Dün bilgisayarın başına oturup düşünüyordum. Ne yazayım… Sonra aklıma
'ün
geldi. Bir daha okudum… Ve ona eklenecek bir şey bulamadım. Bu nedenle lafı eğip bükmeden, gözünüzden kaçmaması, tarihe bir kez daha not düşülebilmesi adına bazı paragrafları buraya aynen almaya karar verdim. Gelin birlikte okuyalım:
“Türkiye'nin ulusal yayın yapan bir merkez gazetesinin bu şekilde saldırıya uğramasının ülke sınırlarını aşan anlamı vardır. Ortada dar anlamda terör saldırısı olarak nitelendirilip geçiştirilebilecek bir durum yoktur.
(...)
Mesela Selahattin Demirtaş, 7 Haziran seçimleri öncesi Yeni Şafak'la birlikte Sabah ve Star gazetesini açıkça
. O zaman bunu duyurmuş, “Demirtaş bizi PKK'ya hedef mi gösteriyorsun, gazete binalarımızı mı kurşunlatacaksın” diye sormuştuk. Evet, gazete binamız kurşunlatıldı, yakıldı.
Demirtaş'ın bu konuda ses vermesini bekleme hakkımız elbette var. Bu hedef gösterme halinin hesabını sorma hakkımız elbette var. Hiçbir şekilde bu tavrı unutmamızı beklemesin çünkü unutmayacağız. Kandil'den yönetilen, terörden beslenen bir adam gazetemizi hedef gösteriyorsa, o mesajı alan örgüt mensubu ya da sempatizanı elbette o gazeteyi, yöneticilerini hedef alacaktır.
(...)
Bizim durduğumuz zemin derin bir tarihsel sorumluluk, kimlik ve feraset zeminidir. Coğrafya ve Türkiye meselesidir. Bu mesele o kadar köklü, o kadar güçlü ve sağlam ki, bu tür saldırılarla Yeni Şafak'ta bir kişinin bile gözünün korkutulması mümkün olmayacaktır.”
Bu alanda bizce en önemli düşünürlerden biri olan
'in ünlü lafını ne kadar tekrarlasak azdır: “Tüm sanatların bir tek amacı vardır: Sanatların en yücesine hizmet etmek… Yaşama Sanatı'na…”
Peki, tüm sanatların buluşabildiği tek bir sanat dalı var mıdır? Evet vardır:
…
Yani düz mantıkla şu sonucu çıkarabiliriz: Sinema sanatının tek bir amacı olmalı:
… Daha önceki yazılarımızda da değindiğimiz Yaşama Sanatı'ndan ne anladığımız meselesini ilerideki bir yazıya bırakarak bugün işin pratiğinden ve kaçırılmaması gereken bir fırsattan söz edelim…
Beğenelim beğenmeyelim, tüm dünyaya Amerikan kültürünü, değerlerini, politikalarını, tarihini (!), yumuşak gücünü (soft power), ya da akıllı gücünü (smart power) ihraç ettiği için “emperyal güçlerin bir aracı” olarak görülüp eleştirilse de, dünya sinemasının nabzı da, kalbi de, beyni de Hollywood'ta yaşar…
Belki
söz konusu olduğunda Avrupa, özellikle İran ve Uzak Doğu sinemalarından söz edilebilir, ancak kapsama alanı, etki ve ticari boyutta ABD sinema sanayii ile başa çıkmak mümkün değildir. Uzun bir süre de kimsenin harcı olamayacak gibi gözükmektedir…
Hem ticarî, hem teknik anlamda, hem de dünyadaki eğilimleri belirleme konusunda nirengi noktası Hollywood'tur. Hollywood'un nirengi noktası neresidir? Onun eğilimleri nerede sergilenir? Hollywood'un zirvesi neresidir? Tabii ki yanıt,
dir…
Oscar Ödülleri'ne bakarak dahi ABD entelijansiyasının kendi ülkesini ve dünyayı nasıl yorumladığını ve gelecek tasarımlarını
mümkündür… İşte bu 'okumayı' hakkıyla yapmak için ciddî bir fırsat var bu yıl.
İlan ettiklerine göre
1 No'lu Kanalını
'na tahsis etmiş. 1 Şubat'ta yayına başlamış. Geçmiş yıllarda da Oscar'a büyük önem veren Digiturk'ün bu yıl getirdiği farklılık şu: 1 Mart'a kadar kanaldan, 15 Mart'a kadar da internetten izlenebilecek özel bir program sürdürmeyi planlamışlar. Oscar Ödülleri'ni canlı olarak yayınlamadan önce aynı kanalda bu sefer Oscar'lı filmler yayına sokuluyor.
adını verdikleri kanalda 378 Oscar adaylığı olan ve 148 dalda da Oscar kazanmış 163 film gösterime giriyor…
Büyük fırsat. Hem Ödül Töreni hem de filmler… Ne için fırsat? Yukarıda sözünü ettiğimiz 'okumayı', yıllar bazında yapmak ve değişimin aşamalarını tespit etmek için…
Yayınlanacak filmlerin tamamı, 'Dilediğin Zaman ve Dilediğin Yerde' uygulamaları içindeki özel kategoriler üzerinden de 1 Şubat - 15 Mart 2016 tarihleri arasında izlenebilecekmiş. (Keşke bu süreyi uzatsalar)
ise 28 Şubat gecesi aynı kanalda ekrana gelecekmiş. Tabii 'Dilediğin Yerde' uygulaması üzerinden ve Digiturk web sitesinden de takip edilmek üzere…
Oscar gecesi, sunuculuğunu
ile
nin yapacağı özel stüdyo programı ile başlayacakmış. Sinema eleştirmenleri, bir moda editörü ve stil danışmanı ve de bir modacı da konuk olarak yorum yapacaklarmış…
O gece sunucu ve yorumcuları izlerken yine şu soruların yanıtını arayacağız demektir: Acaba bizdeki Oscar benzeri etkinliklerimizde, ödül gecelerinde insanlar, özellikle de erkekler, neden hırtı pırtı şeyler giyip gelirler? Neden bizde ödül alan filmleri halk izlemez? Neden çok izlenen filmlerimiz bu ödüllere başvurmazlar? Neden halkın geniş kesimlerinin görmezden geldiği o
törenlerimizde ödül alanların pek çoğu kendilerini ille de sol entel mesajlar vermek zorunda hissederler?