|
Müstemleke aydınımızın Batı ile iletişim işbirliği

Batı basınının Türkiye'ye karşı başlattığı cadı avı, Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde kısmen İlkbahar havası yaşanmasına rağmen hızı biraz azalsa da, tüm derinliğiyle devam ediyor…



Her gün sıklıkla rastlanacak örneklerden gözümüze takılan son ikisini aktarmaya çalışalım:



Uluslararası İletişim ve Medya Araştırmaları Derneği

(IAMCR), bir mail göndermiş. 'Subject' (İlgi) kısmında deniyor ki:

'Signature Campaign for Peace in Turkey'

(Türkiye'de Barış İçin İmza Kampanyası)…



Tahmin ettiğiniz gibi e-postada, Türkiye'de kriminal denecek kadar vahim bir metne imza atan akademisyenlere destek isteniyor…



Bu batılı merkezlerin meselenin tek yönünden bilgilenip

'karar ve hüküm'

cümleleri oluşturmaları yeni değildir. Bunlar

Gazi Mustafa Kemal Paşa

ve Türk halkının zaferini tescillemek ve kabullenmek, sonunda

Atatürk

'ü dergilerine kapak yapmak zorunda kalana kadar

Anadolu İhtilali

'ne ve

Kurtuluş Savaşı

'na ve de onun liderine etmedik hakaret, yöneltmedikleri saldırı bırakmamışlardı. Bunda da İstanbul ya da İzmir'deki müstemlekeci, teslimiyetçi yerel basın ve aydın bozuntularından destek alır, sadece onların görüşlerine başvurur, bir iki kişinin kelamı ile “Ankara düştü düşüyor” diye başlık atıp dururlardı…



Bu e-postayı bize ileten bir hocamız şöyle yazmış:



“Daha çok canımı sıkan şey, bizim iletişim hocalarından birilerinin memleketi ciddi tahrifatla, tek ve kötü niyetli bir bakış açısıyla dışarıya şikâyet edebilmesi ve o insanları inandırıp ikna ederek destek alabilmesi oldu.



Aslında bildiğiniz gibi bu dernek çok saygındır, iyidir, büyüktür ve birkaç kez düzenlediği uluslararası kongreye katılıp bildiri sunmuşluğumuz vardır. Hatta 15 Temmuz 2011'de Türkiye'de düzenledikleri zirve için yoksul ülkelerden davet ettikleri 6 akademisyene burs desteği vermiştik. İşte böyle derneğe sızılarak yapılanlar insanı daha da kahrediyor…”



IAMCR hocalara gönderdiği mail'de Sultanahmet meydanındaki canlı bomba saldırısından sonra imzacı akademisyenleri eleştiren Cumhurbaşkanı

Sayın Erdoğan

'ı hedef alarak, uluslararası akademisyenleri aynı belgeyi imzalamaya davet ediyor…



Öte yandan

The Economist

Türkiye ile ilgili tezvirata devam ediyor. Sanırsınız ki dünyanın en antidemokratik ülkesi bizimkisi… Türkiye'ye gelip böyle düşünen bir iki kişiyle konuşup basıyorlar kapkara bir tabloyu… Son sayılarında da imzasız yayınlanmış

“The lure of the city”

(Şehrin cazibesi) başlıklı makale için gelip bir kişiyle görüşmüşler. TMMOB'a bağlı Şehir Planlamacıları Odası Yazmanlarından

Akif Burak Atlar

imiş bu kişi... İstanbul'un bütün yeni projelerini yerden yere çalmışlar. Atlar'ı arama motorlarında bir araştırın ve sonra sorun kendinize The Economist acaba konunun diğer muhataplarıyla neden konuşmamış…



Hani şu sıra sinemalarda oynayan ve

'araştırmacı gazetecilik'

konusunda ders veren, konuyu pek çok kaynaktan araştırmayı bir meslekî namus meselesi olarak gören ve bizim gazetecilerin de ağızlarının suyunun aktığı,

Oscar

adaylarından

Spotlight

adlı filmi öve öve bitiremeyen aydınlarımız, bu Batı basını hakkında ne diyorlar sizce?..



Ben size söyleyeyim: Hiçbir şey… Çünkü onların 'hayran' oldukları Batı'nın basını…


Halit Ziya Uşaklıgil'e erişebilmek…

Büyük romancılarımızdan

Halid Ziya Uşaklıgil

'in 1888 ve 1896'da yayımladığı üç öyküsü ilk kez günümüz Türkçesiyle yayınlanmış. Can Yayınları'nın hazırladığı

“Bu muydu?”

adlı kitapta metinlerin orijinal haline de yer verilmiş. Yazarın

“Bir Muhtıranın Son Yaprakları”

(1888),

“Bir İzdivacın Tarih-i Muaşakası”

(1888) ve

“Bu muydu?”

(1896) adlı hikayeleri için sözlük de hazırlanmış.



Bir yanda çok hayırlı bir iş yapılmasının iyi duyguları; diğer yanda da kendi yazarımızı aradan geçen bir asrı aşkın zaman içinde neredeyse bir çeviriden okumanın hüznü… Almanların

Goethe

'yi (18. Yüzyıl sonu 19. Yüzyıl başı), Fransızların

Hugo

'yu (19. Yüzyıl), İtalyanların

Dante

'yi (14. Yüzyıl), İngilizlerin

Shakespeare

'i (17. Yüzyıl) bugünkü dillerine çevirtip okudukları düşünülebilir mi? Şaka gibi değil mi? Bu kadar mı kopar bir millet kültürel köklerinden?



Yayınevinin edebiyatseverlere şöyle bir notu varmış:



“Kendine güvenen okurlar, öyküleri yazarın kaleminden çıktığı gibi de okuyabilir.”



Biz o güveni çoktan yitirmedik mi? Halit Ziya Uşaklıgil'in dilimize çevriliyor olmasına sevinsek mi, üzülsek mi bilemiyoruz.



Rahmetli

Rauf Mutluay

“Sebiller Su Vermiyor” adlı kitabında diyordu ki:



“Uşaklıgil, anılarında, köprü üstünde durup vapur dumanlarına en güzel benzetmeyi bulmak için aralarında yarıştıklarını söyler.”



Cumhuriyete geçiş süreçlerine tanık olmuş bir yazarı ve arkadaşlarını köprü üstünde sohbet ederken, hayaller dünyasında kaybolup gitmelerini düşlemek bile güzel. Günümüze iletişim teknolojilerinin de neden olduğu büyük değişim ve dönüşümlerle akarak evimize, beynimize dayanan 'zamanın ruhu' dedikleri o ruh, bilgiye erişim konusunda tüm sınırları kaldırabiliyor. Kültür ve değerlere erişim ise sanıldığı kadar kolay değil elbette.



Aşk-ı Memnu

'yu aslına erişerek yorumlayabilmek için

Halit Refiğ

olmak gerektiği gibi.


#Batı basını
#araştırmacı gazetecilik
#Akif Burak Atlar
#The Economist
#Erdoğan
#Halit Ziya Uşaklıgi
#Sebiller Su Vermiyor
8 yıl önce
Müstemleke aydınımızın Batı ile iletişim işbirliği
sakıp sabancı"nın prensipleri
Hatıralarının "şen" olduğunda ısrar mı edilecek?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar