|
Milli Takım’a iletişim türbülansı…
İletişim, insanların
içlerinden geldiği gibi
yönetecekleri bir süreç değildir. Zaten eğer
yönetmek
'ten söz ediyorsak, bu iş 'içinden geldiği gibi', sevinerek, kızarak, üzülerek, hırslanarak vs. yapılamaz. Peki, nasıl yapılır?


Belli bir

stratejik hedef

doğrultusunda düzenlenmiş kurguya uygun, planlı programlı ve irili ufaklı ölçümlemelerle etkisi sürekli denetlenen, bu denetleme sonucunda gerekirse strateji ve taktiklerin değiştirildiği bir süreci izleyerek…



İletişimde

profesyoneli
amatörden

ayıran temel unsur,

seçilmiş davranış sergilemesidir

... Profesyonel

içinden geldiği gibi

iletişim kuramaz.



“Göründüğün gibi ol; olduğun gibi görün” ilkesi, bir profesyonelin iletişimi için geçerli değildir…

Göründüğün gibi ol; olduğun gibi görün ilkesi

, sadece ve sadece taleplerin beklentilerin sıfırlandığı, strateji ve taktiklerin yok olduğu, kimsenin kimseyi yönetmediği, hedeflerin konmadığı ilişki biçimleri için geçerli olabilir…



Bir düşünün bu türden ilişki içinde olduğunuz (soruyu kendi kendinize samimiyetle yanıtlayın) kaç ilişki vardır hayatınızda?



Milli takımın gruptaki ilk iki yenilgisinden sonra müthiş bir cadı avı başlatıldı.

Arda

'nın ayağına her top geldiğinde on binlerce Türk izleyicisinin yuhaladığı maçta biz de Nice stadındaydık. Utanç içinde durumu izlerken, İspanyol seyircisinin Arda'ya sahip çıkması ve dünyanın bence en büyük (en iyi olmayabilir) futbolcusu

Iniesta

'nın Arda'ya gösterdiği şefkat, yürekleri dağlayacak boyuttaydı.



Çek maçında ise o seyirci gitmiş başkası gelmişti. Arda'nın gönlünü almak için maç öncesinden başlayıp hançerelerini yırttılar.

Şansal Büyüka

'nın yorumuyla, “O Çek maçında millî takım kaybetse bile seyirci onları bağırlarına basmaya devam edecekti” …



Bu Türk milletinin ortak ruhuna işlemiş bir fenomenin göstergesiydi: Mağduriyete, adaletsizliğe uğramış olanın yanında yer almak…



Hiçbir zaman ciddiye almadığım, bizde itibarı ve inanılırlığı hayli düşük olan, müstear isimle sütre gerisinden önüne gelene söven, korkak ruh hastası, çok sayıda sosyopatın kol gezdiği sosyal medyanın futbolcularımıza,

Fatih Terim

'e ve de ailelerine hayasızca saldırmaları karşısında takım başlangıçta aslında hayli vakur ve profesyonellere yakışır bir tavır içinde oldu…



Çek Cumhuriyeti maçının sonuna kadar…



Sıradan bir amatörün zor dayanabileceği bir ortam olduğunu biliyor ve onları anlıyorum. Ancak anlamak ile doğru bulmak ayrı şeyler…



İspanya maçından hemen sonra TRT'nin

Gündem Ötesi

adlı programında

Pelin Çift

hanımın konuğu olan tarih hocası

Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil

'in şu sözleri tabiri âmiyâne ile “it yese kudurur” türdendi:



- Üzücü olan gayreti ve heyecanı görememek



- Acemiler mangası… Bu iş koşmakla, hoplayıp zıplamakla değil akılla olur.



- Tarihten anlayan futboldan anlar



- Tarihi bilmeyenden futbolcu olmaz



- 'Orucunuzu sizin yerinize ben tutarım” diyen bir antrenör olur mu?



- Bunlar yenilmek için çıkıyor sahaya



- Millî maça çıkana ben para vermem. Bunlar para için oynuyor.



- Oraya giderken parayı düşünme! Milletini düşün…



Üstünüze vazife mi sizin hocam? Uzmanı olmadığınız bir konuda, olayın tüm sıcaklığı ortadayken, kahvehane muhabbetine girişmek? Hem de bunu devlet TV'sinde yapmak. Pelin hanım size ânında müdahale etmediyse nezaketindendir.



Gruptaki son maç öncesi bu lafların ve sosyal medyada edilen ağır küfürlerin takım üzerinde de Terim üzerinde de ne etki yapmasını bekliyorlardı acaba…



Maç sonrası görüldü bu etki…



Bir süre önce düzenlediği basın toplantısında kendisine yöneltilen bir soru üzerine şöyle demişti Fatih Terim: “TRT bu ülkenin TV'si. Bu da bu ülkenin takımı. Sporla ilgisi olmayan, tarihin konuşulduğu bir programda bir tarih profesörü çıkıyor takıma ve şahsıma edilmedik laf bırakmıyor”…



Çek maçından sonra ise bence gençler ve Terim iletişim boyutunda profesyonel duruştan bir miktar uzaklaştılar. Amma çok gerilmişler demek ki… Hem Arda'nın hem de Burak'ın ifadeleri bir iletişim kazası olarak görülecek kadar amatördü. Kırgındılar, tamam; ancak “Hesap soracağım!” şeklinde ifadeler bu kez okları ters yöne çevirebilir.



Hele de

ve TRT'yi bir bütün olarak suçlaması… İletişimini her zaman mükemmel götürmüş olan hocanın sinirleri iyice boşalmış demek. 'Hadsiz' denebilecek bir tarih hocasının kelamından yola çıkıp tüm TRT'yi yok saymaya varmak, 'seçilmiş bir profesyonel davranış' olamaz…



İkisi de millî olma özelliği taşıyan kurumlar arasında sorun çıkamaz.



Taraflar bu gerilimi mutlaka çözeceklerdir.



Bu arada “Fatih Hoca başarısız olsa da yine GS'nin başına gelse!” diye hâllenenlerden dolayı GS'yi destekleyen biri olarak hicap duyduğumu da ayrıca belirteyim.



Nice başarılara Fatih Hocam ve millî takımın ay yıldızını anaların ak sütü gibi hak ettiklerini göstermiş olan sevgili genç kardeşlerim…



Yolunuz açık olsun!..


#TRT
#Fatih Terim
#Milli takım
#Arda Turan
8 yıl önce
Milli Takım’a iletişim türbülansı…
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi