yaklaşımlarındaki devrimci duruşu, cesareti ve liberallerden solculara, oradan her türden inanç grubuna kadar çeşitli çevrelerle kurduğu ittifaklar idi…

Parti İnşallah 2001 ruhuna, yani '
Fabrika Ayarlarına
' geri döner…
#seçimler
#3 Dönem yasağı
#ak parti
#Ali Babacan
#Faruk Çelik
#Ömer Çelik
#Taner Yıldız
#Nihat Ergün
#Bekir Bozdağ
#Mevlüt Çavuşoğlu
9 yıl önce
Bazen ‘Fabrika Ayarlarına’ geri dönmek iyi olur…
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler