|
Eksik kalan laf yanlış anlaşılabilir…

Telefonun öteki ucundaki dostumun eleştirisi yenilir yutulur gibi değildi. Çünkü hiç dikkate almadığım bir konuyu alabildiğine büyütmüş gibi geldi bana:



- 1999 büyük depreminde onca can kaybımız varken Prof. Dr. Celal Şengör'ün, “yakışıklı deprem” ifadesine ben de bozulmuştum. Sizi ekranda izlerken, “ABD'nin Ortadoğu'daki algılama operasyonundaki başarısı nedeniyle, 'Bir ABD'li olsam ben de bunu yapanlar için helal olsun, derdim; mesele bizim niye kendi algı operasyonumuz yönetmeyi beceremeyişimizdir' demenize de bozuldum. Mesleki anlamda bir 'challenge' (meydan okuma) vakasıyla karşı karşıya hissediyorsunuz kendinizi ve 'helal olsun' dediğiniz anda, meslekten olmayanlar da hayretler içinde kalarak sizi izleyebiliyor. Herkes iletişimci olmak zorunda değil ya! Amerikan vatandaşı olsanız, memleketinizle gurur duyabileceğinizden bile söz ettiniz. İşte bu kadarına tahammül etmek pek kolay değil. Yanınızdaki program sahipleri de sizi anlamaya çalıştılar ve nezaket gereği olmalı ki, pek de üstünüze gitmediler.



- Bu söylediklerini yazar mısınız? Cumartesi günkü yazımda yanıt vereyim.



- Yazmam. Çünkü bu konu beni aşar. Siyasi iletişim ve diplomasi konusunda uzman sizsiniz. Sizin nasıl algılandığınızla ilgili bir eleştiride bulunmak istedim.



Çalıştığınız ortamda sizin de benim gibi böylesine açıklıkla ve bodoslamadan eleştiren, art niyetsiz olduğuna emin olduğunuz arkadaşlarınız varsa sırtınız yere gelmez.

TVNET

'te '

Akıl Odası

' adlı programdaki açıklamalarımla ilgiliydi bu eleştiri.



“Olayımızı anlamamış arkadaş, yapacak bir şey yok!” diye eleştiri savuşturma alışkanlığımızı kaybedeli çok olmuş. İletişimin bir numaralı kuralı gelip reflekslerimizin içine yerleşmiş:

Hedef kişi veya kitle, dediğinizi anlamıyorsa; sorumluluk anlamayanda değil, anlatamayandadır



Kendimi ekranda doğru dürüst ifade edememişim demek ki.



Ayrıca burada bir başka kural daha devrede:

Eksik kalan laf, yanlış anlaşılabilir.


Kendime kızarak ve de arkadaşıma hak vererek, ama yine de bir miktar eksiklenerek, eksik kalan lafımızı tamamlayalım:



İletişimin ve özellikle Algılama Yönetimi'nin 'gerçekler' üzerinden yürütülmek koşuluyla ve bin bir emek zahmetle sonuçta hedefe ulaşması beni heyecanlandırır. Bazı örnekleri de program sırasında vermeye çalıştım:

Rambo

dizisi ya da

'Argo'

filmi pek çok Pentagon destekli Hollywood filmi nasıl yalanlardan hareketle kotarılmış ve bu doğrultudaki bir Algılama Yönetimi'ne hizmet etmişler ise, bizim

Diriliş

(Ertuğrul) dizimiz de gerçeklerden hareketle kotarılmış ve bu doğrultudaki Algılama Yönetimi'ne hizmet dizisidir. (Bu arada bu cümleyi yazarken 'hizmet' sözcüğünün kısa bir zaman içinde sözlükteki gerçek anlamına geri dönebilmiş olmasına da sevindiğimi belirtmeliyim.)



Bizim kastettiğimiz, ortalama ABD'lilerdi. ABD nüfusunun kahir çoğunluğunu oluşturan ve kendilerine 'Orta Sınıf' denilen bu kesim ABD ordularının iki Irak savaşında da bu ülkeye barış, özgürlük ve demokrasi getirmek için saldırdığına inanmışlardı. ABD'de o yıllarda bu inanış toplum genelinde %80'leri geçmişti. Bizim ABD'lilerin 'Helal olsun' diyeceğini belirttiğimiz, işte bu stratejik iletişim hedefini tutturmak için popüler kültürün ve iletişim araçlarının tüm olanaklarını kullanan ve kendilerine tahsis edilmiş milyarlarca dolarlık bütçeleri etkili bir şekilde

iletişim
yatırımına

dönüştüren

kamu diplomasisi

uzmanları ve algılama yönetimi operasyonlarının yöneticileriydi.



Bu “Helal olsun” diyerek takdir ettikleri uzmanlarının ellerinin ayaklarına dolaşabildiği, takkelerinin düşüp kellerinin görüldüğü

dönem ise genellikle

Başkanlık Seçiminin

son dönemi oluyor. Çünkü iki Başkan Adayı, incecik bir köprüde karşılaşmış bol boynuzlu iki koç gibi tokuşup durur ve eşit güçte 'algı operasyonu' kabiliyeti sergilediklerinden, yenişememenin sınırlarında süren mücadele atmosferinde, bir anda gerçek yüzlerinin büyük bir kısmı sahte perdelerin arasından sırıtıverir.



Öyle ki siyasi iletişimin 'olmazsa olmaz'ı olan mesajı kodlama, ima, dolaylı anlatım falan unutulur ve yakışıksız bir dizi hakaretle birbirlerine saldırıverirler. Her ABD Başkanlık Seçiminde olmuştur bu. Ancak adayların bu sonuncusunda olduğu kadar birbirlerine belden aşağıya vurduklarına hiç tanık olmamıştık. Hakikaten, daha önce de yazdığımız gibi rezalet paçadan akıyordu…



Dünyaya demokrasi ve insanlık (!) ayarı vermeye kalkan

Amerika Birleşik Şirketleri

'nin pek çok antidemokratik ve gayrı insani oyunları son üç teke tek tartışma programında dökülüverdi ortaya… Hele de Musul operasyonunun DAEŞ'in kurucusu olmakla suçlanan Clinton'u desteklemek için özel olarak düzenlendiği iddiası…

Trump

açık açık ABD seçimlerine haftalar kalmışken başlatılan Musul operasyonunun seçim yatırımı olduğunu söyledi. Dedi ki: “Bunu yaptılar. Çünkü güçlü gözükmek istediler. Clinton da bununla birlikte iyi görünmek istedi ve operasyonu başlattılar.” (Buradan DAEŞ'in Kerkük'e ABD'ye yol açmak için saldırdığı iddiası bile çıkabilir) Ya da Rusların bir şekilde seçimi Trump'ın lehine maniple ettiği söylemi…



YouTube'da sonuncu tartışmanın tamamı var. İbreti âlem için izlenmeli…



Yazımızda sözünü ettiğimiz, Çarşamba gecesi katıldığımız

'Akıl Odası'

adlı programın kaydı da internette mevcut. Acaba arkadaşımızın eleştirisi yerinde midir, meraklısı isterse izleyip değerlendirebilir.


#Celal Şengör
#Akıl Odası
#Başkanlık Seçimi
#Algılama Yönetimi
8 yıl önce
Eksik kalan laf yanlış anlaşılabilir…
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi