|
Yaşayan boyutlarıyla 28 Şubat (2)

28 Şubat"ın en çok iz bırakan yönü şüphe yok ki, siyasi ve askerî boyutlarıdır. İslami kesimin görünürlülüğüne, eşitlenme talebine, tarihi demokratikleşme sürecine değişim sürecine karşı devletin ya da askerî otoritenin otoriter refleksi ve müdahale hamlesi, 28 Şubat"ın siyasi boyutunun tam tanımıdır.

Bu müdahale öyle derin ve tahrip edici olmuştur ki, bugün yaşanan onca değişime rağmen kimi tortuları varlığını sürdürmektedir.

Önce hatırlamakta yarar var.

Siyasi iklim askerî otoritenin 1994 sonu itibariyle ortaya çıkan, 1995 genel seçimlerinde iyice pekişen yeni seçmen ittifaklarına ve seçmen iradesine laik kamuoyunun, ama özellikle askerin duyduğu tepki siyasi iklimi ısıtmıştı.

Kısa süre içinde bu tepki, bir müdahale arayışına dönmüş ve 28 Şubat süreci fiilen başlamıştı.

Bu müdahale uzun süreli, kalıcı ve dört kademeli olmuştur.

İlk kademe askerî otoriteden gelen baskı ve çıkışlarla RP"nin iktidara gelmesinin engellenmeye çalışılması, RP"li hükümet kurulduktan sonra ise İslâmî kesimin tahkir edilmesi, kamuoyunda tehdit ve tehlike fikrinin derinleştirilmesi üzerinden bu hükümeti devirmeye yönelik çabalar evresiydi.

İkinci kademede, asker, toplumun bizzat kendisini ya da İslami bagajı olan bir iktidarı üreten toplumsal dinamikleri açık ve yeni tehlike olarak tanımlanmış, buradan hareketle demokrasiyi militanlaştırma ve askerileştirme yoluna gitmiştir. Bu çerçevede, hükümeti devirmeye yönelik çabalar devam ederken hükümet farklı yoldan kuşatılmış, Milli Güvenlik Kurulu devreye sokulmuş, bu kurulda alınan kararlarla siyasi iktidar tehlike ilan edilmiş, devlet içi temizlik ve toplumun yeniden dizaynı fermanı verilmiştir.

Üçüncü ayak hükümetin MGK kararlarını uygulamaktan kaçınması, tasfiye ve temizlik girişimlerine direnmesi üzerine asker tarafından açılan açık cebir dönemidir. Başka bir ifadeyle darbe kokan asker açıklamaları, pskikolojk harekatlar, Genelkurmay birifingleri ve silah kullanma tehdidi safhasıdır.

Şubat ayı başında Sincan"da tankların şehir içinde boy göstermesiyle başlayan, Şubat sonundaki muhtırayla devam eden gelişmeler, Haziran ayında Refah-Yol hükümetinin düşmesiyle sonuçlanacaktır.

Ancak müdahele süreci bitmeyecektir.

Nitekim dördüncü kademe bu esnada başlar.

İslami görünürlülüğün artmasına tedbir olarak ve bu görünürlülük bahane kılınarak Türkiye"nin askerîleşme öyküsünde yeni bir sayfa açılmıştı. Bu sayfa, devlet işleyişinin ve kamu alanının topyekün askerîleştirilmesinden, Türkiye"ye egemen olan milli güvenlik rejiminin bu çerçevede derinleştirilmesinden oluşmuştur.

Değil mi ki, 28 Şubat"ın devlet içi yapılanma, askerileşme açısından tam tarifini yapan EMASYA protokolü, Refah-Yol hükümeti yıkıldıktan sonra imzalanacaktır.

Asker, 2002"ye, hatta çok daha sonrasına uzanan bu dönemde, toplumun kimi kesimlerini tehlike olarak tanımlayan bir iç güvenlik doktrini üretmiş, yapılanmasını buna göre elden geçirmiş, siyasetçiye, devletin sivil unsurlarına yönelik güvensizlik üzerine yeni ve kalıcı bir doku üretmeye soyunmuştu.

EMASYA bu çerçevede üç "şey" ifade etmiştir:

(1) Asayiş alanının askerileştirilmesi ve bu çerçevede tüm illerde ön tedbir adı altında toplumun tasnif edilmesi ve fişlemeler yapılması,

(2) Gerektiğinde siyasete ve kamusal alana tümüyle koyacak darbe planlarının EMASYA planlarına enjekte edilmesi,

(3) Askere toplumsal olaylara doğrudan el koyma, kendi başına hareket etme imkanının verilmesi...

Askeri yapının iç güvenlik alanına sürekli ve denetleyici bir biçimde yerleşmesi olarak tek cümleyle tanımlanabilecek "EMASYA düzeni" faaliyetlerini bundan iki yıl öncesine, 2010 yılına kadar, protokol ilga edilene kadar sürdürmüştü.

Sorular şudur: Bu 10 yılın bilançosu nedir ve topluma dair fişler nerededir?

İşte 28 Şubat"ın tortuları...

Hâlâ canlı olabilirler mi?

12 yıl önce
Yaşayan boyutlarıyla 28 Şubat (2)
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset