|
Benlik’ten daha yüksek değerler…
Bildiğiniz üzere bu 'zirvelerin en zirvesi' Rio'da düzenlenmişti. Bizden de o zamanlar
Süleyman Demirel
katılmıştı. Bu zirve hiçbir karar alınamadan sonuçlanmıştı. Çünkü başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkeler, karbondioksit salınımlarını (emisyonlarını) azaltamayacaklarını ifade etmişlerdi. Arkadan Johannesburg ve Kyoto geldi. Amerika ve Kanada ve ne ilginçtir ki Türkiye, Kyoto anlaşmasının altına imza koymadılar. Bu arada hemen hatırlayalım: Sonradan dünyanın bir numaralı doğacı ve çevreci entelektüeli olarak yaptığı konuşmalardan yüzbinlerce dolar kazanan
Al Gore
bile “Bizim demir çelik sanayini ikna etmemiz mümkün değil” deyivermişti.

Montreal, Rio, Kyoto, Johannesburg, Durban
gibi tarihi zirvelerin yapıldığı dönüm noktalarından günümüze kadar herkes dünyanın sonunun gelmekte olduğuna inanır olmuştu. Bilim adamları 2020'nin en kritik yıl olduğunu söylüyorlardı..

Olay artık bir sır olmaktan çıkmıştı. Yenilenebilir enerji kaynaklarına dönülmediği takdirde kıyamet yakındı. Herkesçe malum olanı ilam etsek de, yine de hatırlayalım: Fosil yakıtların (petrol, kömür, doğal gaz vs) kullanımından oluşan karbondioksit

gazları iki etki yapıyordu.

Bir: Havada oluşan tabaka sera etkisi denilen oluşumun nedeniydi. Havanın yukarı yükselip ozonla karışıp temizlenmesini engelliyor ve bu şekilde küresel ısınmaya neden oluyordu. Küresel ısınma sonucu da her yıl dünyanın ısısı belli bir oranda arttığı için bazı yerlerde çöl iklimi ve kuraklık, bazı alakasız yerlerde de tropikal iklim hüküm sürmeye başlıyor; seller fırtınalar oluşabiliyordu.

İkinci etkisi ise ozon tabakasının delinmesi sonucunu ortaya çıkartmış, güneş ışınlarının herhangi bir engel ve süzülmeyle karşılaşmadan dünyaya çarpmasına neden olmuş ve bu durum sonucunda ise, çeşitli deri hastalıklarının, kanser vakalarının görünmesine neden olmuştu.

Isınmanın bu artış hızıyla devam etmesi halinde 2020'lerden sonra buzulların da erimesiyle dünyada deniz seviyesinin en az 6 metre yükseleceği tahmin ediliyor.

Hatta kara mizahın sınırları zorlanıyor ve şöyle esprilere de tanık oluyorduk: Boğaz sırtlarında evleri olanlar artık

yalıda oturuyor olacak. Yalı sahipleri ise yalılarını balık adam elbisesi giyerek ziyaret edebilecekler.

Bu makabre espriler bile olayın korkunçluğunun altını çizerken gelişmiş ülkelerin karbondioksit emisyonlarını azaltmama konusunda vahşi kapitalizmin kurallarına teslim olmaları anlaşılır bir şey değildi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Paris'te konuşma sırası kendisine geldiğinde dedi ki:

“Türkiye'nin 2030'a kadar emisyon artışında yüzde 21'e kadar 'artıştan azaltım' sağlamayı hedefliyoruz. Bu doğrultudaki çabalarımız; imkanlarımız ve alacağımız uluslararası destekler ölçüsünde artarak devam edecektir. (…) Sözleşmenin '
ortak fakat
farklılaştırılmış sorumluluklar
' ilkesinin muhafaza edilmesi gerekiyor. Paris Anlaşması, sözleşmenin eklerinden bağımsız, gerçekçi ve esnek bir sistem getirilmelidir. Paris Anlaşması'nda dengenin sağlanması amacıyla azaltım ve uyum konuları eşit düzeyde ele alınmalı, sağlanacak desteklerle de uygulama güçlenmelidir. Bu konuda asıl sorumluluğu gelişmiş ülkeler üstlenmelidir.”

Heyhat! Bu gelişmiş ülkelere başka hangi sorumluluklar düşüyor acaba? Örneğin Ortadoğu'nun petrol yatakları ve enerji yolları üzerine kurgulanan çatışmaların sorumluluğu mu; ya da silah ticaretinin kazançları nedeniyle savaşların tahrik edilmesinin sorumluluğu mu? Yoksa insanların manevi değerlerini yitirip büyük psikolojik sorunlar ve mutsuzluklar içinde bu zengin ülkelerde ya intiharı ya da insanların toplu halde bulundukları mekanları basıp tarayarak aslında kendilerine bir kaçış yolu aramalarının sorumluluğu mu? Yaygın hastalıkların sorumluluğu mu? Afrika'nın yoksulluğunun sorumluluğu mu? Vahşi kapitalizm bugüne kadar hangi tür sorumluluğun üstesinden gelebilmiş ki?

2002 yılında Johannesburg Dünya Zirvesi ile ilgili olarak yazdığım Hepimizin unuttuğu şey: İnsan ruhu” başlıklı bir yazıda Soljenitsin'in şu cümlesiyle lafa girmişim. Şimdi aynı cümleyle yazıyı noktalayalım:

“Bir kişilik benlikten daha yüksek değerlere yönelmemişse, kaçınılmaz olarak yozlaşma

ve çürüme baş gösterir.” (
NPQ Türkiye,
2002
, Çevre, Adalet ve Kırılgan Bir

Dünya
temalı sayısından)
#Al Gore
#Montreal
#Rio
#Kyoto
#Johannesburg
#Durban
#Johannesburg Dünya Zirvesi
8 yıl önce
Benlik’ten daha yüksek değerler…
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset