Bu lafın orijinali aslında Sayın
'ye ait. Avrupa Şampiyonası'na katılmaya hak kazandığımız millî maçtan sonra o tarihi yorumunu yapmıştı:
Yarın UEFA'ya bundan sonra Türk Millî Takımı'nın oynadığı maçlar için 6 puan teklifinde bulunacağım. Bundan sonra kazandığım maçlarda UEFA Türkiye'ye 6 puan versin. Üç içerdeki İrlanda için, üç dışarıdaki İrlanda için…”
Hollanda'nın yaptığı edepsizlik üzerine bizim Hollandalıların çıkıp müttefiklerini savunacaklarını tahmin etmek zor değildi.
Hayırcı'ların arkasındaki Hollanda'yı öven övene… Sadece Hollanda mı? Tabii ki hayır.
geniş. Ateş olsa cürmü kadar yer yakacak olan İsviçre'nin
gazetesi manşetini Türkçe atmış:
Lafı eğip bükmüyorlar yani. Hepsi Hayır'cı, hepsi
ve
'ci…
, Türkiye ve sayın Cumhurbaşkanı'nı bir yılda üçüncü kez kapak yapıyor.
dergisi onunla aynı hafta kapağa Erdoğan portresi koyuyor. Başlık hakaret yüklü:
…
Bu şer cephesine bizden katılanlar aşağı yukarı aynı dili kullanıyorlar… Hollanda'nın Konya kadar yüz ölçümü varmış, ama bizden şunu da bunu da daha iyi yapıyormuş (Haddimizi bildiriyorlar bize)… Orada demokrasi varmış, bizimkiler anlayamazlarmış onları… Kuralları varmış, uymamız gereken… Daha neler… Bütün
Hollandalı olmuş. Bir tek
diye bağırmadıkları kalmış.
Hollanda'nın hiçbir uluslararası hukuk ve diplomasi kuralına uymayan tutumunu eleştirip bir vatanseverin davranması gerektiği gibi davrandı ya, tecrübeli PR'cılardan biri sosyal medyada veryansın etmiş:
“AKP'nin alternatifi de bu! Allah'ım aklımı koru! Kılıçdaroğlu: Hollanda ile ilişkilerimizi lütfen askıya alın”
gazetesi bile akl-ı selimle yaklaşmış olaya.
'yi Türkiye'ye karşı takındığı tavırla ırkçı lider
'in kampanyalarına itibar sağlamakla suçlamış.
Ancak bizim Hollandalılar onlardan bile etkilenmemiş. Millet, memleket, vatan hiç önemli değil. İktidar yolları tıkanınca idrak yolları da tıkanıyor bu arkadaşların…
Nasıl Kurtuluş Savaşı sonrası bunların çanları çalmaz olduysa, az kaldı; 16 Nisan sonrası konuşacak takatleri kalmayacak. Bunların bir kısmı şimdiye kadar çoktan tüydü yurt dışına. Geri kalanı da 16 Nisan'da tüyecek. Tarihin çarkları elbette ki geriye döndürülemez. Bu sefer olmazsa, bir başka yakın tarihte, yurt dışı destekli, asker-sivil-aydın tabanlı darbelere sırtını vermiş iktidar sevdalılarının hevesleri tamamen tükenecek…
Alman meslektaşım, 20 yıla yakın süredir dostluğunu her zaman yanımda hissettiğim
, son gelişinde armağan olarak tuğla gibi bir kitap getirmiş. Adı
(Doğudan Gelen Işık)… Adı tabii ki ilgimi çekti.
'u çağrıştırdı bana… “Evet”, dedi Christian, “Bu kitapta farklı bir tarihî bakış açısı var. Senin dünya görüşüne uygun.” Kitabın arkasına baktım. “Yazar Peter Frankopan tarihe Avrupa'dan değil, üç semavî dinin çıktığı ve bütün dünyaya inançla birlikte ilim irfanı da yayan Orta Doğu'dan bakıyor” diyor… Almanya, Hollanda ve neredeyse yedi düvel bizi değerlerimiz ve kültürümüzle inkâr ederken, Christian'ın bu zarif tutumu hayli duygulandırdı beni… 940 sayfayı nasıl okuyacağımı kara kara düşünmeye başladım…
Bertolt Brecht, 'betimleme'den (Representation) söz ederken,
anlatmak ifadesini kullanır. Gerek yukarıdaki kitap gerekse
'ın kitabı 'Türkiye'nin Kürt Sorunu Hafızası' bana Brecht'in o sözünü hatırlattı. Her defasında “Ne kadar az şey biliyormuşum” deyip durmaktan bitap düştüm. Hele de Kürt meselesinde. Tahrifatın bir dönem çok yoğun olmasının ve resmî tarih tezinin dehlizlerinde gerçeğin kaybolup gitmesinin bunda etkisi çok büyük. Yayman'ın eseri roman gibi okunmuyor. Ciddî bir başvuru kitabı… Not alıp arada sırada dönüp bakmak için ideal.